Savunma mekanizmaları biyo-psiko-sosyal bir varlık olan insanın benlik (ego) tarafından kullanılan ve mental (ruhsal) bütünlüğünü sağlamayı hedefleyen psikolojik süreçlerdir. Çoğunlukla bilinç-dışından ve kendiliğinden gelişen bu reaksiyonlar benliğin çevresine uyumunu sağlatıcı olduğu kadar kişinin gerçekten kaçınmasına ve sorunun kötüleşmesine yol açabilecek bir işleve de sahiptir. Psikiyatrik tanılama sisteminde adı ilk kez DSM-III-R’de (1987) geçen savunma mekanizmaları, DSM-IV’te (1994) “savunma işlevsellik skalası” adı altında, Level-1 (normal)’den Level-7 (patolojik)’ye, toplam 31 başlıkta sunulmuştur. Fiziksel, psikolojik ve sosyal gelişimleri henüz devam eden çocuk ve ergenlerin, gelişimsel süreçleri içinde sergileyebilecekleri çok farklı savunma mekanizmaları vardır. Çocuk yaş grubunda ilkel (arkaik) savunma mekanizmaları (inkâr, yansıtma gibi) daha ön planda iken, yaşın ilerlemesi ve süper-egonun devreye daha çok girmesiyle birlikte immatür savunmalar (rasyonalizasyon, dışa-vurma gibi), nevrotik (karşıt-tepki geliştirme, yapma-bozma gibi) ve matür savunma düzenekleri (yüceltme, mizah gibi) gözlenebilir. İmmatür ve nevrotik savunmalar maladaptif kişilik örüntüleri ile ilişkili iken, matür savunmalar pozitif kişilik skorları ile ilişkili bulunmuştur. Savunma mekanizmalarının dışavurumunda çocuk ya da ergenin cinsiyeti, mizacı, ailesi ve yaşadığı çocukluk çağı travmalarının rolü yadsınamaz. Çocuk ve ergenin kullandıkları savunma mekanizmalarının geçerlik ve güvenirliği gösterilmiş objektif ölçekler ve/veya projektif değerlendirmeler aracılığı ile belirlenmesi, klinik açıdan doğru tanılama (nevrotik vs. sınır-kişilik), psikopatoloji geliştirme riski taşıyıp taşımadığını (immatür vs. matür) belirleme ve doğru müdahalenin (bilişsel vs. davranışçı terapi) uygulanması açılarından önemlidir. Bu gözden geçirme çalışmasında çocuk psikiyatrisi perspektifinden savunma mekanizmaları incelenerek, literatür bilgileri eşliğinde tartışıldı.
GİRİŞ
İnsan, çevresindeki ortam ile karşılıklı ve sürekli olarak ilişki halinde bulunan bir biyo-psiko-sosyal varlıktır. Kendi içsel ortamından kaynaklanan yahut birlikte yaşadığı çevresinin yol açtığı bir durum (situation) karşısında alacağı tutum ve sergileyeceği davranış örüntüsünü onun biyolojik (mizaç, zekâ düzeyi, genetik özellikleri), psikolojik (kişilik, savunma mekanizmaları, baş-etme becerileri) ve sosyal (aile, okul-iş çevresi, ekonomik durum, kültürel-etnik faktörler, dini inanışlar) özellikleri belirler (Henderson & Martin, 2015) (Şekil 1).
Şekil 1. Biyopsikososyal varlık olan insanın bir durum karşısındaki davranışını belirleyen faktörler
Bireyin tutum (attitude) ve davranış (behavior) kalıplarını belirleyen psikolojik unsurlarından biri olan savunma (defence) mekanizmaları,günlük hayatın gerçekliğinde gelişen içsel çatışmalar yahut dışsal engellemelerin, bireyde oluşturduğu bunaltı/sıkıntıyı gidermek amacıyla ego (benlik) ünitesi tarafından kullanılan psikolojik süreçlerdir. İstemsiz/bilinç-dışı gelişen, kişiden kişiye değişiklik gösterebilen, uyum sağlayıcı (adaptive) hatta yaratıcı (creative) olduğu kadar patolojik de sonuçlanabilen bu mekanizmalar dinamik ve geriye-dönüşü olan (reversible) süreçlerdir (Vaillant, 2011). Bu mekanizmalar sayesinde bireyin, karşılaştığı bir tehdit/tehlike sonrasında, çok zor koşulların altında bile olsa, birden çok kazançı olur; ilki anksiyete/sıkıntısı ortadan kalkar (birincil kazanç: primary gain), ikincisi ortaya çıkan tepki kalıpları ile çevreyi etkileyerek zor durumdan kurtulur (ikincil kazanç: secondary gain) (Göksel, 1970).
Gündelik yaşantısında bir dolu fizyolojik (yeme, içme, üreme), psikolojik (bağlanma, güven, özerklik) ve sosyal (aidiyet, sevgi, kabul görme) gereksinimleri olan birey, kendi içsel ortamındaki çatışmalar ya da kendi dışındaki çevresel unsurların engellemeleri nedeniyle bu gereksinimlerini karşılayamadığı durumlarda, doyum sağlayamamış olması nedeniyle ortaya çıkan “bunaltı-kaygı” ile baş etmek zorundadır. Bireyin kendi içsel ortamdaki çatışmaların temelinde birbiriyle bağdaşmayan farklı istek ya da gereksinimlerin güç-savaşı vardır. Çatışmalar istenilen şeyler (yaklaşma-yaklaşma), istenilmeyen şeyler (uzaklaşma-uzaklaşma) ya da hem istenilen hem de istenilmeyen şeyler (yaklaşma-uzaklaşma) arasında olduğunda kişiyi kararsızlık noktasına sürükler (Lewin, 1935). Bir öğrencinin istediği iki eğitim programından birisini seçmek zorunda kalması yaklaşma-yaklaşma çatışmasına, çok istediği bir mesleği yapmak isterken alacağı maaşın düşük olacağını fark etmesi yaklaşma-uzaklaşma çatışmasına, mevcut işinden gerçekte nefret eden bireyin işini bıraktığı takdirde beş-parasız kalacağını fark etmesi uzaklaşma-uzaklaşma çatışmasına birer örnektir. Bireyin dış kaynaklı çevresel unsurların engellemeleri nedeniyle gereksinimlerini karşılayamadığı durumlara ise, derste karnı acıkan çocuğun teneffüs arasını bekleyebilmesi, bir ergenin ekonomik durumu nedeniyle istediği eğitimi alamama duygusuyla baş etmek zorunda kalması örnek olarak verilebilir.
