mRNA’nın yeni bir tedavi edici ilaç sınıfı olarak kullanılabileceği ilk kez 1989 yılında, ABD’nin biyoteknoloji şirketi ‘Vical Incorporated’ tarafından gösterildi. Burada yapılan çalışma, bir lipozomal nanopartikülün ilaç taşıma aracı olarak kullanmak suretiyle çeşitli ökaryotik hücrelerde mRNA transfeksiyonu sağlayabildiğini ortaya koyuyordu. 1990’da Wisconsin Üniversitesinden J.A. Wolff ve arkadaşları, farelerin kaslarına “çıplak” (veya korunmasız) mRNA enjekte etmeyi başardıklarını açıkladılar. Bunlar, mRNA’nın canlı hücre dokusunda protein üretimini sağlayacak genetik bilgiyi aktarabildiğini gösteren ilk çalışmalar oldu.
RNA’nın canlıda antikor yanıtlarının oluşturulması için, bir aşılama aracı olarak kullanımı ilk olarak 1994’te, İsveçli bilim insanları Berglund ve Liljeström tarafından Karolinska Enstitüsünde gösterildi.
1999’da ABD Ulusal Sağlık Enstitüsünden Nicholas Restifo ve Wolfgang Leitner, bu çalışma hakkında “Kendi kendini kopyalayan RNA’nın tek bir kas içi enjeksiyonunun antijene özgü antikor ve CD8 + T hücre yanıtlarını ortaya çıkardığını” bildirdi. Böylece, ilaç şirketleri bu teknolojiyi kullanarak kendi kendini çoğaltan mRNA’ya dayalı ilaçlara yatırım yapmaya başladı.
Macar biyokimyager Katalin Kariko, 1990’lardan itibaren mRNA’nın insan hücrelerine aktarımı önündeki en önemli teknik engelleri çözmek üstüne çalıştı. Kariko ile Drew Weissman’ın 2005’te yayınladığı çalışma, modifiye nükleosit kullanma yöntemi ile vücudun savunma sistemi devreden çıkarılmaksızın mRNA’nın insan hücrelerinin içine sokulabildiğini gösterdi.
2005 yılında Karikó ve Weissman’ın bu “çığır açıcı” çalışmasını okuyan Harvard Üniversitesi’nden kök hücre biyoloğu Derrick Rossi, 2010 yılında mRNA’nın aşı geliştirmedeki potansiyelini gören Robert Langer ile birlikte mRNA odaklı biyoteknoloji şirketi Moderna’yı kurdu.
mRNA ile çalışmaya odaklanan diğer biyoteknoloji şirketlerinden biri de Biontech’ti. 1995 yılından bu yana mRNA üzerinde çalışan ama buluşunu ispat edemeyen Katalin Kariko, 2013’de Biontech’e katıldı. Almanya’da kurulan bu şirket, Kariko ve Weissman’ın çalışmaları için lisans aldı. (yukselinangl)
Biontech laboratuarları, mRNA aşısı üzerinde mart 2020’den beri çalışıyor. Aşı çalışmaları yüksek teknoloji ve sermaye gerektiriyor. Bu umut verici gelişmeler sayesinde, Alman ilaç sanayisilerinden, Andreas ve Thomas Strüngmann kardeşler bu ortaklığa 180 milyon dolar başlangıç sermayesi koydu. Amerikan yatırım şirketi Fidelity, İngiliz yatırım şirketi Janus Henderson, Alman yatırım şirketi MIG Fonds, Avrupa Yatırım Bankası, Alman hükümeti ve Bill & Melinda Gates Vakfı da yatırım yaptı. ABD teknoloji borsası Nasdaq’ta halka açıldılar. Biontech’te şu anda 1.100 kişi çalışıyor. Bunların 400’ü bilim insanı. Virüsleri taklit eden nano parçacıklar geliştirdiler ve kişiye özel aşı üreterek kanser tedavisinde umut oldular. 60’tan fazla patent aldılar. Şirketin şu anki değeri 9 milyar dolar! (T Kupoğlu)
Şimdi, sorular şöyle: Covid için aşı gerekli mi? Evet, gerekli. Kaç tip aşı var? Halen iki tip aşı var: Klasik ve mRNA aşıları. Klasik yöntem diğer aşılarda da denenmiş olan bir yöntem, diğeri ise çok yeni.
