İslâm öncesi câhiliye döneminde bazı kâhinler, kendilerinin özel cinleri ve şeytanları olduğunu, bunların semadan haber getirdiğini, metafizik âlemle irtibat kurma özeliklerine sahip olduklarını, böylece gaybı bildiklerini iddia eder, insanları bunlara inandırır ve sömürürlerdi. Şimdi de tüm dünyada on binlerce cinci, üfürükçü, büyücü, muskacı, falcı, kâhin, medyum, astrolog ve benzeri tüm yalancılar, aynı şeyleri söyleyerek yine insanları kandırmakta, “cin söylemi” üzerinden ve “cinlerin sırtından” para kazanmaktadır.
Zira insanoğlunun gaybı öğrenme merakı ve bu konudaki yetersizliği onu istismara açık hâle getirmekte, hakikatlerden kolayca uzaklaşmasına neden olmaktadır. Günümüzde de “cin terimi” etrafında oluşturulan korku, mitolojik unsurlarla beslenerek giderek artmakta ve dinî bilgisi yetersiz insanların çoğunluğunu esir almaktadır.
Yüce Allah’a değil de cincilere sığınan, üfürükçülerden medet uman bir kimsenin imanı kemâle ermiş değildir. Böyle birisinin dünya ve ahiretini kaybedeceği aşikârdır. Çünkü İmam Şâfiî; “Her kim bir cin gördüğünü yahut cinlerle görüştüğünü söylerse yalan söylemiştir ve yalan söyleme suçuyla cezalandırılır” diyerek önemli bir gerçeğe dikkat çekmiştir. Günümüz Kelâm araştırmacılarından Prof. Dr. İlyas Çelebi de aynı şekilde “cinleri ancak peygamberlerin görebileceğini, son peygamber Hz. Muhammed’den sonra cinleri gördüğünü iddia edenlerin doğru söylemediğini ve bunların sözüne asla itibar edilemeyeceğini” ifade etmiştir.
Kanaatimizce ateşten yaratılan cinler başka bir âlemde/boyutta imtihan olmaya devam etmektedir. Dünyaya gelebilmeleri ve insanlarla görüşebilmeleri “şimdilik” söz konusu değildir. Bu görüşmeyi yaptığını iddia edenlerin hepsi istisnasız yalancı ve sahtekârdır. Müslüman olduğunu söylediği halde cinlerle görüştüğünü iddia eden kişi Kur’ân ve sünneti zerre kadar bilmemekte ve bu iki kaynağın emirlerine karşı gelmektedir. Şu sûreyi birlikte okuyalım:
De ki: (Gerek görünen varlık olan şeytanlaşmış) insanlardan ve (gerekse) görünmeyen varlık (olup da) insanların sadırlarında/göğüslerinde (sürekli) onlara (kötü düşünceler) fısıldayan sinsi ayartıcının (insanın nefsine kodlanmış takvâ programına değil de, fucûr yazılımına uygun hareket etmesini isteyen, işi gücü gizli gizli vesvese vermek olan, ama hakikati [Kur’ân’ın ilkelerini] duyunca sinen ve susan çok iyi gizlenmiş şeytânî sesin) şerrinden (bitip tükenmek bilmeyen tuzaklarından, hile ve desiselerinden, süslü yalanlarından, yanlış yönlendirmelerinden, dürtüklemelerinden ve kışkırtmalarından) insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım.”[1]
Kanaatimizce insanı kandırmaya ve ayartmaya çalışan, bunun için de sürekli ilginç öneri ve tekliflerde bulunan, yanlışlarını süslü ve haklı gösteren ve insanın apaçık düşmanı olduğu Kur’ân’da haber verilen şeytan/vesvâsi’l-hannâs/garûr, insanın dışında başka bir yerde değil, bizzat her insanın sadrında/göğsündedir.Zira bu sûrede buna dair sarîh işaretler söz konusudur.
Cin teriminin “melek, görünmeyen, yabancı, işinde mahir usta, hızlı hareket eden canlı, ateşten yaratılan akıllı ve sorumlu varlık vs.” gibi çeşitli anlamları vardır. Bu sûrede cin kavramı “görünmeyen” anlamında kullanılmıştır. Cenin teriminin de böyle bir anlamı söz konusudur. Zira ceninde anne karnında görünmediği için “cenin” olarak adlandırılmıştır. Bu suredeki cin kavramına eğer “ateşten yaratılmış ve başka âlemde imtihan edilen akıllı ve sorumlu varlık” manası verilecek olursa Kur’ân’ın hiç kast etmediği bir sonuca ulaşılır ve Yüce Allah’ın mesajının anlaşılması güçleşir. İçinden çıkılması kolay kolay mümkün olmayan problemlerin zuhûruna neden olunur. Buna sebep olan çakma ilahiyatçılar/yarım hocalar/hoca müsveddeleri ise büyük vebal üstlenir.
Dolayısıyla tüm ruhuyla Yüce Allah’a teslim olmayan, O’na tekrar döneceğine iman etmeyen ve O’nunla sağlıklı bir ilişki/iletişim kuramayan insanoğlu, “cin” terimiyle neyin kast edildiğini çok iyi anlamak zorundadır. Mutlaka işin doğrusunu öğrenmek ve zihninde oluşan şüpheleri gidermek/izale etmekle görevlidir. Eğer yanlış şeyler öğrenerek “cinlerden” ve “cincilerden medet ummaya” başlamışsa suçlu sadece ve sadece kendisidir. Zira bir insan temiz ve helal olmayan gıdalarla beslenirse kendini zehirler ve hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Aynı şekilde zararlı/zehirli bilgi/düşünce/inanç/görüş/fikir/ideolojiyle beslenirse sağlıklı tefekkürün hakkını veremez, doğru kararlar alamaz ve kendine yazık eder.
Sonuç olarak, dinî metinlerde geçen “cin” teriminin “nerede, nasıl, niçin ve hangi anlamda” kullanıldığı çok iyi bilinmelidir. Aksi halde ne Kur’ân’ı ne de hadisleri doğru anlamak mümkün olabilir. Cin kavramını yanlış anlayarak, onu tek anlama hapsederek, bu zamana kadar ortaya çıkmış yanlış/sapkın/batıl görüşlere itibar ederek, onları körü körüne savunarak, gerçeğin peşinde koşmayı reddederek ve işin kolayına kaçarak hatada ısrar edenlerin oturup düşünmeleri kendi yararlarına olacaktır. (11.04.2014)
[1] en-Nâs 114/1-6.