Savunma mekanizmalarında gerçekleşen süreçler, baş etme becerilerinde (coping skills) kullanılanlardan farklı olarak, çoğunlukla bilinç-dışından gelişen otomatik reaksiyonlardır, yani kasten yapılmazlar. Bireyin gerçekle yüzleşmesinde yardımcı olan bu mekanizmaların geliştirilmesi sürecinde ego (benlik) çok da özgür değildir. Her ne kadar kişiliğin “yürütücü yöneticisi” ve id (alt-benlik)’in bitmek bilmeyen istek ve gereksinimlerini denetleyip kontrol altına almaya çalışan parçası ego (benlik) olsa da gerçekte bireyi harekete geçiren enerjiyi sağlayan id (O: alt-benlik)’dir ve kendi istediğini yapabilmektedir (Cervone & Pervin, 2015). Bir köpeğin ısırması ya da merdivenden düşmek gibi gerçekleşmesi muhtemel olaylar için, örneğin, bireyin duyduğu korkuyu (gerçeklik anksiyetesi) benlik (ego), basitçe köpekten kaçmak ya da merdivene çıkmamak gibi çözümlerle savuşturabilirken, bilinç-dışı kaynaklı ve id (alt-benlik)’den köken alan korkuları (nevrotik anksiyete)çözmekte başarısız kalabilir ki bu durumda kişiliğin bir diğer parçası olan süper-ego (üst-benlik) sahnesini alır ve benliği (ego) cezalandırır. Bir başka senaryoda, benlik (ego), bireyin kural ya da değerleri çiğniyor olmasından kaynaklanan korkularını (moral anksiyetesi) çözemezse bu durum kişide suçluluk ve utanç ile sonuçlanabilir (Schultz & Schultz, 2013).
Temel amacı bireyin kendi iç ve dış ortamı arasındaki düzenini yeniden kurarak, yeni yaşantısına uyumunu sağlamak olan savunma mekanizmaları, benliğin bütünlüğünü ve çevresine uyumunu sağlatıcı olduğu kadar disfonksiyonel hale gelip kişinin gerçekten kaçınmasına ve sorunun kötüleşmesine yol açabilir. “Ego psikolojisi” teorisine göre patolojiyi belirleyen bu mekanizmaların kullanılması değil, “ne sıklıkta” ve “ne şekilde” kullanıldığıdır (Carr, 2016).
TARİHÇESİ
“Savunma (defence)” ifadesi ilk olarak 1894 yılında Sigmund Freud (1856-1939) tarafından, “The Neuro-Psychoses of Defence” adlı eserde “Ben (ego)nun acı veren ya da katlanılamayan fantezi ya da duygulanımlarına karşı direnmesi” anlamında kullanılmıştır (Freud, 1896). Freud’a göre, bireyin dış çevre ile etkileşime giren parçası olan “ben (ego)”, zihni aygıtımızın kendimizden saydığımız bilinçli ve bilinçsiz yaşantıların yer aldığı bölümüdür. Düşsel-hayali durumlar ile çevrenin gerçekleri arasındaki farklılığı ayırt edebilir. Beş yaşındaki ben ile yirmi-beş yaşındaki ben, aynı kişidir; gördükleri, hissettikleri, hatırladıkları “ben”in malıdır (Göksel, 1970). Ben (ego) gerçeklik (reality) prensibine göre çalışır ve çocuk gerçeklerin gerekliliğini düşünmeyi öğrendikçe gelişmeye devam eder (Smith ve ark. 2003). Daha ilk yaşından itibaren çocuk, gereksinimlerinin ya da isteklerinin derhal karşılanmasının her zaman mümkün olmayacağını öğrenir. Derste karnı acıkan çocuğun teneffüs arasına kadar açlığına dayanmak zorunda olması, buna örnektir.
Şekil 2. İçsel-dışsal kaynaklı çatışma ya da engellemeler benlik (Ego) üzerinde bunaltıya yol açar (Göksel, 1970’ten modifiye edilerek).
Anında tatmini haz veren içgüdüsel istek ve tepkilerin kaynağı olan “id (O: alt-benlik)” ise zihni aygıtın bütünüyle bilinç-dışında yerleşik olan, bireyde bazen öfke ve heyecan yaratarak benliği sağa-sola savuran, bireyi bazen utandıran ve gereksiz işler yaptıran parçası olup sadece subjektif gerçekliğin bilincindedir. Zihni aygıtın son parçası, moral ve ahlaki değerlerin kaynağı olan ve bireyin eylemlerini “doğru/yanlış” şeklinde yargılayan “süper-ego (üst-benlik)” ise ilk çocukluk yaşlarından itibaren anne-babanın, öğretmenin, toplum ahlakının ve kanunların sundukları hükümlerden bireyin bunları benimseyerek kabul ettiği baskı ve yasaklar sistemidir. Büyük kısmı bilinç-dışında bulunan süper-ego’nun ön-bilince ve bilince kadar uzanan ufak bir parçası vardır ki bu bilinçli bölümüne vicdan adını verebiliriz. Süper-ego’nun en ağır yaptırımı benliği şiddetle suçlamak ve bu suçluluk duygusu altında onu yapacağı şeyden engellemektir (Göksel, 1970).
Ego (benlik), “id (alt-benlik)” ya da “süper-ego (üst-benlik)” aygıtlarının istekleri ya da bu ikisinin arasındaki çatışmalar ve dış çevrenin beklentileri arasında ara bulucu rol oynar. Ego (benlik) id (alt-benlik)’in isteğini erteleyebilir, süper-ego (üst-benlik) id (alt-benlik) ile çatışırken aynı zamanda ego (benlik) ile de çatışmaya girebilir (bakınız Şekil 2).
Sağlıklı gelişen benlik (ego), gerçekçi ve akılcı düşünerek bireyin gereksinimlerini karşılamak üzere planlar yapabilir, sert olmasına rağmen esnekleşebilen dengeli bir yönetim kurmaya devam edebilirken (Smith ve ark. 2003), ilk çocukluk dönemindeki yaşam olayları bu dengenin gelişimini olumlu veya olumsuz olarak etkileyebilir. Bazı bireylerin rahatlıkla hırsızlık yapabilmesi yahut kolaylıkla yalan söyleyebilmesi ya da çok katı-ahlaklı hale gelerek kendine zarar verecek şekilde mükemmeliyetçi kişiliğe bürünmesi sağlıksız gelişen ego (benlik), id (alt-benlik) ve süper-ego (üst-benlik) dengesinin sonucudur (Burger, 2008).
