Bugün tabiplikte 36 yılımı doldurdum. “Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl”ımı, fakülte yıllarımı da içine alacak şekilde kaleme de almıştım. (1)
Pratisyen hekim olarak çıktığım yolculukta akademik bütün mesleki aşamaları geçip Göğüs Cerrahisi Uzmanlık Dalı’nda Profesörlüğe kadar ulaştım. Ordinaryüs profesörlük unvanı olmadığı için de mesleki anlamda erişmem gereken bir unvan da kalmadı.
Tıp eğitimi sırasında doktor adayına her klinik branşta çeşitli sendromlar öğretilir. Sendrom; “Özel bir bozukluğu gösteren ve bir arada görülen, tanıyı kolaylaştıran belirtilerin ve bulguların tümü” & “Birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen, ancak bir araya geldiklerinde tek bir vaka olarak kendilerini gösteren bulguların bütünü” olarak tanımlanır. (2,3)
Damacana ise “su ya da herhangi bir sıvı koymak, taşımak için yapılmış, şişkin karınlı, dar ağızlı, çoğunlukla bir hazır ya da sepet içinde korunan şişe” olarak tarif edilir. (4) Damacanaların üretim malzemesi olan polikarbonat, saydamlık özelliği ile cama alternatif olarak kullanıldığı gibi darbeye dayanıklı ve şeffaf bir malzeme olduğu için damacana üreticileri ve su sektörü tarafından tercih edilir. Damacanalar neden 19 litre derseniz, üretilirken plastik enjeksiyon makineleri kullanıldığı, bu makinelerin kalıpları da ABD menşeli olduğu ve 5 galon 19 litre olarak hesaplandığı içinmiş. (5) Suyun özgül ağırlığı 1’e eşit olduğundan 1 lt su, 1 kg’a eşittir.
Bütün bu malumattan sonra gelelim “Damacana Sendromu”nun ne olduğu meselesine. İstanbul’a geldikten sonra havasından mı suyundan mıdır nedir, yıllar içinde kilo almaya başladım. Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği, Maltepe Başıbüyük yerleşkesinde iken evim yakın olduğu için işe yürüyerek gidip gelebiliyordum. Bu da git gel yaklaşık yarım ila bir saat arası tutuyordu. Ayrıca uzun zaman Cerrahi Blok’ta masa tenisi ile uğraşma olanağı da bulmuştum. Bu iki sebeple kilomu yüzün hemen üstünde tutabiliyordum. Fakat Cerrahi Klinik 6 yıl önce Sultanbeyli Devlet Hastanesi’ne taşınınca işe mecburen araba ile gitmek zorunda kaldım. Bu da beni haliyle yatay tembelliğe itti. Zaman içinde tartıda 114 rakamını bile gördüm. Bu durum rahatsız ettiği gibi her defasında akamete uğrayan zayıflama girişimlerine de sevk etti. Hatta bu amaçla evde yürüyüş aparatı ve egzersiz bisikleti bile aldım. Bisiklet bir süre sonra çamaşır asılıp kurutulan bir eşyaya dönüştü. Bu nedenle evde ve kapalı alanlarda egzersiz & spor yapılacağı konusunda olumsuz bir kanaatim oluştu. Özellikle her yılın başında normal kiloya inmek, plan ve programımdaki hedefler arasında yer alıyordu almasına da bir türlü devam ettiremiyordum. Başta eşim olmak üzere aile üyelerinin beni bu konuda ciddiye almamalarına ve gülümsemelerine yol açıyordu.
Ara sıra sağlık sorunlarına yol açacağı kaygısıyla beni uyaran eşime “Herkes ideal ölçülerde olmak zorunda mı? Bunlar moda sektörünün dayatmaları” filan diyor, hatta bu ülkedeki erkeklerin şişmanlık konusundaki savunma argümanlarını da ilave ediyordum. “Nasıl evin balkonu varsa (ki şimdi çoğu evin yok), erkeğin balkonu da göbeğidir”, “Türk kası”, “Kıtlık günleri için depo, hörgüç”, “Ödem”, “Ne yesem hatta su içsem yarıyor”, “Ben yediğimi inkâr etmiyorum”, vs. Hatta göbeğimi bir zamanlar oğullarım bebekken uyutmakta bir yastık gibi hatta çay içerken sehpa niyetine kullanmışlığım bile vardır. Demek ki şişmanlığın böyle faydaları da var diyeceğim ama inanmayacağınızı, “hadi ordan” diyeceğinizi biliyor, susuyorum.
