Bir yazıda anne baba hakkı üzerinde durmuştum. Elbette anne babanın da çocuklarına karşı görevleri vardır. Yani çocukların da anne babaları üzerinde hakları bulunmaktadır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi/aile bireylerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”[1]
Bu ayette geçen “ehliniz” kelimesinden, insanın bakmakla mükellef olduğu kişiler akla gelmektedir. Ona göre aile ehli denince, bir ailede yaşayan tüm bireyler, anne baba, eş ve çocuklar kast edilmektedir.[2]
Bu ayette, aile bireylerini ateşten koruma meselesi gündemde tutulmaktadır. Hz. Ali, aile bireylerini ateşten korumayı, onların eğitim ve öğretimlerini geliştirme diye tefsir etmiştir.[3] Diğer bazı âlimler de bu kavramı aynı şekilde, “Siz kendinizi ateşten koruyun, aile bireylerinizi de onları Allah’ın emir ve yasaklarına uyma konusunda eğitin” diye yorumlamışlardır.[4] Özellikle Hz. Ali’nin bu ayet hakkında yaptığı tefsir, çok geniş kapsamlıdır.[5] Çünkü eğitim ve öğretim, fert, aile ve toplum olarak daha iyi, daha güzel, daha rahat ve mutlu bir hayat sürdürmeye giden tek yoldur. Bununla beraber ahiret hayatındaki kurtuluşun da bundan başka yolu yoktur. Buna göre her kişi, önce kendini cehaletten kurtarmak için kişisel eğitim ve öğretimine özen göstermelidir. Bunun yanında aile bireyleriyle de ilgilenerek onları din ve dünya kültürü açısından eğitme gayret ve çabası içerisinde bulunmalıdırlar. Hz. Ali’nin bu açıklamasından anlaşıldığına göre İslâm’ın ilk döneminde, sahabe zamanında eğitim ve öğretim konusuna işaret edilmiş olması, önem arz etmektedir. Eğitim ve öğretim, özellikle günümüz insanlarının ciddi problemlerinden biri, hatta başta gelenidir. Onun için günümüz Müslümanlarının, Kur’ân’ın bu gibi direktiflerine kulak vererek önce kendilerini ve ardından da mutlaka yeni nesillerini din ve dünya kültürü açısından ciddi bir şekilde eğitmelidirler. Bunun alternatifi yoktur. Bunun alternatifini bir tür intihar olarak düşünebiliriz.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadite, “Ben, ancak bir öğretmen olarak gönderildim”[6] diyerek eğitimin önemini vurgulamıştır. Başka bir hadiste de şöyle bir ifade ile bu konuya işarette bulunmuştur:
“Hepiniz birer çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz. Devlet amiri, bir çobandır. Adam, ehli/aile bireyleri arasında bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Kadın, kocasının evinde bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Hizmetçi, hizmet ettiği kişinin malı içerisinde bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Evet, hepiniz çobansınız ve çobanlığınızdan sorumlusunuz.”[7] Hz. Muhammed (s.a.v.) bu hadiste, çeşitli insan sınıflarını dile getirerek sorumluluklarını hatırlatmıştır. Her insan, görevli olduğu ortam ve alanda sorumluluk sahibidir. Bu sorumluluk, aynı zamanda kişisel eğitimi de gerektirmektedir. Her insan, sorumlu olduğu alanla ilgili bazı bilgi ve becerilere sahip olmak zorundadır. Anne babanın çocuklarına karşı olan görevleri, bu sorumluluk alanları arasında önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.) başka bir hadiste, “Dünyaya gelen her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Anne babası, onu ya Yahudi ya Hıristiyan veya Mecusi olarak yetiştirir”[8] diyerek anne babanın aile ocağındaki eğitimlerinin önemini anlatmıştır. Çünkü anne baba aile içerisinde hangi inanç ve kültürle yaşarsa, çocukları da ona göre şekillenir. Şunu unutmamak gerekir ki genel anlamda insan veya hayvan eğitiminde