Sigmund Freud, 1926 yılında yayımlanan “Inhibitions, Symptoms and Anxiety” adlı eserinde anksiyetenin “bastırma: repression” ile sonuçlandığını savunmuş ve “sublimation: yüceltme”, “regression: gerileme”, “undoing: yapma-bozma”, “reaction formation: karşıt tepki geliştirme”, “isolation: yalıtma”, “projection: yansıtma” mekanizmalarını açıklamıştır (Freud, 1936). Anna Freud (1895-1982), 1936 yılında yayımladığı “The Ego and The Mechanisms of Defence” adlı eserinde “signal anksiyetesi”nden bahsetmiş ve “anksiyetenin kendisinin değil, ego (benlik) tarafından nasıl değerlendirildiğinin” önemli olduğunu, belirli bir gelişim evresi ile bağlantılı olan çatışmanın çözümünde kullanılan savunma mekanizmasının normal bir durum olduğunu öne sürmüştür. Buna göre “yansıtma” ve “inkâr” oral dönemde, “yapma-bozma” ve “karşıt-tepki geliştirme” anal döneme ait savunma mekanizmaları olup bunların izleyen diğer dönemlerde çocuk tarafından kullanılıyor olması durumunda patolojik olacağına işaret etmiştir (Freud, 1946).
Savunma mekanizmalarının günümüzde kullandığımız şeklini Harvard Üniversitesi Psikiyatri bölümünden Prof. Dr. George Eman Vaillant (1934-), 1977 yılında yapılandırmıştır. Patolojik olandan sağlıklı olana doğru 4 seviye altında toplayan Vaillant, Level-1: Patolojik, Level-2: İmmatür, Level-3: Nevrotik ve Level-4: Matür-olgun savunma mekanizmaları şeklinde sınıflandırmıştır (Vaillant, 1992). Psikiyatrik tanılama sisteminde “savunma mekanizmaları” ilk olarak DSM-III-R’de (1987) geçmiş, 1994 yılında yayımlanan DSM-IV sınıflamasında, Vaillant’ın tanımladığı eksen kullanılarak kategorize edilen savunma mekanizmaları, “Savunma işlevsellik skalası: Defensive functioning scale” başlığı altında Level-1’den Level-7’ye, normal olandan patolojik olana şeklinde toplam 31 savunma düzeneği sunulmuştur (APA, 1994). Level-1 (most-adaptive) gerçeklikle çatışmayan savunma düzenekleridir, Level-2’de gerçeklikten ödün verilmeye başlanır, Level-3’te gerçeklikten küçük çarpıtmalar başlar, Level-4’te bazı gerçeklikler yine de farkındalık düzeyinde tutulur, Level-5’te gerçeklikten uzak ciddi çarpıtmalar yapılmaya başlamıştır, Level-6’da gerçeklikle baş etmede dışa-vuran eylemler başlar, Level-7’de (least adaptive) artık psikotik dağılım süreci başlamıştır (Perry ve ark., 1998) (bakınız Şekil 3).
Şekil 3. Savunma mekanizmalarının tarihsel süreçteki gelişimi
Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Perspektifinden Savunma Mekanizmaları
Fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan gelişimleri devam etmekte olan çocuk ve ergenlerin savunma süreçleri zihinsel gelişimlerinin en erken dönemlerinde ortaya çıkar ve şu üç temel işlevin en az birini yerine getirirler; zihinsel içeriklerin engellenmesi ya da ketlenmesi, zihinsel içeriğin çarpıtılması, zihinsel içeriklerin zıt-yönlü içeriklerle örtülmesi (Pluthcik, 1995).
Çocukta yaşın ve bilişsel-zihinsel gelişimin artması ve süper-egonun devreye daha çok girmesiyle birlikte immatür (rasyonalizasyon, yansıtma, yer-değiştirme), nevrotik (karşıt-tepki geliştirme, idealleştirme, yapma-bozma) ve matür savunmaların (mizah, yüceltme, baskılama) kullanımı göze çarpar (Whiteman, 1970; Henderson & Martin, 2015). Zihinsel gelişim açısından işlem-öncesi (pre-operational) döneminde olan 5-6 yaş grubu çocukların daha çok “inkâr (denial)” mekanizmasını kullanırken, somut-işlemler (concrete-operational) dönemindeki 8-11 yaş grubu çocukların daha çok “yansıtma (projeksiyon)” ve bastırma (repression) düzeneğini kullandıkları gösterilmiştir (Whiteman, 1970).
İnkâr (denial) düzeneğinde benlik, gerçeklerin sadece haz vermesini istediği için acı veren olay ya da durumdan kaçınır, kaçınması mümkün değilse acı veren uyarıcıyı inkâr eder ve bunun yerine mutlu olduğu zamanların, haz duyacağı gerçekliğin hayalini kurar. Gelişimsel süreç içinde okul-öncesi yaş grubundaki çocukların kullandığı bu mekanizma, psikoz, ağır kişilik bozuklukları gibi patolojilerde de sık gözlenmektedir (Gray, 2018). Bölünme (splitting), doğal dürtülerin ya da içselleştirilmiş nesnelerin iyi-kötü, olumlu-olumsuz şeklinde parçalara bölünerek, iyinin yaşatılıp, kötünün yok edilmeye (tersi de mümkün) çalışıldığı bir düzenek olup bu süreçte duygu, düşünce ve davranış arasında bağlantı kopmuştur. Sıkıntılı durumlarda kahkaha atan, sevgisini öfkeyle ifade eden ya da mutluluğunu ağlayıp dövünerek ortaya koyan bir ergen aslında bu düzeneği kullanmaktadır. Bölünme sınır-kişilik bozukluklarının temelinde ve şizofreninin dinamiğinde patolojik şekilde yer alır (Göksel, 1970).
İmmatür savunma düzenekleri çocuklukta yaşın ilerlemesi ile birlikte karşımıza çıkan mekanizmalar olup patolojik şekilde kullanıldıklarında stres yaratan durumlara karşı bireyin uyumunu bozarak, örneğin kişiler-arası ilişkilerin kalitesinde bozulma gibi daha kötü sonuçlara yol açabilirler. İmmatür savunma mekanizmalarından en sık gözlenen “akla uygun hale getirme (rationalization)” mekanizmasında benlikle uzlaşmayan ve sıkıntıya yol açan bir yaşantı, az-çok gerçeklikle uygun ve fakat sıkıntı yaratmayan bir şekle dönüştürülür. Ergenin dersine çalışmadığından değil de öğretmeninin yetersizliğinden dolayı kötü not aldığını iddia etmesi rasyonalizasyona güzel bir örnektir. Bir diğer immatür savunma olan “Yansıtma (projection)” düzeneğinde ise benlik, gerçekte kendisine ait olan ve fakat aynı zamanda rahatsız edici olduğu için kendisine yabancı kabul ettiği (ego-distonik) yaşantı kalıplarını, dış dünyaya ait ve oradan geliyormuş gibi kabul eder. Bu yansıtmaların gerçeklik değeri kazanması ego gücü ve kişinin gerçeği değerlendirme fonksiyonu ile korele olup ego gücü zayıflamış ve gerçeği değerlendirme işlevi bozulmuş ise kişi, yanlışı gerçek sayarak projeksiyonlarını sanrı (hezeyan) ve varsanı (halüsinasyon) noktasına kadar vardırabilir (Göksel, 1970). Bu düzenekle, kişi örneğin kendisindeki eksikliklerin sorumluluğunu başkalarına yükleyip anksiyeteden kaçınabilirken, ilişkilerinde aldatma eğilimleri olan bir birey, eşini “kendisini aldatmakla” suçlayarak işin içinden sıyrılabilir.
