Ön yargılı isek seçim işi zordur.
Ön yargılı değilsek seçim işi kolaydır.
En kötü kanun, en iyi kanunsuzluğa tercih edilir.
Hukukun evrensel felsefesi yerleşmiş bir toplumda “Anayasa” olması şart değildir, ama varsa uyulmalıdır.
Anayasaya uyabilmek için de hükümlerinin felsefesini anlamak en stratejik durumdur.
İnsan haklarının evrenselliğini yansıtan anayasa, hukukun üstünlüğünü her birey için evrensel koruyucu olarak haykıran Anayasa, insanın evrensel ihtiyaçlarının önünü açan yasalara dinamizm getiren anayasa millet tarafından kucaklanmalıdır.
Bu bakış açısından hareket edersek 12 Eylül darbesinin şekillendirdiği Anayasa’da “evrensel hukuk felsefesi” aramak yanıltıcı olabilir.
Ne yazık ki bu mevcut Anayasa’ya göre cumhurbaşkanı seçmek milletin “kaderine” entegre edilmiş görünüyor.
Hiç olmazsa mevcudu doğru anlayalım!
Doğru anlayabilmek için ben kendi payıma dersime çok çalıştım.
Ne kadar çok çalışsam da Anayasa hukukçusu profesörler kadar yetkili fikir söyleyemeyeceğimi biliyorum.
Yani haddimi biliyorum.
Bununla birlikte dersini anlayarak çalışan bir öğrenci ve vatandaş sorumluluğu psikolojisi ile fikrimi de söylemek istiyorum.
Anayasa’mızın “İKİNCİ BÖLÜMÜ” “Yürütme” anabaşlığı altında, kuvvetler ayrılığının (yasama, yürütme yargı) ayaklarından birini ve tepe noktasını oluşturan Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak Türk vatandaşının, nitelikleri, seçimi, and içmesi, görev ve yetkileri, sorumluluk ve sorumsuzluk hali açıklanmaktadır. Anayasa’nın 101. maddesi, Cumhurbaşkanının niteliklerini anlatıyor. Yani, Türk vatandaşı “Nasıl bir Türk vatandaşı?” olmalı ki cumhurbaşkanı seçilebilsin.
– 40 yaşını doldurmuş,
– Yükseköğrenim yapmış… ise 7 yıl Türk Milleti’nin Cumhurbaşkanlığını yapabilir.
Anayasanın 102. maddesi nasıl seçileceğini anlatıyor:
Birinci paragraf: Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının (550) üçte iki çoğunluğu (367) ile ve gizli oyla seçilir.
Seçme yöntemini, Anayasa’nın 102. maddesi yukarıdaki hükümle sonuçlandırmış olsaydı, 367 milletvekili olmadan seçim sonuçlanamazdı.
Ancak, Anayasa yapıcı 102. maddeye üçüncü fıkrayı ekleyerek:
“En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tam sayısının üçte iki (367) çoğunluk oyu sağlanamazsa, üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamadan üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur…”
Peki bütün bu işler nerede olacak?
Doğaldır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinde.
Cumhurbaşkanını da bu Meclis seçeceğine göre, Anayasa koyucu bununla ilgili hükmü “Türkiye Büyük Millet Meclisinin faaliyetleri ile ilgili hükümler” başlığı altında:
Madde 93. Toplanma ve tatil,
Madde 94. Başkanlık Divanı,
Madde 95. İç tüzük, siyasi parti grupları ve kolluk işleri,
Madde 96. Toplantı ve karar yeter sayısı,
Madde 97. Görüşmelerin açıklığı ve yayımlanması şeklinde açıklanmaktadır.
96. madde. “Anayasa’da, başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir.”
Değerli okuyucular Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin yorum farklarını yansıtan tartışmalar, Anayasa koyucunun, “esas” ve “usul” ile ilgili hükümlerin birbiriyle bağlantısını anlaşılır biçimde “dizayn” edemeyişinden geliyor.
Anayasa’nın diğer bölümlerinde de çelişkili ve sorun çıkarma potansiyeli taşıyan ifadeler var.
Bize göre bu “sorun çıkarma potansiyeli taşıyan” bölümler “Darbe ikliminde” aceleye getirilerek Anayasa ve Cumhurbaşkanını birlikte oylama kurnazlığından geliyor.
Bu Anayasa’yla seçilecek Cumhurbaşkanı, “yürütmenin tepe noktasında” Türk milletini adaletle yönetemez.
Önce, evrensel hukuk ilkelerini içeren Anayasa…