‘Yalanla ilgili olarak Akademik Akıl’da çıkan yazıları okuyorum. Bu konuyu, 16 Temmuz’da yayınlanan başlığı ‘Küçük yalanlar, büyük yalanlar’ olan yazımda da işlemiştim.
Toplumdaki davranışlarımız, nesilden nesile, büyükten küçüğe doğru öğreniliyor. ‘Armut dibine düşer’ derler. Bebekler, doğduğu andan itibaren, anne ve babalarının hareket ve davranışlarını izlemeye, daha sonra da onları taklit etmeye çalışırlar.
Kapı çalındığında, kapıyı açacak olan çocuğuna ‘annem evde yok deyiver’ diye öğütleyen bir anne, aslında çocuğuna yalan söylemeyi öğretmeye başlamıştır. Annenin kendi yaptıklarını, baba da kendi yaptıklarını eşine söylemesin diye çocuklarına tembih etmesi de ayni şeydir.
Eğitimciler ilk yaşlarda öğrenilen bilgilerin, hafızalarda derin yer ettiğini, daha sonradan silinmediğini, çok zor değiştiğini söylerler. Çocuğunu okula kayıt ettirmek için bir arkadaşının yakındaki evini adres olarak gösterenler, daha eğitimin başlangıcında çocuklarına yanlışı ve sahtekarlığı öğretmiyorlar mı?
Anneler babalar çocuklarına, ders çalışmalarını ve kitap okumalarını söyler dururlar. Çocuklara, ‘ders çalış, kitap oku’ demenin en doğru yolu, anne ve babanın bizzat çocukların önünde kitap-dergi-gazete okumalarından geçtiği de unutulmamalı. En azından çocukların önündeyken biraz olsun elimizdeki cep telefonlarını bırakıp, göstermelik, hatta kısa sureli de olsa, dergi, kitap, gazete alsak olmaz mı.
Temizlik, tertip, düzen, odasını yatağını kendinin toplaması, yemek sonrası tabağını kaldırmasını, evde ve dışarıda düzgün konuşma, küfürsüz ve bağırmadan iletişim yerine; evde, okulda devamlı tartışma, dışarıdan gelindiğinde, yemeklerden sonra ellerini yıkama, dişlerini fırçalama, yemeğin hep aynı saatlerde ve birlikte yenmesi ya da yenilmemesi.
Örnek olmaya, eğitimciler ‘rol model’ olmak’ da diyorlar. Evde anne, baba sigara içiyorsa, çocukların önünde birbirleriyle yüksek sesle tartışıyorsa, baba ve anne akşamları devamlı alkol alıyor, sık sık geceleri dışarı çıkıyorlarsa, çocukları bunların, normal davranışlar olduğunu düşünmeye başlarlar. Bunları, bilir ve söyleriz de, nedendir bilinmez, doğruların yanında bile bile yanlışlara da devam eder dururuz.
Babasıyla kasabadan kasabaya, köyden köye saz çalarak dolaşırken okula gidememiş olan büyük halk ozanımız, Neşet Ertaş, (nurlar içinde yatsın) ‘biz rakıyı su gibi, normal bir içecek olarak bilirdik, sabah kahvaltıya onunla başlar, gece yatana kadar her yemekte de mutlaka rakı içerdik’ diyor. Ne zaman ki, alkol nedeniyle, parmaklarını hareket ettiremez ve saz çalamaz hale gelince, alkolün insan vücuduna olan zararlarını geç de olsa öğrenmiş olduk’ diyor. ( Kendisi okula gidemese de, üç çocuğunu Almanya’da üniversitede okutabilmiştir.)
‘Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır’ derler. Çocuklara doğruyu öğretecek olan, önce aile, sonra okul ve öğretmenlerimizdir.