Ergenlik döneminde kullanılan immatür mekanizmalar genç-erişkinlik dönemindeki psikiyatrik semptomları predikte ettiği (Tuulio-Henriksson ve ark. 1997; Feldman ve ark. 1996), immatür mekanizmaların kullanımının gelişimsel süreç içinde psikopatoloji gelişimi için risk faktörü olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Zanarini ve ark. (2009) 16 yıl süre ile takip ettikleri sınırda kişilik bozukluğu tanılı toplam 290 ve diğer kişilik bozuklukları ile tanılanmış 72 olguyu inceledikleri çalışmada, savunma mekanizmalarını olguların self-report şeklinde doldurdukları “The Defense Style Questionnaire” aracılığı ile iki yıllık aralarla toplam sekiz kerede değerlendirmişler. Sınırda-kişilik bozukluğu olan olguların bir olgun savunma düzeneği olan supresyon mekanizmasını diğer kişilik bozukluğu olan olgulardan daha az kullandıklarını, sınırda-kişilik bozukluklu olguların nevrotik-savunmalar olan “yapma-bozma” (undoing), immatür mekanizmalardan “dışa-vurma (acting out)”, “emotional hypochondriasis”, “passive aggression”, ve “yansıtma (projection)”, ve Level-5 (majör image-distorting) mekanizmalardan “projective identification” ve “bölme (splitting)”yi daha sık kullandıkları saptanmıştır. İzlem değerlendirmelerinde sınırda-kişilik bozukluğu olgularının zamanla olgun-matür savunma mekanizmalarını (öngörücü-beklenti: anticipation) daha sık kullandıkları saptanırken, nevrotik düzeneklerden “yalıtma (isolation)” ve “yapma-bozma (undoing)” yı, immatür mekanizmalardan primitif idealleştirme (primitive idealization) dışındaki tüm düzenekleri daha az sıklıkta kullandıkları bulunmuştur. Olgularda zamanla iyileşmeyi belirleyen unsurlar olarak “mizah: humor, dışa-vurum: acting out, duygusal hipokondriazis: emotional hypochondriasis ve yansıtma: projection” varlığı saptanmıştır. Bir başka çalışmada, immatür savunma düzenekleri olan içe-alım (introjection), yer-değiştirme (displacement) ve bilinç-dışı bastırma (represyon) düzeneklerinin ergen yaş grubundaki öz-kıyım girişimini predikte ettiği gösterilmiştir (Apter ve ark., 1997). Çalışmada, özkıyım girişiminde bulunması nedeniyle yatarak tedavi gören toplam 55 ergen, özkıyım düşüncesi yahut girişimi olmamış ve bir başka nedenle hastanede yatan 87 ergen ile 81 sağlıklı ergen, savunma düzenekleri açısından karşılaştırılmış. Savunma düzenekleri yarı-yapılandırılmış bir görüşme tekniği olan “Ego Defense Scale (EDS)” ve self-report ölçek olan “Life Style Index (LSI)” aracılığı ile değerlendirilmiş. Özkıyım girişiminde bulunmuş olan ergenlerin LSI aracılığı ile değerlendirilen inkâr (denial), yer-değiştirme (displacement) ve bastırma (repression) skorları yüksek bulunurken, EDS aracılığı ile saptanan gerileme (regression), inkâr (denial), yansıtma (projection), içe-alma (introjection) ve bastırma (repression) skorları yüksek saptanmış. Yüceltme (sublimation) düzeneği özkıyım ve suç-davranışı ile negatif korele saptanırken, içe-alma (introjection) ve bastırma (repression) özkıyım davranışı ile pozitif korele bulunmuş.
Nevrotik savunma düzenekleri üçüncü kademede yer alan mekanizmalar olup hem çocuk hem ergen yaş grubunda görülebileceği gibi yoğun stres altındaki nevrotik kişilik yapısındaki erişkin bireylerde de sıklıkla kullanılırlar. “Karşıt-tepki geliştirme/tersini yapma (reaction-formation)” mekanizmasında birey, benliğinde suçluluk duygusu yaratan kabul edilemez istek ve dürtülerinin tam karşıtı olan bilinçli tutum ve davranışları geliştirerek kendini korumaya çalışır. Kardeşini kıskanan bir çocuğun, ona aşırı sevgi gösterisinde bulunması ya da cinsel dürtüleri yoğun olan bir ergenin aşırı dini ya da katı-ahlakçı tutum sergilemesi örnek olarak gösterilebilir. “Yapma-bozma/yok etme (undoing)” günlük yaşantıda sıkça kullanılan bir mekanizma olup kişi yaptığı ya da yaptığını düşündüğü ve kendisinde suçluluk duygusunu uyandıran eylemlerinin etkisini ortadan kaldırmak ve yapılmamış gibi saymak amacıyla geliştirdiği savunmalardır. Kusurlu bir davranış sonrasında acı çekmek, özür dilemek bu mekanizmanın bir ürünü olup normal koşullarda kişinin kendine olan saygısını sürdürmek için kullanılırken, katı süper-ego yapısı olan bireylerde nevrotik bir nitelik kazanabilir. Bu mekanizma obsesif-kompulsif kişilik bozukluklarında yoğun şekilde gözlenebilir.
“Bastırma (repression)” mekanizmasında ego, kendisine yabancı olan ve toplumsal/ahlaki kurallara göre yanlış sayıldığı için kaygıya yol açan dürtü, istek ve eğilimlerini bilinçsizce ve mümkün olduğunca bilinç-altına iter. Kaygı yaratan durumların bellekten silinmesi değil, bilinçaltına itilerek unutulması söz konusu olduğundan, bu güdüler hiçbir zaman tam baskılanamaz ve simgesel olarak gelecekte “rüyalar”, basit unutkanlıklar ya da dil sürçmeleri şeklinde bilince çıkarak kendini gösterir. Çocukluğunda anne-babası ile ilişkilerini hatırlamaktan üzüntü duyan birinin çocukluk anılarını hatırlamaması, karşı cinse yönelik aşırı çelişkili tutumlar, günlük yaşamdaki dil sürçmeleri, dilimizin ucunda dediğimiz unutmalarımız ve öfke davranışı bastırmaya örnek olarak verilebilir (Cervone & Pervin, 2015).