Espri babında böyle şeyler söylesem de karın bölgemde bir damacana taşıdığım gözle görülür bir gerçekti. İhtiyaçtan fazla yemek, üstelik bol kalorili yiyecekler tüketmek, hareketsizlik sonucu fazla kilolar özellikle erkeklerde karın bölgesinde ve belde yanlarda (böğürlerde) yağ olarak biriktirilip depo ediliyor ve bu da önden ve yandan bakıldığında “şişkin karınlı” damacanaya benzer bir görüntüye yol açıyor. Üstelik bu damacana ‘kutsal damacana’ filan olmayıp yorulduğum zaman yere bırakabileceğim bir şey de değildi. Hamile bir kadının yükü gebelik süresi arttıkça artıyor fakat bir zaman geliyor, tahliye ve ‘halas’ oluyor, kurtuluyordu. Oysa ben istemediğim bu yükü (damacanayı) taşımaya adeta hüküm giymiştim.
Şişmanlık ve kallavi göbekten dolayı görüntü çirkinliği ve eşimin muhtelif uyarıları bir yana sağlık sorunlarım da gitgide artmaya başlamıştı. Yıllardır var olan yüksek tansiyonum artık ilaca rağmen bir türlü düzene girmeyip yüksek seyrediyor, bel ve sırt ağrılarım zaman zaman çok rahatsız ediyor, yürüyüş sırasında ve yemek sonrası nefes almakta zorlanıyor, eğer akşam yemeğini geç yemiş ve çok kaçırmışsam geceleri reflü yakınması ile hatta bazen aspirasyon korkusu ile dehşet içinde uyanıyordum. Muhtemelen şişmanlık sonucu karın içi basıncın artışı nedeniyle küçük de olsa bir göbek fıtığı da oluştu. Rahmetli babamın (ki o da şişmandı) muzdarip olduğu şeker hastalığından dolayı risk altında olduğum gibi zaman zaman göğüs ağrılarım gittikçe sıklaşmaya ve şiddetlenmeye başlamıştı. Hatta geçen yıl temmuz ayında göğsümün sol tarafındaki ağrının bir türlü dinmemesi nedeniyle acil servise başvurmak zorunda bile kalmıştım. Allah’tan tetkiklerde kalple ilgili bir bulgu çıkmadı fakat bende şafak attı. Sağlık sorunlarım gitgide bir dağ misali artıyor, ne giydiğim yakışıyor, ne de “aynadaki ben”den hoşlanıyordum. Sağlığımı tehdit eden fazla kilolarım dışında bir risk, sıkıntı da yoktu. Sigara, alkollü içki ve diğer madde bağımlılıklarım olmadığı gibi yemem içmem, uykum, yaşantım düzenli idi. Stresli, her şeyi dert eden, içine atan bir yapım var ama bunu da bir yere kadar düzeltebildim, adım hıdır değildi ama elimden gelen bu kadardı.