şefkat, merhamet, saygı, sevgi ve yumuşaklıkla davranmanın önemli bir yeri vardır. Bilhassa çocuk eğitiminde buna daha çok dikkat etmek gerekir. Bu nedenle Hz. Muhammed (s.a.v.), “Çocuklarınıza iyi davranın ve onları en güzel şekilde terbiye ediniz”[9] diye buyurmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.), başka bir hadiste, “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir mirası bırakamaz”[10] demek suretiyle, çocuk eğitiminin önemine vurgulamada bulunmuştur. Yüce Allah, Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde tüm insanlara şefkat, merhamet ve yumuşaklıkla davranmayı emretmektedir.[11]
Güzel ahlak sahibi olan Hz. Muhammed (s.a.v.), her zaman için hoşgörü ile davrandığı gibi, “Muhakkak ki Allah, her işte yumuşak ve şefkatli davranmayı sever”[12] diye buyurarak bu konunun önemini dile getirmiştir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v.), onun çocukları sevip öpmesini hoş görmeyen, çocukları sevmediğini ve öpmediğini söyleyen birine, “Allah senin kalbinden merhameti söküp almışsa, ben ne yaparım!”[13] diyerek çocukları şefkatsiz ve ilgisiz bırakmayı, şiddetle kınamıştır. Ona göre kalplerimizin meyvesi olan çocuklar istedikleri zaman onlara verelim, kızdıkları zaman onları hoş tutmaya çalışalım. Çünkü çocuklar, saygıları ile anne babalarına iyilikte bulunuyorlar. Onlar çocukken bile, bütün çabalarıyla emekleyerek anne babalarına doğru ilerlemeye çalışıyorlar. Özellikle kız çocuklarını küçük görmemeye ve onlara özen göstermeye dikkat etmeliyiz. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadiste, “İki kız çocuğu olup da, onları yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye eden kimse ile yan yana duran iki parmak gibi beraber cennete gireceğiz”[14] diyerek, kız çocuklarını özen ile yetiştirenleri müjdelemiştir.
Bu günün çocukları, kötü huylardan uzak bir şekilde, onurlu ve sağlıklı bir şekilde yetiştirildikleri zaman, yarının güvenilir gençleri olacaklardır. Muhammed İkbal (ö. 1357/1938), bu konuyu şöyle dile getirmiştir:
“Ey keskin bakışlı insan, bir milletin sermayesi,
Para, kumaş, gümüş ve altın değildir!
Onun gerçek servet ve sermayesi,
Sıhhatli, taze ve güçlü kavrayışlı,
Çok çalışkan ve çevik evlatlarıdır.”[15]
Her anne baba, güzel ahlakta, kültüründe, dininde, dilinde, asaletinde, güzel davranışlarda ve genel olarak her iyilikte çocuklarına örnek olmalıdır. Onları baskı ve şiddet ile değil, bilgi, akıl ve hoşgörü ile eğitmelidirler.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] et-Tahrim 66/6.
[2] Ebû Abdirrahman el-Halil b. Ahmed el-Ferâhidî, “ehl”, Kitâbu’l-Ayn, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz. s. 45; el-İsfahânî, “ehl”, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, s. 36.
[3] et-Taberî, Camiu’l-Beyân, XXVIII, 211, 212; el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûn, VI, 44.
[4] –Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûn, VI, 44.
[5] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: Nurettin Turgay, Hz. Ali ve Tefsirdeki Yeri, İlahiyat, Ankara 2004, s. 112 vd.
[6] İbn Mace, Mukaddime, 17.
[7] İbn Allan, Delilu’l-Falihîn”, II, 132.
[8] Buharî, Cenâiz, 92.
[9] İbn Mace, Edep, 3.
[10] Tirmizî, Birr, 33.
[11] Örnek olarak bkz. Alu İmrân 3/159.
[12] Buharî, Edep, 35; İsti’zân, 33; Daavât 59; Müslîm, Selâm, 10; İbn Mace, edep, 9.
[13] Buhârî, Edep, 18.
[14] Müslim, Birr, 149; Tirmizî, Birr, 13.
[15] Muhammed İkbal, Benlik ve Toplum, trc. Ali Yüksel, Birleşik yayıncılık, İstanbul 1999, s. 163.