“Yer-değiştirme (displacement)” düzeneğinde ego, orijinal hali tehlikeli ve kabul edilemez ve bu yüzden bunaltı/çatışmaya yol açacak olan hedefi bastıramaz, bilinç-altına itemezse, bu sefer bunaltı kaynağı olan hedefin yerine yeni bir amaç ya da yeni bir nesne koyar. Anne-babası, abisi ya da bakıcısı tarafından şiddet gören ya da istismara uğrayan bir çocuğun, içinde biriken öfkesini, kendisi için tehdit unsuru yaratmayan evde beslediği hayvana veya oyuncaklarına, okula gittiğinde arkadaşlarına şiddet uygulayarak çıkarması buna örnek olarak verilebilir. Bu şekilde çocuk, içinde bulunduğu durumuna ait kabul edilemez olan düşüncelerini bilinç seviyesine çıkarmaktan kurtulur (Burger, 2008). Bazen, yer-yön değiştirmiş olan bu nesneler, kavramlar damdan düşer gibi bilince çıkarak zihni rahatsız edebilir (obsesyon, parazit fikir) ve hatta saçma kabul edilebilecek (kulak çekme, tükürme, duvarlara dokunma gibi) motor etkinliklere yol açabilir (impulsiyon, içtepi). Örneğin, mizofobi’de (yıkanma dürtüsü), gerçekte bilinç-dışında yer alan ve egoyu rahatsız eden ahlaki kirlilik kavramı, maddi kirlilik kavramı ile yer değiştirerek bireyin bilincine sızar ve kişi bu nedenle kırk kere yıkanır, parayı-kapı tokmağını tutamaz, hayatı kirlenme endişesi ile geçer (Göksel, 1970).
Aynı zamanda psikolojik olgunluğun da bir işareti de olan matür-olgun savunma mekanizmaları, en üst düzey savunma düzenekleri olup gerçeklikle çatışmayan ve kişiyi en yüksek adaptasyonla gerçeklikle tam bir uyum içinde olmasını sağlayan mekanizmalardır (Metzer, 2014). Olgun-matür savunma mekanizmalarını kullanan ergenlerin daha iyi uyum sağladıkları (global adjustment), immatür düzenekleri kullananlarda daha düşük işlevsellik varlığı rapor edilmiştir (Bond ve ark. 1983). Matür savunma düzenekleri arasında yer alan “Yüceltme (sublimation)” mekanizması, saldırganlık ya da doyum-haz içerikli istek-dürtülerin ego tarafından engellenerek, bu amaçların yerine, başka bir şeyin amaç edinilmesidir. Böylece birey, bilinç-altındaki rahatsız edici duygu ve düşüncelerinin yerine toplum tarafından kabul edilebilir davranışlar geliştirmiş olur. Saldırganlık dürtüleri kuvvetli olan çocuğun spora veya sanata yönlendirilmesi, “yüceltme” savunma mekanizmasına güzel bir örnektir. “Mizah (humor)” çocuk ve ergenin ailesi ve akranları ile olan ilişkisinde yetkinlik hissine yol açan üstün bir savunma mekanizmasıdır (Bernet, 1993). Mizah stillerinin değerlendirildiği bir çalışmada Fox ve ark. (2016), 11-13 yaş aralığındaki toplam 1234 çocuğa “Çocuklar için Mizah Stilleri Anketi (Child Humor Styles Questionnaire: child-HSQ) uygulamışlar ve mizahın çocukların depresif semptomlarını ve yalnızlık duygusunu azalttığını, benlik saygısını artırdığını göstermişlerdir.
Savunma mekanizmalarının kişilik gelişimi üzerine etkileri olmaktadır. Muris ve ark. (2003) 437 ergen ile yaptıkları ve savunma düzenekleri ile kişilik örüntüleri arasındaki ilişkiyi irdeledikleri bir çalışmada, nevrotik ve psikotik kişilik skorlarının, nevrotik ve immatür savunma düzenekleri ile pozitif korele olduğunu göstermişlerdir. Yaşları 18-64 yaş aralığındaki toplam 338 erişkin ile yapılan bir çalışmada, bireyler tarafından kullanılan savunma mekanizmalarının maladaptif kişilik örüntüleri arasında yer alan negatif duygulanım, bağlanma bozukluğu, antagonizma, disinhibisyon ve psikotizm değişkenleri ile ilişkili olduğu, olgun savunma düzenekleri kullanan bireylerin daha çok pozitif kişilik özellikleri sergiledikleri gösterilmiştir (Granieri ve ark. 2017).
Savunma mekanizmalarının dışa-vurumunu yaş, cinsiyet, mizaç, aile ilişkileri, travmatik olaylar gibi birçok biyo-psiko-sosyal faktör etkiliyor, görünmektedir. Yaşın artmasıyla immatür düzeneklerin kullanımının azaldığı, cinsiyetin savunma mekanizmaları içinde farklılık sergilediği Tuulio-Henriksson ve ark. (1997) tarafından gösterilmiştir. Bu çalışmada, 15-19 yaş grubundaki 337 kız ve 179 erkek toplam 516 ergenin savunma mekanizmaları ve 5 yıl sonraki ikinci değerlendirmede bunların devam edip etmediği ve psikiyatrik semptomları predikte edip etmediği araştırılmış. Kız ergenlerin hem geç-ergenlik hem erken-erişkinlik dönemlerinde erkek ergenlerden daha sık nevrotik savunma skorlarına sahip olduğu, ilk değerlendirmede matür savunma skorları yüksek olan kız ergenlerin, izlemdeki psikiyatrik semptom oranları daha düşük olduğu bildirilmiştir.
