Bu yazıda cinsel suç mağdurlarında beden veya ruh bakımından kendini savunma kavramından ve yasadaki konuyla ilgili sıkıntı yaratan durumdan söz edeceğim. Bu kavram kişilerin kendilerine karşı işlenen "suçtan önceki" durumlarıyla ilgili bir kavram olup, cinsel "suç sonrası" kişinin beden ve ruh sağlığının bozulması kavramından farklıdır. Eğer bir cinsel suç, beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak kişiye karşı işlenmişse, bu verilecek cezayı ağırlaştıran bir faktördür. Eskiden de benzer bir ağırlaştırıcı faktör vardı ama bedensel yetersizlikleri kapsamıyordu. Kişinin, kendisine karşı işlenen eylemin kötülüğünü algılayıp, ruhsal olarak karşı koyup koyamayacağı araştırılıyordu. Eski yasada akıl zayıflığı ya da ruhsal bozukluğu olmamasına rağmen görme kaybı, hemipleji, parapleji, ağır osteoartroz gibi kişinin direnme gücünü oldukça azaltan ya da ortadan kaldıran rahatsızlıkları olan kişilere karşı suç işlendiğinde, bu durum cezayı arttıran bir unsur olarak değerlendirilmiyordu. Yeni yasada beden veya ruh bakımından ifadesi ile bu eksiklik ortadan kaldırıldı. Ancak, bu kez mağdurların çocuk ve yetişkin olmasına göre ayrı düzenlenme bulunan 2005 tarihli yeni Türk Ceza Kanunu’nda, beden veya ruh bakımından kendini savunamama kavramı yetişkinlerle ilgili yasa maddesinde yer alırken (102. maddenin 3. fıkrasının a bendi) çocuklarla ilgili yasa maddesinde yer almamaktadır. Belki de, çocuğun cinsel istismarı başlığı altındaki suçların zaten daha ağır ceza yaptırımı olduğundan yola çıkılmış olabilir. Uygulamada, aynı yaşta (örneğin; 14 yaşında) birisi yaşına göre normal gelişim gösteren diğeri zekâ özürlü ya da polio sekeli olan bir çocuğa yönelik işlenen cinsel istismar eyleminin aynı kefeye konulması vicdani bir sıkıntı yaratmaktadır. Yine aynı şekilde, yaşlarına göre normal gelişim aşamasında olmalarına rağmen birisi 13 yaşında, diğeri 4 yaşında olan iki çocuğa karşı işlenen cinsel istismar eyleminin aynı kefede değerlendirilmesi durumunda da, küçük olanın aleyhine bir haksızlık durumu ortaya çıkmaktadır. Örneğin; iki yaşındaki çocuğun penetrasyon içermeyen bir cinsel istismarında, suç sonrası, küçüğün "beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığının değerlendirilemeyeceği" söylenildiği zaman, suça karşı verilecek cezayı ağırlaştıran herhangi bir unsur kalmamaktadır. Suç sonrası, küçüğün "beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmaması" ile ilgili farklı yaklaşımlar vardır. Kimi uzmanlar "Çocuk küçük de olsa, böyle bir eylemden etkilenmemesi mümkün değildir" demektedir. Kimi uzmanlar, "Küçüğün kendine karşı işlenen eylemin kötülüğünü algılayamaması nedeniyle ruh sağlığının bozulup bozulmadığı değerlendirilemez" şeklinde yaklaşmaktadır. Kimi uzmanlar da, bazı çocuklar çok az zararla olayı atlatabilecekken bazılarında seyrin daha ağır olabileceğini, bu durumun, küçüğün içinde bulunduğu sosyal çevre ve küçüğe sağlanan sosyal ve tıbbi desteğe bağlı olduğunu ifade etmektedirler.
Konuyla ilgili çelişkili rapor ve yaklaşımlar basın-yayın organları aracılığı ile kamuoyuna da yansımıştır. Hâlbuki kişinin suç öncesi beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak halde olması ile suç sonrası beden veya ruh sağlığının bozulmuş olması kavramlarının ikisi de suça karşı verilecek cezayı arttıran unsurlardır. Yasa uygulayıcıları da, cezayı arttıran birden fazla unsurun varlığı halinde bunları matematiksel olarak toplamadıklarını, birisinin yeterli olduğunu, hangisi daha ağırsa onu dikkate aldıklarını ifade etmektedirler.
Sözün kısası, yetişkinlerde "kişinin beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak olması" halinde cezanın arttırılmasını öngören fıkranın, çocuğun cinsel istismarı ile ilgili yasa maddesi içinde yer almaması bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu eksiklik olmasaydı, suç belli bir yaşın altında olan ya da bedensel veya ruhsal yönden yaşıtları ile aynı gelişim aşamasında olmayan küçüklere karşı işlendiğinde ceza artırımı söz konusu olacağından, suç sonrası ruh sağlığında bozulma olup olmadığının objektif ve kamu vicdanını tatmin edecek doğrultuda değerlendirilememesi bu kadar sıkıntı yaratmayacaktı. Hekimleri birbiriyle ya da kamuoyu ile karşı karşıya getirmeden önce, yasalarda kavram kargaşalarını ortadan kaldıracak düzenlemelerin bir an önce ve konuyla ilgili uzmanların görüşü alınarak yapılması yararlı olacaktır.