Sonunda geçen yıl ağustos ayı sonunda bir sabah yataktan sırt ve bel ağrıları ile kalkınca, artık yeter dedim, kararımı verdim. Aslında geçen yıllar içinde fikren hazırlık evresini halletmiştim, şimdi son ve radikal bir karar alıp uygulamaya başlamalıydım. Bir yıllık bir dönem belirledim. Zira bu işi belirli bir sürece yaymayı, adım adım vücudumu yeni duruma hazırlayıp uyumlu hale getirmeyi planladım. Bu zaman zarfında en az 19 kilo verip göbeğimde taşıdığım damacanadan kurtulacak, onu göbeğimden indirecek, deforme vücudumu forma sokacaktım. Spor ve diyetten oluşan bu yeni dönem için dikkat edeceğim hususları not aldım. 1 Eylül 2023 Cuma tarihi itibariyle bismillah deyip “yine, yeni, yeniden” son bir başlangıç yaptım. Başlangıç kilom 110 idi, hedef olarak da 91’i belirledim. Beş aşamada gerçekleştirmeyi planladım. Halihazırda son aşama hariç (90 kilo altı) hepsi gerçekleşmiş oldu. (Tablo 1)
Tablo 1. Bir yıllık zayıflama sürecinin seyri ve notlar
Tarih | Kilo (kg) | Not |
01.09.2023 | 110 | Başlangıç kilosu, Boy: 1.80 cm |
22.09.2023 | 104.8 | İlk aşama olan 105 kg altına düşme 3 haftada gerçekleşti |
27.10.2023 | 101 | 8 haftada 9 kg |
10.11.2023 | 99.8 | İkinci aşama olan 100 kg altına 2 ay 10 günde erişildi |
01.12.2023 | 99.4 | 3. ayın sonunda da aynı |
29.12.2023 | 99.2 | 2 aydır 100 kg civarında durdu |
02.02.2024 | 97.8 | 1.5 kg daha verdim |
01.03.2024 | 97.7 | Değişiklik yok |
12.04.2014 | 99.4 | 2 kg geri aldım. Alarm verip toparlanma kararı aldım |
06.05.2024 | 99.3 | Doğu cephesinde yeni bir şey yok, ikinci aşamadan sonra 6 ay geçmesine rağmen kilo aynı, yeniden toparlanma kararı alındı |
01.06.2024 | 96.4 | Nihayet 3 kg verebildim |
19.07.2024 | 94.6 | Üçüncü aşama olan 95 kg altına inildi |
02.08.2024 | 93.5 | 1 kg daha verildi |
23.08.2024 | 92.6 | Son haftaya girildiğinden dördüncü aşamayı gerçekleştirebilmek için OHAL ilan edildi, diyet sıkılaştırılıp spor arttırıldı |
29.08.2024 | 91 | 1.5 kg verilip dördüncü aşama ve hedef olan 19 kg (damacana) rakamına ulaşıldı elhamdulillah |
30.08.2024 ˃ | 80’ler | Beşinci ve son aşama 90 kg altı, Kırmızı çizgi: 90 kg |
Tablo 1 tetkik edildiğinde özellikle bir husus göze çarpıyor. İlk beş kilo üç haftada, ikinci beş kilo iki ay on günde verilirken ve iki aşama hızlı geçilirken üçüncü aşamada tam bir duraklama hatta bir ara iki kilo da olsa kilo alımı bile yaşandı. On kilo sonrası vücut tepki verdi ve kilo kaybını durdurdu, direnmeye başladı. Bu nedenle üçüncü aşama olan onbeş kiloya ulaşılabilmesi için ikinci aşamadan sonra aradan tam sekiz ay geçmesi gerekti. Sonrasında ise dördüncü aşamaya daha hızlı (1 ay 10 gün) ulaşıldı. Bu nedenle çıkılan yoldan asla dönmemeli, vazgeçmemeli, ısrarla vücudun direncinin kırıldığı, yeni duruma uyum sağladığı zaman sabırla beklenmelidir. Zira kolay değil, bu kadar kilo haftalar aylar değil, yıllar içinde alındı, müsaade edin de bu iş biraz zaman alsın, zorlu ve sıkıntılı olsun. Herkes bilir ki ‘zahmet olmadan rahmet olmaz’.