Yeni tip aşılar: Mikrobun kendisini değil mikroba ait parçaları aşı olan kişinin hücrelerine yaptıran geni taşıyan aşılardır. Bu aşıların avantajı ucuz, çok kolay ve hızlı üretilmeleri. Dezavantajları ise, infeksiyon hastalıklarından korunmak için hiç deneyiminin olmayışıdır.
Peki, aşıların koruyuculuğu ne kadar? İlk çalışmalar, tüm aşıların %90’ın üzerinde koruduğunu gösteriyor. Ancak ne kadar süreyle koruduğu henüz bilinmiyor.
Yeni aşıların en büyük sorunu, çok yeni olmaları ve hiçbir deneyiminin olmayışı. Uzun vadede ne yapacakları bilinmiyor. Çünkü enjekte edilen RNA veya DNA, Covid-19 virüsünün parçalarını alıcının vücuduna yaptırarak aşılayan kişinin bedenini bağışıklık sisteminin hedefi haline getiriyorlar.
Enjekte edilen bu genetik materyalin az da olsa bir kısmı sinir sistemine, kalbe vb. gidebilir mi? Giderse ne olur? Ya da bu aşıların aşırı kimyasal salgısına (interferon gibi) neden oldukları biliniyor. Peki bu durum uzun vadede otoimmun hastalıkların tetiğini çekebilir mi? Bir diğer önemli nokta da, virüsün sadece bir kısmını içeren mRNA gibi aşıların gelecekte yeni bir salgında, eğer virüs mutasyona uğrarsa devre dışı kalma olasılığı. Böyle bir durumda klasik aşılar hala belli bir oranda etkin kalmaya devam ediyor olabilir. (E Ovalı)
Ülkemizin tercihi hangi aşı? Ülkemizde Sağlık Bakanlığı, öncelikle klasik aşıyı yani Sinovac’ı alacağını ilan etti.
Aşı öncelikle kimlere ve toplumun yüzde kaçına yapılmalı? Eğer ilk planda toplumun yarısını aşılar, ikinci yarısını da altı ay sonraya bırakırsanız, altı ay sonra ilk aşılananlarda antikor düzeylerinin düşmesi riski nedeniyle ikinci bir salgında hastalanabilme olasılığı sorun olabilir. Bu nedenle imkan ölçüsünde, toplumun tamamının aşılanması daha mantıklı görülüyor. Keşke aşıları ülkemizde imal edebilseydik. Çaresiz şimdilik dışarıdan alacağız.
Aşı üreticileri şimdilik beş ülkede. Amerika, Çin, İngiltere, Rusya ve Almanya. Diğer ülkeler de bizim gibi buralardan temin ediyorlar. Yabancı aşıların yanında, ülkemizde de aşı çalışmaları sürüyor. Bu konuda, Sağlık Bakanlığı tarafından desteklenen toplam 16 aşı çalışması bulunuyor. Erciyes Üniversitesi tarafından geliştirilen ve faz 1 çalışmaları kapsamında denemeleri başlayan Covid-19 aşısında, şu ana kadar ciddi bir yan etki gözlenmemiş. Yerli aşının Faz 2 ve Faz 3 çalışmalarının da tamamlanmasının ardından gelecek nisan ayında yaygın kullanıma geçmesi planlanıyor. (onedio.com)
Açın kollarınızı, hep beraber sakince aşının gelmesini bekleyelim.
Aç kolunu Türkiye’m.