Tıp etiğinde çocuk hastaya yaklaşım çok hassas bir konu olarak daima önem kazanmıştır. Hekim, çocuk hastalar ve yakınlarına karşı empatik, güven verici ve yumuşak olmalıdır. Hastanın onam vermesi konusu, çocuk hastalıklarında ön plana çıkmakta ve genelde tıbbi uygulamalarla ilgili bilgiler bir yasal temsilciye, yani, ana-baba veya diğer bir yakın kişiye (veli ya da vasi) verilmektedir. Bilindiği gibi, hastanın verdiği onamın hukuk açısından geçerli olması için, karar verme yeterliliğine sahip olması gerekmektedir. Çocuğun karar verebilme yeterliliği için ruhsal gelişimi ve özellikle doğumdan ergen çağa kadar olan algılama, bellek, muhakeme etme, düşünme ve kavrama süreçleri iyi durumda olmalıdır. Dil gelişimi ise çocuğun bilgi, düşünce ve eğilimlerini başkalarına aktarabilmesine, fikrini düzenleyebilmesine ve duygularını anlatabilmesine olanak sağlar.
Bir hekim, çocuğun fiziksel, mental ve ruhsal gelişiminin sağlıklı olma sorumluluğunu almalıdır. Bu sorumluluğun yanında, çocuğun sosyal ve çevresel etkilenmelerini de hekim dikkate almak zorundadır. Çocukluk çağı, toplumda sorunlara en açık bir dönemdir. Büyüme ve gelişme süreci içinde olan çocuklar, erişkinden farklı yapıları nedeniyle özel eğitim, ilgi, dikkat ve bilgi ile yaklaşılmasını gerektirir. Türkiye’de çocuğun fikri alınmadan yalnızca veli ya da vasisinden izin alınarak çocuk hastalıkları ile ilgili bazı uygulamalar yapılmaktadır. Ancak çocuklara uygulanacak tıbbi girişimlerde veli ya da vasinin vereceği onayla beraber çocuğun bedensel, zihinsel, psikolojik ve sosyo-kültürel gelişimleri normal seyrediyorsa onun görüşlerinin de alınması gerekir. Bu bakımdan veli ya da vasi ve çocukla iş birliği sağlanarak onamının alınması, bugün artık modern dünyanın vazgeçilmez bir etik kuralı olmaktadır. Bu kural yetişmekte olan insana verilecek önemi gösterir. Burada Özerkliğe Saygı ilkesine de uyulmuş olur.
Başta insan hakları olmak üzere birçok kavram insanlığın binlerce yıllık gelişmesinin getirdiği kazanımlardır ve bu yoldaki bazı bildirgeler ise 1776 Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirgesi, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1959 Çocuk Hakları Bildirgesi’dir. İnsanoğlunun yaşamı konsepsiyonla başlar ve ölümle sona erer. Yaşam hakkı tüm hakların en temelini oluşturur ve ana karnındaki fetusun da sahip olduğu bir haktır. Hekim insan embriyosu da dahil olarak tüm yaşam biçimlerine saygı duymalıdır.
Çocukların kendileri haklarında söz sahibi olmaları için gereken yaş ülkemizde 18 olup, yüksek öğretim öğrencisi ise veya evlenmemişse 25 yaşa kadar ebeveynin bakımı kabul edilmektedir. Bazı ülkelerde 21 yaş dikkate alınır. Buna karşın 18 yaşın, ailenin kabulü ile 15 yaşında evlenme gibi yasal olarak aşağılara indirildiğini de görmekteyiz. Dolayısıyla bazı durumlarda adolesan çağ, rüştünü ispat etmiş olarak görülmektedir . Pediatride, özellikle aileleri tarafından itilmiş, hırpalanmış, eziyet görmüş çocukları korumak, gözetmek de hekimlerin temel görevi olmalıdır.
Türkiye’de çocuğa verilen önem oldukça eskidir. Bu konudaki yasalarımızdan olan ve 1928 tarihli Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesine göre ise çocuk hastalara yapılacak tıbbi uygulamalarda çocuğun rızası veli veya vasisinden alınır. Kanunun açık hükmü gereği veli ya da vasinin koruması altındaki küçük, temyiz kudretine sahip olsa dahi, tıbbi ameliyeler karşısında geçerli onam vermeye yetkili değildir. Hekimin tıbbi girişimin yapılmasını doğru bulduğu ve kanuni temsilcisinin bunu kabul ettiği anda çocuğun da bu konuda ikna olması gerekir ve böylece hekim girişimde bulunabilir.
Yine, 1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun Çocuk Hıfzıssıhhası Bölümü ise çocuğun sağlık haklarından sözeder. 1950’li yıllardan sonra çıkan yasalar daha modern ve 20. ve 21. yüzyılların koşullarına uygun yasalardır.
1995 yılında Türkiye’nin de kabul ettiği 1989 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde, çocuk eğer fikirlerini belirtebilme yeteneğini gösteriyorsa, yaşına ve olgunluğuna göre görüşünün alınabileceği kabul edilir. Yine Avrupa Konseyi’nin 1996 yılı Strasbourg Bildirisi Kararları, çocuklara yapılacak uygulamalarda, çocuğun yaş ve gelişim durumuna bağlı olarak fikrinin alınması gerektiğini vurgular.
Çocuk hastayla ilgili etik sorunlar konusu 2005 yılında İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalının düzenlediği “Terminal Dönemde Çocuk: Etik Sorunlar” adlı bir bilimsel sempozyumda inceden inceye işlendi. Doç. Dr. Arın Namal ve Prof. Dr. Öztan Öncel’in düzenlediği bu çok önemli toplantıda yurt içinden ve yurt dışından değerli araştırıcılar katıldılar ve daha sonra bu konudaki bildiri kitabı da yayınlandı.
Bütün bunlardan anlaşıldığı gibi çocuk hastaya yaklaşım her zaman etiğin hassas noktası olmaktadır.