Mucizevi diyetlere, sihirli zayıflama formüllerine, haplarına hiç inanmadım, itibar etmedim. Hekim olmamdan da kaynaklanan bir bilgi alt yapım zaten var. Zayıflama daha doğrusu olmam gereken kiloya inip fazla kilolardan kurtulmak için öncelikle yeme içme alışkanlıklarımın değişmesi-değiştirilmesi şarttı. Önceki zayıflama girişimlerimden elimden kalan iki şey vardı. Biri çayı şekersiz içebilmem, diğeri de öğle yemeğinden vaz geçmemdi (öğlen hafif bir ara öğün alırım, çorba, bir miktar meyve ya da kuru yemiş gibi). Bu son teşebbüsüm gerçekçi ve sürdürülebilir olmalı idi. Zira bir şeyin başarılması kadar muhafaza edilip devamının gelmesi de önemli ve elzemdir. Öncelikle ağza alınan şeylerin iyi çiğnenmesi (oral faz), yavaş yenmesi (gastrik faz – mide doyumu), bu nedenle ‘fast food’dan yani hızlı, hazlı ve hazır yiyeceklerden uzak durmak ve elbette en önemlisi olan sefalik yani beyin fazını (psikolojik doyum) dikkate almak önemli idi. Üç beyazdan (un, yağ, şeker) kaçınılmalı idi, nitekim de öyle oldu. Ekmek (unlu mamuller) yalnızca kahvaltıda yenilirken, akşam yemeğinde alınmadı. Onun yerine makarna, pilav gibi şeylerle yetinildi. Akşam yemeği, öğle yemeği atlandığı için erkene alındı, akşam yediden sonra bir şey yenilmedi. Mümkün olduğunca doğal ve katkısız beslenmeye özen gösterildiği gibi şekerli gazlı içecekler terk edildi. Yenilmesi içilmesi kilo alımına sebep olabilecek şeyler sadece “nefis körletme” babından az bir miktar alındı. “Yaşamak için mi yemeli, yemek için mi yaşamalı?” gibi bir ikileme prim verilmediği gibi (ikisi bir arada neden olmasın) yemek suretiyle psikoloji düzeltme ve haz eksenli bir tutuma da itibar edilmedi. Aslında öteden beri uygulanıp ideal olan “acıkınca yemek” ilkesinin bu kadar albenili ve bol yiyeceğin olduğu ve kurallı bir şehir hayatında uygulanmasının çok zor olduğunun farkındayım.
Zayıflama ve diyet konusunda eşim çok kitap aldı ama ben hiç almadım. Onun ısrarı ile kırmamak için onun en son alıp okuduğu bir kitabı zayıflama sürecimin sonuna doğru okudum, ondan önce de üç gün içinde bitirdim. Kitap ile ilgili kısa değerlendirmemi bu yazımda da paylaşmak isterim. (6) Meslektaşımın yazdığı kitap son derece iddialı, zira diyor ki ‘elinizdeki kitap kilo verme (diyet) konusunda yazılan son kitap olacak’ diyor. Ben aynı kanaatte değilim, zira bu dünyada herhangi bir konuda bu son diyebilecek, ben bitti demeden bitmez, sözüm üstüne söz söylenmez diyebilecek bir kişi olmaz, olamaz, olsa olsa o varlık Tanrı olur. Kitapta çok önemli tespitler var. Açlık ve kilo alıp verme ile ilgili konular anlatılırken çok değerli bilgiler de verilmiş. Yazarın egzersizleri ilgimi çekmedi, zira kilo alma ve verme konusunda kafamda bir soru yok, zira ne yapmam gerektiğini gayet iyi biliyordum. Bu konuda illa bir kitap okuyayım diyorsanız bu kitabı da okuyabilirsiniz. Faydalı olabilir.
Zayıflama sürecinde yalnızca nefsine, ağzına hâkim olup diyet yaparak bilhassa karbonhidratlardan uzak durma yanında mevcut fazla kilolardan kurtulmak için egzersiz yapmak, depo edilmiş yağları da eritmek şarttır. Alımı, ithalatı azaltıp tüketimi, ihracatı arttırmak gereklidir. Bu sebeple ilk günden itibaren her gün sitenin spor sahasında bir ila iki saat yürüyüş, koşu ve aletli jimnastik yaptım. Kış yaz, yağmur çamur (havanın yağışlı olma ihtimali varsa şemsiye alıp yine gittim), soğuk sıcak demeden her sabah soluğu spor sahasında aldım. Sadece şiddetli hava muhalefeti ve muhtelif sebeplerle az biraz aksadı o kadar. Mevsimler, hava şartları, sahaya gelip egzersiz yapanlar değişti durdu, ama ben hiç değişmeden sabırla ısrarla devam ettim. Hatta Ramazan’da, bayramlarda, yurtiçi ve yurtdışı tatillerde bile aksatmamaya çalıştım. Mecburi hizmet yıllarımdan beri edindiğim sabah namazı ile güne başlama alışkanlığım olduğu için sabah erken vakitte kalkıp sahaya gitmek hiç de zor olmadı. Hatta öyle güzel oldu ki, sabahın seher vaktinde serin ve temiz havayı ciğerlerime çekmek, çeşit çeşit kuş seslerini dinlemek, yağmur sonrası salyangozları fark etmek, güneşin doğuşunu görüp hissetmek çok iyi geldi. Kış boyu soğuk havalarda spor yapmama rağmen ilk defa bu kış hiç hasta olmadım. Bloktan çıkar çıkmaz beni blok kedimiz Tarçın (Şükriye ya da Çikolata diyenler de var) karşıladı, Yakışıklı, Oyuncu ve ‘Furkan’ın Kedisi’ olmak üzere (ki isimler bana aittir) diğerleri de ona eşlik etti. Yemlerini verip sularını tazeledim. Spor sahasının girişinde bir anne ve üç yavru kedi ile tanış oldum. Anne kedi aylar boyu spor sahasında bulunduğum sürede bana eşlik etti, refakatçim oldu. Ben de ona Refika ismini verdim. Onun haricinde Damat, Burnubenekli, Ağlak ve Zırlak ara ara gelip ziyaret ettiler. Kedilerle dost olduğum gibi (ki kendimi çağdaş Ebu Hureyre / Kedi Babası olarak görürüm) sitenin ağaçlarından çam fıstığı, taflan (karayemiş), erik, ceviz ve incir toplayıp yemişliğim de vardır. Spor sonrası yaptığım kahvaltı bile bir başka güzel ve lezzetli idi.
