Artık her sabah gözümüzü yeni bir felaket haberiyle açmaya başladık. Bugünlerde her türlü afetle karşı karşıyayız. Sel, yangın, fırtına, toprak kaymaları, tsunamı, hortum, yıldırım ve deprem gibi eskiden tek tek yaşanan ve uzun yıllar unutulmayan felaketler artık hep birlikte gelmeye başladı. Neredeyse Covit’i unuttuk gibi. Daha doğrusu üst üste gelen felaketler Covit’i unutturdu. Onu sürekli hatırlatan maskeler de azaldı. Ama acaba karşımıza hangi ad ve görüntüyle çıkmaya hazırlanıyor diye düşünmeden edemiyor insan. Tam bu cümleyi bitirdiğimde Covit ’in tekrar harekete geçtiği ve sayısı giderek artan vaka ve ölümlere neden olduğu ve hastanelerin hastaları kabul için harekete geçtiği haberi ekranlara düştü. Sanki bunlarla sınanıyoruz gibi. Tek tek başımıza geldiği zaman, bundan ders alarak etkili önlemlerin alınması gerekirken, derenin yolunu değiştirerek dere yatağına ve dere kıyısına yapılan ev ve otellere göz yumulması, yapımına usulsüz izin verilen binalar ve yapımı sırasında güvenlik denetimi yapılmayan binalar bugünkü durumu hazırlamış gibi. Bunları yapan ve yapılmasına izin veren ve göz yumanlardan insanlık adına hesap sorulması gerekmez miydi? Bunlar unutulduğu, ayni olayların bugün de can ve mal kaybına neden olduğu görülmektedir.
Bunlara ek, insan beslenmesi ve sağlığıyla yakın ilişkisi olan enflasyonun etkisi ve önümüzdeki günlerde, çocuk ölümleri ve beslenme bozukluklarına bağlı marasmus ve kuaşhiorkor gibi çocuk hastalıklarında artma olacağını, yetersiz ve dengesiz beslenmenin bağışıklık sistemine etkiyle bazı hastalıkları tetikleyebileceğini düşündürmektedir. Sanki doğa bize insanların yaptıklarının hesabını sorar gibi. Ülkemizde olanların diğer ülkelerde de tecelli etmesi dünyadaki tüm insanların yaptıkları ve yapmadıklarıyla yaradan tarafından sınandığını düşündürmektedir.
Bugün haklı nedenlerle durumdan yakınmayan birilerini hedef almayan yani suçu birilerini suçlamayan yok gibi. Ancak suçu başkalarına yükleyenlerin ulaşılan noktada payı olmadığı düşünülemez Diğer bir deyişle pek çok filozofun ve devlet adamının dediği gibi “insanlar hak ettikleri biçimde yönetilirler” tespitinin ne kadar doğru olduğunu bugün içinde bulunduğumuz durum kanıtlamaktadır. Çünkü insanlar, bir afet atlatıldıktan sonra, verilen sözlerin yerine ve getirilip getirilmediğini takip edeceklerine ve sorumlulara hatırlatacaklarına, her şeyi tamamen unutmaktadırlar. Ta ki, olay tekrar edinceye kadar. Bu yüzden ülkemizde olanlarda hepimizin payı olduğu inkâr edilemez.
Yıkımlara bağlı yeri doldurulamaz can ve mal kayıpları arkasında bıraktığı baş edilemez üzüntü ve üstesinden gelinmesi çok güç sorunlar ve yeri doldurulamaz bu yıkım ve kayıplar nedeniyle, insanın her yere taşıdığı, bir türlü kurtulamadığı üzüntülerden kısa bir süre de olsa uzaklaşmak için dikkatini yöneltecek başka ilgi alanları bulması gerekiyor. Buna tepki duyanlar ve ne yararı olacak ki diyenler de olabilir. Doğadaki güzellikleri , çevrenin tekrar yeşermesine, ağaçların rengârenk çiçeklerine yönelmek ve bulutlarda kaybolmak gibi. Bunlar bitince hayal kurmak gibi. Bazen de bu oyalanacak şey hiç ummadığınız bir zamanda kucağınıza düşüveriyor. Annesinin kucağındaki bir çocuk ve sahibi tarafından gezmeye çıkarılmış bir köpekle kurduğunuz sözsüz, göz göze iletişim, taşlarla örülmüş bir duvarda taşların arasından suyunu nereden aldığı belirsiz zarif ve rengarenk minelerin güzelliği, özenle yetiştirmeye çalışılan biber ve domatesin Pazar kenarlarında zahmetsizce büyümesi ve bir insana meyvesini sunmak üzere beklemesi bunlardan birkaçı. Aslında bu gerçek bir çözüm değil kısa süren bir uzaklaşma olsa da hemen kaçmaya çalıştığınız üzüntülere dönüveriyorsunuz. Hem de eğer pek çok ağacı ve canlı varlıkları yok eden bir orman yangınında farklı tonlarda kırmızı alevlerin güzelliğinde kendinizi kaybetmiş, alevlerin biri biriyle oynaşmalarına hayran kalmışsanız gerçeğe dayanılmaz bir suçluluk duygusuyla dönüyorsunuz. Galiba, bugünlerde biraz da mucize beklemek gerekiyor.