Aslında ebeveynler, anne baba olmayı, çocukları dünyaya geldikten sonra, bizzat yaşayarak öğreniyorlar. İnsanlar, ailelerinden neyi nasıl öğrendilerse, evlendikten sonra da kendi ailelerinde, çok fazla değiştirmeden aynisini uygulamaya çalışırlar. Her gün, sabit bir düzende çalışan, memur ve işçi ailelerinde sabahları işe gidiş, akşam işten dönüş saatleri sabit ve bellidir. Akşam yemekleri için, tüm aile bireyleri daima ayni saatlerde ve birlikte masaya otururlar. Sabah gidiş ve akşam dönüş saatleri değişebilen ve çoğu zaman da sabit olmayan ailelerde ise, çocuklarla birlikte kahvaltı ve akşam yemeği ritüelleri nadiren olabiliyor. Aile içinde, çocuklarla olan en kolay iletişim, daha çok yemeklerde ve arabada giderken oluyor.
‘Armut dibine düşer’ derler. Çocuk, anne ve babasından, doğru-yanlış, neleri gördüyse ilerideki yaşamında da onları ve benzerlerini uygulamaya çalışır. Toplum ve ailede, iyi ve kötü örnek olma yaklaşımları devamlı olarak birbirleriyle mücadele halindedir. Farkında olmadan, uluorta yapılan olumsuz ve kural dışı davranışlar, çocukların almaçları tarafından, beyin ve zihinlerinde hiç değişmeyecek olan bölgelere yerleşirler. İşte bu bakımdan anne, ve babanın, evde ve dışarıda toplum içindeki davranışlarına dikkat etmeleri gerekiyor. Bk. Yalan ile ilgili anlamlı sözler, Osman Karagüzel, netgaste.com.
‘Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen’. Yunus Emre.
‘Doğruları korumaktan korkmayınız’. Atatürk.
‘Yalancılar, dünyadaki tüm suç ve günahların sebebidir’. Epikletos.
Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelerinize dönüşür.
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür.
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür.
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür.
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür.
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.
Mahatma Gandhi
6 yorum
Bir çocuk hekimi olarak altına imzamı atarım.Cocuklar evde gördükleri tarzın fotoğrafını çekerler..Yemek yeme kültürü de aileden alınır.Çatal bıçak kullanımı,toplu halde yemek yeme alışkanlığı,ilk yaşlarda verilmelidir.Okul çağı gelmiş çocuğun ağzına sahandaki yiyeceği ekmekle sıyırıp tıkıştıran anne modeli içler acısı…
Sayın Haldun Hocam; çok doğru tespitlerde bulunmuşsunuz. Elinize,kaleminize ve yüreğinize sağlık. Evet, sizin de makalenizde ifade ettiğiniz üzere, çocuk eğitiminde ve yetiştirilmesinde anne baba olmak çok büyük önem arzeder. Çocuk devamlı surette rol model olarak anne babasını taklit eder, çünkü ilk öğretmeni ebeveynleridir. Dolayısıyla çocukların gözü önünde davranışlarımıza çok dikkat etmeliyiz. Doğru hareketleri de yalanları da aynen taklit eder ve bunlar ileride davranış boyutu olarak hayatında silinmez izler bırakır.
Teşekkürler, selam ve saygılar…
Sonuna kadar katılıyorum güzel örnek olmak çok önemli
Sevgili Haldun kardeşim, aile içinde ebeveynlerin çocuklarına rol model olmaları konusundaki çok güzel makalendeki görüşlerine aynen katılıyorum. Emeklerine sağlık.
Değerli hocamın kaleme aldığı yazıyı okurken, dikkatimi çeken önemli bir noktayı paylaşmak istiyorum. Yazıda, “Bebekler, doğduğu andan itibaren, anne ve babalarının hareket ve davranışlarını izlemeye, daha sonra da onları taklit etmeye çalışırlar.” şeklinde belirtilmiş. Ancak, bu yaygın kabul görmüş görüş, aslında ahlaki ve zihinsel gelişimin çok daha erken, yani anne karnında başladığı gerçeğini” göz ardı” ediyor. Ömrüm boyunca bu” kolaycı” düşünceyle mücadele ettim, çünkü öğrenme, taklit, ve ahlak gelişimi rahme düştüğümüz andan itibaren, atom atom, elektron elektron minicik adımlarla başlar. Doğum anı, bu sürecin sadece bir devamıdır, asla başlangıcı değil.
