3 Aralık “Uluslararası Engelliler Günü”, Birleşmiş Milletler kararı ile 1992 yılından bugüne uluslararası bir gün olarak kutlanmaktadır.
Engellilik kavramı birkaç anlamla ifade edilmektedir: Bozukluk / zayıflık (impairment), yetersizlik / sakatlık (disability), engel / özür (Hhndicap). Ancak “özel gereksinimli bireyler” kavramının daha iyimser bir kavram olduğu düşüncesini taşıyorum.
Geçen hafta, “Uluslararası Engelliler Günü” nedeniyle sosyal medyada birçok paylaşım oldu. Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun paylaştığı haberleri ilgiyle takip eden bir öğretim üyesi olarak, kurul 3 Aralık gününde web sayfasında özel gereksinimli öğrencilerin eğitimine yönelik bir haber paylaştı.
Alanım olmamakla birlikte, bu konuda birçok bilimsel araştırma yapmış ve 2011-2012 yıllarında bu eğitim kurumlarında öğretmen olarak görev yapmış biri olarak, YÖK’ün özel gereksinimli öğrencilere yönelik görev ve sorumluluklarını inceleme fırsatım oldu. Bunları özetle ifade etmek isterim.
Yükseköğrenim gören özel gereksinimli öğrencilerin öğrenim hayatlarını kolaylaştırabilmek için gerekli tedbirleri almak ve bu yönde düzenlemeler yapmak üzere, 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun gereğince 2010 yılında yayınlanan “Yükseköğretim Kurumları Engelliler Danışma ve Koordinasyon Yönetmeliği” bulunmaktadır. Bu yönetmeliğe göre, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığında “Engelli Öğrenci Komisyonu” kurulmuş, 193 devlet ve vakıf üniversitesinde “Engelli Öğrenci Birimi Sorumlusu” bulunmaktadır.
Yükseköğretimde öğrenim gören özel gereksinimli öğrencilerin fiziksel mekânlara, eğitsel imkânlara ve sosyo-kültürel faaliyetlere erişimleri konusunda farkındalık yaratmak ve iyi uygulamaları yaygınlaştırmak amacıyla her yıl “Engelsiz Üniversite Ödülleri” verilmektedir.
İlki 2018 yılında olmak üzere, “Engelsiz Üniversite Bayrakları (Mekânda Erişilebilirlik, Eğitimde Erişilebilirlik ve Sosyo-Kültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik)” ve “Engelsiz Program Nişanları” olmak üzere iki kategoride verilmektedir. Bunun için, bu yıl Covid-19 küresel salgını dolayısıyla uzaktan eğitime geçilmiş olması hususu da göz önünde bulundurularak üniversitelerde hayata geçirilen uygulamalara ilişkin başvuruların 21 Aralık 2020-31 Ocak 2021 arasında olacağı ve sonuçların da mayıs 2021‘de açıklanacağı bilgisi yer almaktadır.
YÖKSİS verilerine göre, üniversitelerde 51.647 özel gereksinimli öğrenci eğitim almaktadır. Bu öğrencilerin 27.782’si önlisans, 23.581’i lisans, 236’sı yüksek lisans ve 48’i doktora düzeyindedir. Öğrencilerin %89’u ise açıköğretim programlarında yer almaktadır.
Ayrıca, “Engelli Öğrenci Komisyonu” 3 Aralık 2020 günü bir toplantı yaparak kamuoyuyla engelli öğrencilerin küresel salgın sürecinde eğitime erişimi için yükseköğretim kurumlarında alınan tedbirlere ilişkin anket sonuçlarını paylaştı. Ankete 195 üniversitenin katıldığı belirtiliyor. Bu anket verileri incelendiğinde, üniversitelerin mevcut duruma yönelik nicel verileri olduğu görülmektedir (engelli sayıları, engelli personel sayıları gibi).
Bu paylaşımda dikkatimi çeken başka bir konu da şu oldu: “Engelli öğrenci sayılarının YÖKSİS’te kayıtlı bulunanlardan daha yüksek olduğu “tahmin” edilmektedir. Öğrencilerin engel durumlarını üniversitelerine bildirmemesi durumunda maalesef gerçek rakamlar YÖKSİS verilerine “yansımamaktadır“. Peki bu verilerin net bir şekilde ortaya konulmasında sorumluluk kimde / kimlerde? Yine de böyle cümlelerin ‘sehven’ paylaşıldığını düşünelim.
Özel gereksinimli öğrencilere yönelik bu mevcut durumu YÖK’ün ilgili birimi olan “Engelli Öğrenci Komisyonu” açıkladı. Keşke, bu bilgileri eğitim-öğretimin başı olan ekim 2020’de yapsaydı! Keşke, 3 Aralık gününde de özel gereksinimli öğrencilerin problemlerinin minimize edildiğine yönelik “sonuç odaklı” güzel bir açıklama yapsaydı!
Ayrıca, çoğu üniversitede engellilere yönelik araştırma ve uygulama merkezlerinin olduğu da herkesçe bilinmektedir. Bu merkez yöneticileri bu konulara yönelik kendilerini hangi konumda görüyorlar? Üniversitelerin ilgili akademik birimleriyle paylaşımları oldu mu / oluyor mu? Olduysa tabii ki üniversite yönetimlerinin işini kolaylaştıracaktır. Eğer böyle bir sorumluluklarının olmadığını belirtiyorlarsa o da ayrı bir konu!
Görev yaptığım akademik birimde uzaktan eğitimle ders veren bir öğretim üyesi olarak, salgın sürecinde özel gereksinimli üniversite öğrencilerinin eğitimine yönelik birçok sorunun olduğunu da burada ifade etmek isterim.
Özetlemek gerekirse:
- Üniversitelerin ilgili birimleri, özel gereksinimli öğrencilere uzaktan eğitimle alakalı olarak bilgilendirme yaptı mı?
- Özel gereksinimi farklı olan öğrencilere yönelik olarak bu konuda ayrı ayrı hangi uygulamalar yapıldı?
- Uzaktan eğitim sürecinde yaşanan sorunlara yönelik ilgili birimlerde ne gibi tedbirler alındı?
- Öğretim elemanlarına bu konuda gerekli bildirimler akademik birimler tarafından yapıldı mı?
- Öğretim elemanları tarafından derslerinde özel gereksinimli öğrenci / öğrencilerin bulunup bulunmadığı tespit edilerek gerekli önlemler alındı mı?
- Sağlıklı öğrencilerle özel gereksinimli öğrenciler sınavlarda aynı statüde mi değerlendirilecek?
Tabii ki burada bu soruları sayfalarca yazmak şahsım için kolay. Üniversite yönetiminin yukarıdaki bu tür sorulara cevabı varsa hiçbir problem yok. Ancak, bu tür sorulara cevapları yoksa sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmez mi?..
Görüşmek üzere…