Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Başkanı Bedriye Yorgun, Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Genel Sekreteri Tarık İşmen ve Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Süha Alpay, Türk Hemşireler Derneği adına Yrd. Doç. Dr. Gülten Koç ve Devrimci Sağlık İş Sendikası adına Serpil Şahin’in hazır bulunduğu 6 Nisan 2011 tarihli basın toplantısıyla, sağlıkçıların çok yakın gelecekte ortaya koyacağı direnişler açıklandı.
Sağlıkçıların yüksek sesleri, başlıktaki sloganla birlikte gümbür gümbür gelmeye başlıyor. Basının saklamaya, küçültmeye ve saptırmaya çalıştığı 13 Mart Ankara Mitingi’nin büyük bir katılımla gerçekleşmesiyle ileride çok umut veren gelişmelerin olacağı anlaşılıyordu. Şimdi hedef, 19-20 Nisan’daki iş bırakma eylemine tam destek vermek olmalıdır. Yüz binlerce sağlık çalışanının bu tür grevlere gönül rahatlığı ile katılamamalarının nedeni Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu tehditlerdir. Ancak bizzat Sağlık Bakanı, sağlık çalışanlarının direnişlerine artık bir yaptırım uygulamayacaklarını açıklamıştır. Dolayısıyla bundan böyle tüm sağlık çalışanları daha güvenli bir şekilde eylemlerini yapabilirler.
TTB Merkez Başkanının açıklamasında da belirttiği gibi sağlıkçılar tek bir yürek olabildiklerinde zaten herhangi bir yaptırım söz konusu olamaz. En yakın örnek, çok övülmeye değer olan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırma görevlilerinin yapmış olduğu karşı çıkıştır. Bu direniş, bütün sağlık çalışanlarına cesaret vermelidir. Ülkemizde büyük bir korku hâkimiyetinin varlığı doğrudur, ancak korkunun ecele faydası yoktur. Korkuyu sürdürmek yerine gelecek için önlem almak gerekir. Aksi takdirde, yaşadığımız anlarda iyice ortaya çıkmış olan “köleleştirme” politikaları ile sağlık çalışanlarının değersizleştirilmeleri gittikçe artacak ve çok yakında iyi ücret kazanabilenler de dâhil olmak üzere en fazla bir-iki bin liraya (affedersiniz) ırgat gibi çalışmaya mahkûm bıraktırılacaklardır. Ama öte yandan uluslararası sermaye ile kurulmuş ve kurulacak olan sağlık merkezleri, hastaneler fahiş kârlar elde edecekler, ülkemizdeki sağlıkla ilgisi bile olmayan ortakları da ihya olacaklardır.
Sağlıkçılara okunan masalların gerçek olmadığı artık anlaşılmıştır. Pratisyen hekim, uzman hekim, öğretim üyesi Dünya Bankası’nın planlarını ve yaptırımlarını gayet net bir şekilde bilmektedir. Halkımızın büyük bir kesimi de işin farkına varmış ve makyajlanmış sağlık hizmetlerinin pek de sağlığı düzeltmediğini fark etmişlerdir. Çünkü bugün artık sağlık hizmeti vermek yerine, sadece hastaya “bakmak” anlayışı işlerlik kazanmıştır. Ülke genelinde, hekimlerdeki motivasyon kaybı ve sistemin kurgusu nedenleriyle hastaya gösterilen ilgi ve teşhis koyma merakı azalmıştır. Koruma ve tedaviye yönelik tıbbi uygulamalarda görülen eksiklik ve yanlışlıklar büyük oranlarda artmıştır. Önemli ve riskli ameliyatlar, zor ve uzun uğraşı gerektiren tıbbi işlemler uygulanmamaktadır. Üniversite hocalarındaki mutsuzluk öğrencilere ve asistanlara yansımakta, performans sisteminin saçmalığı nedeniyle eğitim sekteye uğramaktadır.
İnanılmaz bir karışıklık yaşanmaktadır! Her gün bir yasa ve yönetmelikle sağlık çalışanlarının başı dönmektedir. Sağlığı koruma ve iyileştirme üzerine çalışılacak yerde, karmakarışık ve tutarsız kanunları, yönetmelikleri, tebliğleri anlamak ve çözmek için zaman heba olmaktadır. Belirsizlik ortamı tüm sağlık çalışanlarını ve halkı tedirgin etmektedir. Hâlbuki çözüm basittir; sağlık çalışanlarının istekleri karmaşık yönetmeliklere gereksinim göstermemektedir. TTB’nin çok özlü olarak ifade ettiği gibi istenenler insanca yaşamak, piyasaya düşürülmüş bir sağlık hizmetinin “oyuncusu”, düşük ücretle/güvencesiz/uzun süre çalıştırılan bir “elemanı” değil, topluma adanmış mesleklerin onurlu üyeleri olarak görevimizi gelecek kaygısı olmadan yapmaktır.
TTB yıllarca özlük haklarımızla ilgilenmiyor diye eleştirildi. Ancak şu anda başkanlığını Sayın Dr. Eriş Bilaloğlu’nun yürüttüğü ekip canla başla çalışmaktadır. Ben buradan bu ekibe teşekkürlerimi sunuyorum; yaşadığımız şu önemli süreçte, çok daha önemli işler yapacaklarına inanıyorum. Ancak sağlık çalışanlarının da TTB’ye destek vermelerinin çok önemli olduğu açıktır. Ankara’da kırk bine ulaşmış direnişçi sayısı, önümüzdeki grevde yüz binlere yol almalıdır. Artık artan yoğunluklarda, halkla el ele, tüm sağlık çalışanlarının (affedersiniz) “koyun” olmadığı mutlaka gösterilecektir. Bu durumda siyasi erk ise Dünya Bankası’nın isteklerini yeniden gözden geçirmek zorunluluğunda kalacaktır.