Ahlak, davranış öğrenimi bazı akademisyenlerin düşündüğü gibi doğumdan sonra insana bir bütün olarak yüklenen bir şey değildir. Eğer öyle olsaydı, insanlar neden ahlaklarını kaybeder ya da zamanla yozlaşıyor? İnsanın ahlaki temelleri, rahme düştüğü andan itibaren, küçük parçalar halinde, minik minik, atom atom, elektron elektron gelişir. Yalan söylemeyi, bencilliği, intikamı ya da merhameti öğrenmeyi doğumdan önce, rahim içinde başlarız. Örneğin, bir bebek, rahminde sürekli yalan söyleyen bir anne ile gelişiyorsa, bu davranış kalıplarını daha o dönemde öğrenmeye başlar.
Aynı şekilde, bazı bireyler sonradan ebleh ya da duyarsız hale gelmez. Bu özellikler, rahimdeki gelişim sürecinde şekillenir. Biz yalnızca onların toplumda belli roller üstlenene kadar fark etmez, görmezden geliriz, vicdan yapar ayırt etmeyiz. Ancak bir hata ya da eksiklikle karşılaştığımızda bu durumun ne kadar köklü olduğunu anlarız.
Sayın hocamın konuyla ilgili görüşlerine elbette saygı duyuyorum. Ancak farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum. Ahlak, davranışlar, taklit etmek anne karnında, rahim içindeki süreçlerde temellerini atmaya başlar. Doğumdan sonra her şey sıfırdan başlamaz, yalnızca görmek istemediğimiz, ihmal ettiğimiz bu temel üzerine inşa edilir. Bir annenin sağlıklı, huzurlu, hijyenik bir rahminde gelişen bir bebek ile, enfeksiyonlarla, iltihaplarla boğuşan, yorgun, yaşlı bir rahimde büyüyen bir bebeğin gelişimi aynı olabilir mi? Elbette ki hayır.
Eğer bu iki bebeğin ahlaki ve zihinsel, taklitsel davranış gelişiminin aynı olacağını düşünüyorsanız, size bırakacağım küçük bir düşünce tohumu var. Belki zamanla bu düşünce olgunlaşır ve konuyla ilgili bakış açınızı değiştirir. Temiz, sağlıklı bir ortamda gelişen bir bebek, hayata daha umut dolu, daha pozitif bir bakışla başlar. Oysa rahim içi olumsuzluklarla mücadele eden bir bebek, bu zorlu süreçte hayatta kalma mücadelesi verir ve bu durum, doğrudan zihinsel ve ruhsal gelişimini etkiler.
Bu yüzden ahlaki gelişimi, davranışları, öğrenmeyi sadece doğum sonrasına indirgeyip, insanın en hassas ve şekillendirici dönemini göz ardı etmek, ahlaka ve insan evrimine yapılmış bir haksızlıktır. İyi niyetli ebeveynler olarak, bebeklerimizin sadece doğumdan sonra değil, daha rahimdeyken dahi nasıl bir ortamda geliştiğini düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Sağlıklı bir hamilelik süreci, bebeğin ahlaki ve zihinsel gelişimi için en temel adımdır. Eğer bu süreçte ihmalkâr davranırsak, bebeğimizin gelecekteki değerlerine ve ahlakına zarar verebiliriz.
Sonuç olarak, ahlak gelişimi doğumdan çok önce başlar. Kadınların büyük bir çoğunluğu, bu kritik dönemi göz ardı ederek, ahlaklı bireyler yetiştirmeyi umut eder. Ancak unutulmamalıdır ki, yanlış temeller üzerine inşa edilen bir ahlak, öğrenme yetisi, düşünsel refleksler ne kadar sağlam olabilir ki? Ahlaklı, duyarlı, empatik bireyler yetiştirmek istiyorsak, hamileliği sadece fiziksel değil, zihinsel ve ruhsal olarak da sağlıklı bir şekilde geçirmek zorundayız.
Haldun Bey size katılıyorum. Emeğinize sağlık.