Çocuğun mizacı bir diğer biyolojik faktör olup bir çalışmada, Shaw, Ryst and Steiner (1996), psikiyatri servisinde DSM-III-R tanı ölçütlerine göre yeme bozuklukları, depresyon, anksiyete bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, somatizasyon bozukluğu ve kimlik (identity) bozukluğu tanıları nedeniyle yatarak tedavi gören toplam 107 kız ergende mizaç ve savunma düzenekleri arasındaki ilişkiyi araştırmışlar. 54-maddeden oluşan “The Revised Dimensions of Temperament Survey (DOTS-R SELF)” ölçeğini ve “The Defense Style Questionnaire (DSQ) ölçeğini uygulamışlar. Mizacın değerlendirildiği ilk ölçek (DOTS SELF) ile 1) aktivite düzeyi-genel, 2) aktivite düzeyi-uyku, 3) yaklaşma-geri çekilme, 4) esneklik-katılık, 5) duygu-durum kalitesi, 6) uyku-ritmi, 7) yeme-ritmi, 8) günlük rutinler-ritmi alt-başlıklarını değerlendirmişler (1 (genellikle yanlış)’den 4 (genellikle doğru)’e puanlanan maddelerden alınan puanlar arttıkça adaptibilite, esneklik, süreklilik artıyor ve böylece “kolay” mizaç örüntüsüne işaret ediyor). Ölçeğin 3 alt-domain’i var; 1) Adaptability/Positive Affect, 2) Genel ritmisite, 3) dikkatle odaklanma. Savunma düzeneklerinin değerlendirildiği ikinci ölçek (DSQ) 78-maddeden oluşan ve 17 savunma düzeneğinin değerlendirildiği ölçekle, olgun-matür, nevrotik-prososyal ve immatür savunma mekanizmaları değerlendiriliyor (İmmatür düzenekler olarak “yansıtma: projection”, “inkar: denial”, “gerileme: regression”, “bedenselleştirme: somatization” ve “bastırma: repression” yer alırken, Prososyal savunmalar “özgecilik: altruism” ve “tersini-yapma: reaction formation” düzeneklerini, Matür savunmalar “baskılama: suppression”, “mizah: humor”, “katılım: affiliation”, “yüceltme: sublimation” ve “öngörü-beklenti: anticipation” mekanizmalarını içeriyor). İmmatür savunmaların adaptif olabilme ve aktivite düzeyi ile korele olduğu, adaptif olabilme azaldıkça kaçıngan ve esneyemeyen nitelikteki immatür savunma düzeneklerin kullanımının arttığı bulunmuş. Aktivite düzeyi arttıkça yüzleşme ve dışa-vurmanın arttığı, Adaptif olabilmenin matür savunmalar ile arasında pozitif korelasyon saptanırken, immatür savunmalar ile arasında negatif ilişkinin olduğu gösterilmiştir.
Aile ilişkilerinin de savunma mekanizmaları üzerine etkisi olduğu gösterilmiştir. Ailenin çocuğu ile geçirdiği zaman ve ilişkisindeki kalitenin çocuğun sonraki dönemlerinde duygu regülasyonu ve savunma düzenekleri üzerine etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, toplam 703 anne-babanın, çocuklarının 2. ve 12. ayında anne-babalık ilişkilerine, evlilik ilişkisindeki otonomi ve yakınlık değişkenlerine bakılarak, çocukların 7 ve 8. yaşlarındaki immatür ve nevrotik savunma düzenekleri incelenmiş (Lindblom ve ark. 2016). Çocukların 2. ve 12. ayındaki değerlendirmelerde, aile işlevselliği “otonomi” ve “duygusal yakınlık” bağlamında “Subjective Family Picture Test (SFPT)” kullanılarak yapılmış. Çocukların 7 ya da 8. yaşlarındaki değerlendirmesinde Vaillant-temelli savunma mekanizmalarını irdeleyen “Response Evaluation Measure for Parents (REM-P)” ölçeği kullanılmış. Ölçek 71 madde aracılığı ile immatür, nevrotik ve matür olarak üzere toplam 21 savunma düzeneğini değerlendiriyor. Çocuğun infant olduğu dönemlerde aile işlevselliğinin iyi olmasının çocuğun duygulanımı üzerine pozitif etkili olduğu ve bu çocukların daha az sıklıkta nevrotik ve immatür savunma düzeneklerini kullandıkları gösterilmiş. Bir başka çalışmada ise, anne-babalık tarzlarının savunma düzenekleri üzerine etkisi araştırılmış ve izin-verici (permissive) anne-babalık stillerinin sağlıklı narsistik savunma gelişimini desteklerken, otoriter (authoritarian) tarzın narsistik savunmayı negatif yönde etkilediği gösterilmiştir (Cramer, 2009).
Savunma mekanizmalarının gelişiminde çocukluk çağı travmalarının da etkisi vardır. Bir çalışmada, Güneri-Yöyen (2017), 18-23 yaş aralığında bulunan toplam 1000 üniversite öğrencisi ile yaptığı bir çalışmada, duygusal ihmal ve istismarın immatür savunma mekanizmalarının (yansıtma, pasif saldırganlık, dışa-vurma, yalıtma, değersizleştirme, otistik fantezi, inkar, yer-değiştirme, çözülme, bölünme, rasyonalizasyon, somatizasyon) kullanımını artırıp, olgun savunma mekanizmalarının (yüceltme, mizah, öngörücülük, baskılama) kullanımını azalttığını, fiziksel ihmalin nevrotik savunma düzeneklerinin (yapıp-bozma, psödoaltruizm, idealleştirme, karşıt-tepki geliştirme) kullanımını artırdığını göstermiştir.
Savunma Mekanizmalarını Değerlendirme Araçları
Ülkemizde savunma mekanizmalarını değerlendiren objektif ve projektif ölçekler mevcuttur. Objektif ölçekler self-report şeklinde olup 18 yaş ve üzerine uygulanabilmektedir. Bunlar arasında ergen yaş grubuna uygulanabilecek olan tek ölçek Savunma Mekanizmaları Envanteri (SME) Ergen Formu’dur.
Yaşam biçimi ölçeği (YBÖ): Orijinal adı “Lyfe Style Index (LSI)” olan ölçek, Plutchik, Kellerman ve Conte (1979) tarafından geliştirilmiş olup Türkçe geçerlik güvenirlik çalışması Kalem tarafından (1993) yapılmıştır. Sekiz düzenek ile (İnkâr, bastırma, gerileme, özdeşim, yansıtma, yer-değiştirme, yüceltme, tersini yapma) değerlendirilir.
Savunma Biçimleri Testi (SBT): Orijinal adı “Defense Style Questionnaire (DSQ) olan ölçek, Andrews, Singh ve Bond (1993) tarafından geliştirilmiştir. Toplam 40 madde ile 20 savunma düzeneği, üç başlık (immatür, mevrotik ve matür) altında irdelenir. Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenirliği Yılmaz ve ark. (2007) tarafından yapılmıştır. Değerlendirilen immatür savunmalar; yansıtma, pasif-saldırgan, dışa-vurma, yalıtma, değersizleştirme, otistik fantezi, inkâr, yer-değiştirme, çözülme, bölünme, rasyonalizasyon, somatizasyon iken, nevrotik savunmalar; yapma-bozma, psödoaltruizm, idealleştirme, karşıt-tepki geliştirme ve olgun savunmalar; yüceltme, mizah, öngörücü-beklenti ve baskılama düzenekleridir.
Savunma Mekanizmaları Envanteri (SME): Orijinal adı “Defence Mechanisms Inventory (DMI)” olan ölçeği Gleser ve Ihilevic (1969) geliştirmiş olup beş savunma düzeneğini 10 hikâye üzerinden iredelemektedir, bunlar: “nesnelerin aleyhine dönme: turning against the object”, yansıtma (projection)”, “ilkeleştirme (principilization)”, “yalıtma (isolation)”, “tersine-çevirme (reversal)” ve “kendi aleyhine dönme (turning against the self)”. Sorias ve ark. (1995) ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirliğini yapmıştır. Ölçeğin Ergen formu Kardeş tarafından 1996 yılında yapılmıştır.