Bir yılın sonuna doğru fazla kilolardan kurtulup göbeğimin küçülmesi etraftan da fark edilmeye başlandı. Düne kadar giyemediğim ya da giymekte zorlandığım esvaplarımı artık rahatça giyebiliyordum. Bel çevremden dolayı kemer takmadan da giyebildiğim pantolonları belimde tutabilmek için kemerde ekstra delikler aç(tır)mak zorunda kaldım. Artık önümü görebiliyordum, hayat arkadaşımın iltifatları da cabası idi. Sağlık sorunlarımın (biri hariç) hepsi tamamen düzelmişti. Altmışlı yaşlara adım atmış biri olarak sağlıklı ve zinde sayılırdım.
Hazır yeri gelmişken, bu konuyla ilişkili birkaç hususa da değinmek isterim. Tıpkı alışkanlıkların kazanılıp terk edilmesi sürecinde olduğu gibi kilo alma vermede de durum aynıdır. Adeta yemeden içmeden kesilip bir krize girmiş gibi bir an önce zayıflamak için bir uğraş içine girip de işte ‘haftada şu kadar, ayda bu kadar kilo verdim’ diyenlere pek itibar etmiyorum. Zayıflama ve olunması gereken kiloya inme bir hazırlık ve süreç gerektirir. Süre elbette kişiden kişiye değişebilir, yol ve yöntem de öyle. Fakat sonunda asıl olan bunu muhafaza edip sürekli kılabilmektir. Yeme-içme ve spor alışkanlıklarımızın değişmesi düzelmesi ve idamesi gerekmektedir. Sigara ve diğer madde bağımlılıklarında olduğu gibi bırakıp başlama periyodlarına girmemektir. Eğer fazla yeme alışkanlığı altta yatan bir psikolojik travma, stres ya da başka bir nedene bağlı ise öncelikle bunun halledilmesi gerekmektedir. Yiyip içmenin bir rahatlama, bir kaçış, bir çözüm olmadığının anlaşılması gerekmektedir. Yakın çevremden diyetisyen eşliğinde oldukça maliyetli bir diyet programı ile zayıflayıp sonrasında fazlası ile tekrar alan kişiler biliyorum.
Obezite (şişmanlık, kilo fazlası) ameliyatları olup da kilo verenler olduğu gibi göğüs cerrahisini ilgilendiren ya da başka branşlara ait komplikasyonlara (istenmeyen yan etki) maruz kalan hatta hayatını kaybedenlerin olduğuna da şahidim. Mide küçültme ameliyatları hadi neyse de liposuction (yağ aldırma) estetik bir girişim gibi görülüp gerekli ve yeterli donanımı olmayan yerlerde yapıldığından yurtiçi ve özellikle yurtdışından gelen hastalar bazen özellikle yağ embolisi gibi ciddi komplikasyonlar nedeniyle ölüp gidebilmekte, bazen üçüncü sayfa haberlerine konu olmaktadır. Morbid (hastalık derecesinde) obez olmayan kişilerin obezite cerrahisine başvurmamalarını tavsiye ederim. Tıpta genellikle diğer mesleklerde olduğu gibi hep başarılar, zaferler dile getirilir. Başarısızlıklar, kötü tablolar maalesef ya halının altına süpürülür bahsedilmez ya da istatistiksel açıdan anlamsızdır diye komplikasyonlar sessizce geçiştirilir. Halbuki hayati tehlike arz etmedikçe bir ameliyatın, girişimin morbidite (ölüm dışı bütün komplikasyonlar) ve morbidite (ölüm) oranı %1 bile olsa, işler beklendiği ve istendiği gibi yolunda gitmezse pekâlâ bu %1’in içinde siz de olabilirsiniz ve o zaman sizin için bu oran %100 olur.
