Bu köşede birkaç hafta önce, çok zor ve çıkmaz sokaklarda sıkışmış kalmış, bir türlü nefeslenme fırsatı bulamayan meslektaşlarımın dertlerine tercüman olmak, belki yetkililer de kulak kabartır ve bizleri anlayabilirler düşüncesi ile ve biraz da kendi durumumu da söz konusu ederek, olayları ironik bir şekilde dile getiren, ZOR KARAR isimli bir makalem yayınlandı.
Yazının yorumlar bölümünde de olduğu gibi, gerek elektronik posta ve gerekse telefonlar aracılığı ile inanılmaz derecede müsbet mesajlar aldım. Bazen sanal ve hayal ürünü olarak gördüğüm ve inanılması güç hadiselerin, maalesef hekim meslektaşlarımızın hayatlarında hemen hemen nerede ise her gün, sıradan, karşılaştıkları hadiseler durumunda imiş de, bizim haberimiz yokmuş!
Çocuklarına ekmek getirememe korkusu olmasa, hekimlik mesleklerini bırakacaklarını samimiyetle ifade eden birçok çilekeş tabip meslektaşımla beyin fırtınası ve muhasebe yapma fırsatı buldum. Üstüne üstlük, Medimagazin haber ve makalelerine yazılan yorumlar ve mesajlar da, tuz biber…
Ülkemizin çeşitli merkezlerinde, tanıdık tanımadık birçok meslektaşım ve talebelerimle birlikte, mesleklerinin zirvesine ulaşmış, profesör ünvanı almış birçok öğrencimle de, satırlarda, elektronik ortamda ve telefonda da olsa, hasret gidermek benim için, ayrı bir gurur vesilesi idi.
Burada sadece ikisine yer vererek, bu hususu fokurdar ve kaynar vaziyette, gündemde tutmak istiyorum.
Boşuna günahlarına girdiğim eski öğrencilerimden biri olduğunu ifade eden, Isparta SDÜ Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Ramazan Özçankaya, oldukça felsefi mesajında “Sayın Hocam; Belki boşuna günahlarına girmek istediklerinden biriydim, fakat zaten, günaha girmek için vicdanı özgeçi ile taaffün etmiş, egosu şirkin omnipotens balonuyla havalanmıştım. Bu varoluş yanlıştı, anlamsızdı, anlamsızlıktı. Bunu bir parça sezmiş felsefecilik şehvetini; psikiyatri şarabıyla kesmek istedim. Anladım ki; hekim olunca, benim gibi farklı birşey ihdas etmek için dünyaya var olan biri, yeni söz söylemek için kurgulanan biri anlamsızlaşıyor. Yoruluyor, olgusallık sınırlıyor. Ve bu birine daha korkuncu, madrabaz muamelesi yapıyor. Veyl olsun muayene açtık diye, bizi sahtekâr tüccar gibi görenlere. Hastalıkla ilişkinin batınını görmeyenlere. Sayın hocam, asla sanat’ınızı bırakmayınız. Her zaman ki gibi etkileyici bir yazı yazmışsınız. Ben öğrencinizim. Geçmiş duygularıma bir seyr-i seyahat olsun diye yazdım. Selamlar, sıhhat, afiyet ve mutluklar dilerim” diyordu.
Bir diğer mesaj ise satır aralarından, zekâ, hırs ve azim sembolü olduğu anlaşılan bir kalemin, mesleki sıkıntıları yanında, felsefi ve edebi boyutu ile adeta bana meydan okurcasına feryad-ı figanı idi. GC (Doktor) rumuzu ile gelen bu yorumu, virgülüne dahi dokunmadan, sizlerle paylaşmak istiyorum. “Saygıdeğer Hocam; Siz ki mesleğinizin şahikalarına ulaşmış bir kişi olarak böyle serzenişlerde bulunuyorsunuz, en azından kendi adıma diyeyeyim bildiğiniz ‘Açık Bir Mezar’ varsa söyleyin de gidip gireyim! ‘Mesleğim bana ihanet etti’ diyorsunuz ya, yazdıklarınızı dikkate alarak,-affınıza sığınarak-’Bence Siz de mesleğinize ihanet ediyorsunuz’ demek içimden geliyorsa da bence Siz ‘Edebi Kişiliğinizi’, şairlere özgü duygusallığınızla ‘Empati’ yaparak dile getirmeye çalışmışsınız. Yoksa Siz mesleğinizde hem hak ettiğiniz başarıya ulaşmış hem de layık olduğunuz hürmeti gören bir Hocasınız. Kaç hocamıza kısmet olmuştur yıllarca hizmet verdiği odasının olduğu gibi korunarak adeta müzeye dönüştürülmesi? Yapacak bir şey yok; Hocamızın 40 yıl ‘Hasıl-ı Ömrü ve Nikahlı Eşi’ mesleğinden ayrılarak ‘Metresi ve Sevgilisi’ olan ‘Güzel Sanatlar ve Edebiyata’ dönme kararı da yine bizleri mutlu etmeli. Çünkü bilimsel çalışmalarının yanı sıra bu alanlarda da ne kadar ‘Mahir’ olduğu çoğumuz tarafından bilinen ve gıpta edilen bir gerçek…’Nikahlı Eşinin’ baskısı altında ‘Sevgilisine’arasıra ayırdığı zamanlarda bile ortaya koyduğu başarılı çalışmalarının da olur da ‘Sevgilisine-Metresine’ dönerse artık zirveye tırmanacağından kuşku duymamak gerek. Bize de ‘Yeni bir NEFES olması’ temennisiyle ‘Mutlu ve Üretken’ bir 40 Yıl da bu birlikteliğe dilemek düşer… Ama asıl arzumuz yeni bir ‘İlim Yuvasında’ çalışmalarına başlıyan, mesleğinde ulaştığı zirveden bile aşağı bakarak çilekeş meslekdaşlarını görebilen ve sıkıntılarını yüreğinde hissedebilen soyadıyla müsemma AYDIN Hocamızın sesimiz olup sorunlarımızın giderilmesinde çaremiz olması… Hürmetlerimle. G.C.”.
Hiçbir meslektaşımızın, hiçbir an NEFES’siz kalmaması temennisi ile, NEFES’den (Eser Ofset Matbaacılık, Sayfa,12, 2010) bir Rubai;
GÜNEŞ VE AY
Güneş koynuna almış, öpüp koklamış Ay’ı,
Rengârenk haleleri, aydınlatmış dünyayı,
Zifiri karanlıkta, pırlantadan gerdanlık,
Cennetten bir Nur olup, Tezyin etmiş Sema’yı.