Savunma mekanizmalarının değerlendirilmesinde yardımcı olan projektif testler de mevcut olup özel eğitim almış uzmanlarca uygulanması gerekmektedir. Bu testler arasında Çocuklar için algı testi (CAT: children appreciation test), Tematik algı testi (TAT), Rorschach Testi (Beinzmann-Exner) testi, Louisa Düss Psikanlitik Hikayeler Testi ve Lerner Savunma Ölçeği (LSÖ) sayılabilir.
Çocuklar için algı testi (ÇAT): Orijinal adı “The Children’s Apperception Test (CAT) olan, Bellak ve Bellak (1949) tarafından geliştirilen, toplam 10 resimli kart ile uygulanan, 3-10 yaş grubundaki çocukların davranışlarının altında yatan süreçlerin “yansıtma” ve “yer-değiştirme” savunma düzenekleri üzerinden anlamaya çalışır.
Tematik Algı Testi (TAT): 9 yaşından itibaren uygulanabilen bu test, kişinin farkında olmadığı için söyleyemediği, bastırılmış eğilimlerinin ortaya çıkarılmasında kullanılan bir yöntemdir. Üzerinde çeşitli resimler bulunan, 30 adet resimli ve 1 adet boş kart olmak üzere, toplam 31 adet kart uygulanır (İkiz, 2016).
Rorschach Testi (Beizmann-Exner): Hermann Rorschach tarafından mürekkep lekelerinden oluşturulmuş 10 karttan meydana gelen bir testtir. 3 yaşından itibaren uygulanabilen test, savunma düzeneklerini, ego işlevlerini ve ego gücünü değerlendirir. Çocuk kayıtları, yetişkin kayıtlarına göre daha az bulguyu açığa vurmaktadır, çünkü kendileri ile dünya arasındaki etkileşimde çocukların rolü, algıları, faaliyetleri daha azdır ve deneyimleri ile ilgili imgelemleri de yaşlarına göre kurgulanmıştır (Allen & Hollifield, 2003).
Louisa Düss Psikanlitik Hikayeler Testi: 3-10 yaş arası çocuklara uygulanan test, yarım kalmış ve çocuk tarafından tamamlanması istenen toplam 10 hikâyeden oluşmaktadır. 1948 yılında Louisa Düss (1947) tarafından geliştirilen testteki her hikâyenin bir içeriği vardır ve her gelişim dönemine uyan olası sorunlarını ortaya koymaktadır.
Lerner Savunma Ölçeği (LSÖ): Lerner ve Lerner (1980) tarafından geliştirilen ölçek, ilkel (arkaik) savunma düzeneklerini değerlendiren bir Rorschach alt-ölçeğidir. Ölçek, sınırda-kişilik örgütlenmesi düzeyindeki inkâr, bölme, değersizleştirme, idealleştirme ve yansıtmalı özdeşim mekanizmalarını irdeler. 18 yaş ve üzerine uygulanabilen testin Türkçeye geçerlik ve güvenirliği Çelik (2014) tarafından yapılmıştır.
Savunma Düzeneklerinin Tedavi Üzerine Etkisi
Kullanılan savunma düzeneklerinin, psikiyatrik bir hastalık nedeniyle bireye uygulanan terapiler üzerine de etkisi olduğu gösterilmiştir. Terapi uygulamasına başlamadan önce saptanacak olan savunma düzeneklerinin terapi sürecine etkisinin olup olmadığını araştıran Laaksonen ve ark. (2014), 3 yıl süreyle duygudurum ya da anksiyete bozukluğu tanıları ile takip edilen toplam 326 erişkinin kısa-süreli (psikodinamik ya da çözüm-odaklı) vs. uzun süreli (psikodinamik) psikoterapilere uyumlarını araştırmış. İmmatür savunma düzeneklerini daha sık kullanan hastaların kısa-süreli uygulanan psikoterapilerle daha iyileşme gösterdiklerini bulmuşlar.
Anksiyete bozukluklarında kullanılan “destekleyici psikoterapi”lerde bireyin savunma düzenekleri gözden geçirilerek yeniden inşası esastır. Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) ve korkularda kullanılan “davranışçı terapiler”de ise maladaptif davranışın yerine klasik ya da operan koşullama teknikleri kullanılarak yeni ve işlevsel olanın inşası amaçlanır. Sınırda kişilik bozukluğu, yeme bozukluğu, travma-ilişkili bozukluğu saptanan bireyde ise “diyalektik davranışçı terapi” uygulamaları önceliklidir. “Bilişsel ve davranışçı tekniklerin birlikte kullanıldığı “BDT” başlıca madde kullanım bozukluğu, OKB, depresyon, anksiyete bozuklukları için kullanılmaktadır.
SONUÇ
Savunma düzenekleri benliğin bütünlüğü ve çevresine uyumu için gerekli mekanizmalar olup çocuk ve ergenin sergilediği davranış ve tutumlarının altında yatan bir psikolojik faktör olarak klinisyenin dikkatini çekmelidir. Kullanılan düzeneklerin çocuk ergendeki dışa-vurumlarını yaş, cinsiyet, mizaç, aile, travmatik olaylar etkileyebilirken, bu mekanizmalar uzun dönemde çocuk-ergende kişilik gelişimini, psikopatoloji gelişimini ve uygulanacak terapilerin verimliliğini etkileyebilir. Çocuk ve ergen tarafından kullanılan savunma düzeneklerinin doğru şekilde saptanabilmesi, uygulanacak müdahalenin belirlenmesi açısından da önemlidir. Bu amaçla geliştirilmiş ve geçerlik-güvenirliği gösterilmiş ölçekler kullanılabilir.
KAYNAKLAR
Allen, J.R., & Hollifield, J. (2003). Using the Rorchach with children and adolescents: the exner comprehensive system. In: Handbook of Psychological and Educational Assessment of Children. Reynolds, C.R., Kamphaus, R.W. (Eds.). 2nd edition. New York: The Guilford Press, 182-186.
American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Psychiatric Disorders. DSM-IV. 4th edition. 1994.
Apter, A., Gothelf, D., Offer, R., Ratzoni, G., Orbach, I., Tyano, S., Pfeffer, C.R. (1997). Suicidal adolescents and ego defense mechanisms. Journal of American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 36(11), 1520-1527.
Bellak, L., & Bellak, S. S. (1949). Children’s Apperception Test. C.P.S. Co., P.O. Box 42, Gracie Sta.
Bernet, W. (1993). Humor in evaluating and treating children and adolescents. Journal of Psychotheraphy Practice and Research. 1993, 2(4), 307-317.
Burger, J.M. (2008). Personality (7th edition). Belmont-CA: Thomson-Wadsworth.
Carr, A. (2016). Influences on problem development. Chapter 2. In: The Handbook of child and adolescent clinical psychology: A contextual approach (3rd edition), 42-48.