Zayıf olma takıntısı, saplantısı olan ve bilhassa saçma sapan bir moda dayatması olan sıfır bedene sahip olabilmek için başta mankenler olmak üzere özelllikle bayanları bekleyen iki önemli tehlikenin de bulimia (tıkınırcasına yeme ve sonrasında istemli kusma) ya da anoreksia nervoza (yemek yemeyi reddetme, yemekten kaçınma, vazgeçme) olduğunu duymayan kalmamıştır sanırım. Dünyanın büyük kısmının kaynaklarını sömüren, ülkelerin ellerindeki hemen her şeyi alan, almaya çalışan ABD’de morbid obezite (öyle böyle değil korkunç, yüzlerce kilo ağırlığında insanlardan bahsediyorum) adeta bir salgın durumunda iken başta Afrika olmak üzere dünyanın büyük kısmında insanlar açlık çekmekte, hayatlarını ve sağlıklarını sürdürebilecek sağlıklı ve yeterli gıdaya erişememektedir. Vakti zamanın birinde biri şişman diğeri sıska iki kişi karşılaşmışlar. Şişman demiş ki sıskaya; “Seni gören memleketinizde (dünyada) kıtlık, açlık var zanneder”. Sıska da cevabı yapıştırmış. “Seni gören de sebebini anlar”.
Buraya kadarki bilgi, belge ve deneyimden sonra artık tıp literatürüne bir sendrom daha kazandırabilirim. Damacana Sendromu; özellikle erkeklerde karın bölgesinde bir damacanaya benzer bir ağırlıkta kilo artımı, görünüm (kişiden önce giden, heybetli, kemerden taşan bir göbek) ve buna bağlı başta sırt & bel ağrıları olmak üzere hipertansiyon, diyabet, gastroözofageal reflü, anjina pektoris vb. gibi kronik rahatsızlıkların eşlik ettiği bir sendromdur. Tanısı, inspeksiyon (görme) ve anamnez (yakınmaların ve hikâyenin sorgulanması) alma ile konulur. Tedavisi de öncelikle diyet ve egzersizdir.
Şimdi özellikle başta meslektaşlarımız olmak üzere sizler diyebilirsiniz ki; konu ile ilgili yerli ve yabancı literatürü araştırdın mı? El cevap ‘evet, bu sendrom ilk defa tanımlanıyor’. Bilimsel mi? Niçin bilimsel bir dergide yayınlatmadın? Bu yazımı bilimsel de, filimsel de bulabilirsiniz. Aslına bakarsanız, espri babında biraz davul tozu, biraz kurbağa bacağı, biraz da minare gölgesi kabilinden ortaya karışık bir tanım yapmaya çalıştım. İsteyen ciddiye alır, isteyen güler geçer, isteyen de ‘hadi canım ordan, olur mu böyle sendrom, yok daha neler’ diyebilir. Karar okuyucunun paşa gönlüne, keyfinin kahyasına kalmış.
Damacana ve Sendrom dedim de hatırıma Nasreddin Hoca’nın “Kar Helvası” fıkrası geldi. Nasrettin Hoca’ya sormuşlar; “- Hocam sen ilim irfan sahibisin… Elbette bazı buluşların da vardır. Bunlardan birini söyler misin?” “- Elbette… Mesela kar helvasını ben icat ettim.” -Kar helvası nasıl bir şeydir hocam?” “-Kar yağınca… Bir tasın içine helva koyun… Üzerine de pekmez dökün… İşte size kar helvası”. Köylüler hocanın dediğini yapmışlar. Ama kar helvasından da pek hoşlanmamışlar. Ve hocanın kapısını çalmışlar: “- Hocam… Yedik ama beğenmedik… Pekmezimiz de boşa gitti”. Hoca “-Haklısınız” demiş: “-Ben de beğenmedim.