Cervone, D., & Pervin, L. A. (2015). Personality: Theory and Research (13th edition). USA: Wiley.
Cramer, P. (2009). The development of defense mechanisms: theory, research and assessment. PLoS Med, 6(6), e1000097.
Çelik, O. (2014). Roschach Testi Lerner Savunma Ölçeği geçerlik ve güvenirlik çalışması. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul.
Feldman, S.S., Araujo, K.B., & Steiner, H. (1996). Defense mechanisms in adolescents as a function of age, sex, and mental health status. Journal of American Academy of Children and Adolescent Psychiatry, 35(10):1344-54. DOI: 10.1097/00004583-199610000-00022
Fox, C.L., Hunter, S.C., & Jones, S.E. (2016). Children’s humor types and psychosocial adjustment. Personality and Individual Differences, 89, 86-91.
Freud, A. (1946). The ego and the mechanisms of defence. International Universities Press.
Freud, S. (1896). Further Remarks on the Neuro-Psychoses of Defence. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume III (1893-1899): Early Psycho-Analytic Publications, 157-185.
Freud, S. (1936). Inhibitions, Symptoms and Anxiety. The Psychoanalytic Quarterly, 5:1, 1-28, DOI: 10.1080/21674086.1936.11925270.
Gleser, G. S. & Ihilevich, D. (1969). An objective instrument for measuring defence mechanisms. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 33, 5 1-60,
Granieri, A., LaMarca, L., Mannino, G., Giunta, S, Guglielmucci, F., Schimmenti A. (2017). The relationship between defence patterns and DSM-5 maladaptive personality domains. Frontiers in Psychology, 8: 1926.
Gray, K. (2018). The development of affect and defense in childhood and adolescence. Dissertation. City University of New York (CUNY). Graduate Center.
Göksel, F.A. (1970). Ruhi cihaz ve kişiliğin değerlendirilmesi. Ankara Rehberlik ve Araştırma Merkezi Yayınları. Sayı: 11. Ankara: Öğretmenler Matbaası.
Güneri-Yöyen, E. (2017). Çocukluk çağı ruhsal travmaları ile ego savunma mekanizmaları arasındaki ilişki. Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi, 53(1), 34-45.
Henderson, S.W. & Martin, A. (2015). Case formulation and integration of information in child and adolescent mental health. A.10. In: JM Rey’s IACAPAP e-Textbook of Child and Adolescent Mental Health, 1-16.
İkiz, T. (2016). Tematik Algı Testi Psikanalitik Yönelimli El Kitabı, İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
Kalem, E. (1999). Life Style Index (Yaşam Biçimi Ölçeği) ego savunma mekanizmaları testinin Türkçe formu dil eşdeğerliliği, güvenirlik ve geçerlik çalışması. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kardeş, Ö. (1996). Savunma Mekanizmaları Envanteri Ergen formu Türk kültürüne uyarlama çalışması. Yüksek Lisans Tezi. Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Laaksonen, M.A., Sirkiä, C., Knekt, P., Lindfors, O. (2014). Self-reported immature defense style as a predictor of outcome in short-term and long-term psychotherapy. Brain Behav, 4(4), 495-503. doi: 10.1002/brb3.190.
Lewin, K. (1935). A dynamic theory of personality. New York: McGraw-Hill.
Lindblom, L., Punamaki, R. J., Flykt, M., Vanska, M., Nummi, T., Sinkkonen, J et al. (2016). Early Family Relationships Predict Children’s Emotion Regulation and Defense Mechanisms.SAGE Open, 6(4), 1-18.
Louisa, D. (1947). A projective and clinical test: the method of fables in child analysis [Un test projectif et clinique: La methode des fables en psychoanalyse infantile]. Psyche, 7.
Metzger, J. A. (2014). Adaptive defense mechanisms: function and transcendence. J Clin Psychol, 70(5):478-88. doi: 10.1002/jclp.22091.
Muris, P., Winands, D., & Horselenberg, R. (2003). Defense styles, personality traits, and psychopathological symptoms in nonclinical adolescents. The Journal of Nervous and Mental Disease, 191(12),771-780. DOI:10.1097/01.nmd.0000105365. 60759. 3a.
Perry, J. C., Hoglend, P., Shear, K., Vaillant, G. E., Horowitz, M. et al. (1998). Field Trial of a Diagnostic Axis for Defense Mechanisms for DSM-IV. Journal of Personality Disorders, 12, 56-68. https://doi.org/10.1521/pedi.1998.12.1.56
Schultz, D. P. & Schultz, S. E. (2013). Anxiety: A Threat to the Ego. Chapter 2. In: Theories of personalities (10th edition), 51-53.
Sorias, O., Leblebici, Ç., Uysal, Ş. (1995). Savunma mekanizmaları envanterini Türk kültürüne uyarlama çalışması. Ege Üniversitesi Araştırma Fon Saymanlığı, İzmir.
Pilecki, B., Thoma, N., & Mckay, D. (2015). Cognitive, behavioral and psychodynamic therapies: points of intersection and divergence. Psychodynamic Psychiatry, 43(3), 463-490.
Pluthcik, R. A. (1995). Theory of Ego Defences. Ego Defences: Theory and measurement. Conte, H.R., Plutchick, R. (eds). 13-38. New York. John & Wiley Sons.
Shaw, R. J., Ryst, E., & Steiner, H. (1996). Temperament as a Correlate of Adolescent Defense Mechanisms. Child Psychiatry and Human Development, 27(2), 105-114.
Smith, E. E., Fredrickson, B., Geoffrey, L., Nolen-Hoeksema, S., Fredrickson, B. (2003). Atkinson and Hilgard’s Introduction to Psychology. 14th edition. Thomson: Wadsworth.
Tuulio-Henriksson, A., Poikolainen, K., Aalto-Setala, T., Lönnovist, J. (1997). Psychological defense styles in late adolescence and young adulthood: A follow-up study. Journal of American of Child and Adolescent Psychiatry, 36(8), 1148-1153.
Vaillant, G.E. (1992). Ego Mechanisms of Defense: A Guide for Clinicians and Researchers, Washington, DC: American Psychiatric Press.
Vaillant, G. E. (2011). Involuntary coping mechanisms: a psychodynamic perspective. Dialogues in Clinical Neuroscience, 13(3), 366-370.
Whiteman, M. (1970). The development of conceptions of psychological causality. Cognitive Studies, 1, 339-361.
Zanarini, M.C., Frankenburg, F.R., & Fitzmaurice, G. (2013). Defense mechanisms reported by patients with borderline personality disorder and axis II comparison subjects over 16 years of prospective follow-up: description and prediction of recovery. American Journal of Psychiatry, 170(1), 111-120. doi: 10.1176/ appi.ajp. 2012.12020173.