Fakat dostlar Hoca’mızın aksine ben bu “Damacana Sendromu” terimini çok sevdim. Cübbeli İrfan Hoca olarak sizinle de paylaşayım istedim.
Göz açıp kapayıncaya kadar geçti koca bir yıl ve yine “Eylül Geldi Sonra” (7)
“Eylül geldi sonra, bi’ anda / Sensiz oldum, siyah oldum / Hem yandım hem kayboldum / Eylül geldi sonra, bi’ anda / Sorular sordum, yoruldum / Hem yıllandım hem çocuktum / Ben değiştim, her şey değişti / Daha gerçekti, daha temizdi / Zaman yoktu örneğin saçlarında / Beni sevmiştin hatta”.
31.08.2024 / Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya
Kaynaklar:
- Benim Yolum – Tababet San’atının İcrası ile Geçen 35 Yıl (Gözden Geçirilmiş ve İlâveli 2. Baskı), Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 2023, İstanbul, https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html&filter_name=benim+yolum
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Sendrom
- https://toraks.org.tr/site/news/2462
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Damacana
- https://www.marsu.com.tr/damacana-nedir-neden-19-litredir
- Açım Aç!, Dr. Ahmet Çiçek, 2024,
- Eylül Geldi Sonra, Emre Aydın, 2013, Albümle aynı adı taşıyan şarkı https://www.youtube.com/watch?v=kYAULLLm8Ek
13 yorum
Tebrik ederim. Başarmışsınız.
Azmin zaferi olmuş.
Şimdi daha zor olan; mevcut kiloyu muhafaza etmek ve hatta daha aşağılara inmek hedefindesiniz.
Başarılar dilerim.
Çok faydalı bir yazı olmuş. Tebrikler
Sağlıklı bir kiloda sağlıklı uzun bir yaşam sürmenizi dilerim hocam. Kar helvası Muğla’da meşhur hocam. O sıcaklarda millet bayılıyor hatta ..
teşekkürler bilge hakan, yanlış bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim, muğla’da ve akdeniz yöresinde yazın tüketilen kar helvası değil karlı şerbettir, halk arasında karlı pekmez, karlama isimleriyle de anılan meşhur dağların zirvelerindeki dişli, taneli kar kütlesi toplanır ve yazın çeşitli meyve özütlerinin (şerbetlerinin) içine konularak tüketilir, ki ben de antalya’da pazar’da bir kere içmiştim, şimdilerde makinesi var yapılıyor ve farklı meyve aromaları katılarak satışa sunuluyor (Ice slush)
Elinize sağlık hocam güzel bir yazı olmuş ortada büyük bir emek ve gayret var
Sayın hocam aslında DM Tip 2 + Obesite olmakla beraber sanki DM yi inkar içinde. 110kg olan birisinin DM olmaması çok zordur. Etyoloji de, konduramadığınız veya hiç aklınıza gelmeyen, ne alakası var diyebileceğimiz, sizde “kronik korioamnionitin” uzun vadeli sekeli olan endokrin – metabolik sorunlar böyle anlatılıyor. Kor halinizde yani Fetus halinizdeki sorunlar beden yaşlandıkça (düşük döngü yorgunluğu,… ) dominant olmaktadır. Olay derin geçmişte kalınca aklınıza Korioamnionit, doğum komplikasyonuna maruziyet gelmez.
Zayıflama metodu tek kelime ile mükemmel.
İradenin sağlam olması çok önemli
Keşke her damacanalı😁 bu kadar sebat gösterebilse.
Sayın hocam Damacana sendromundan kurtulmuşsunuz emeğinizin karşılığını almışsınız bende de azıcık var herhalde sizin gibi zamana yaymak lazım Çok değil 3-5 kilo verdim mi rahatlayacağım ama 85’in altına inemez oldum insanın emeğinin karşılanması güzel bir şey olsa gerek siz bu hazzı almışsınız Tebrikler sayın hocam.
Güzel bir anlatım, beğendim
Ailemizin kıymetli doktorunu canı gönülden tebrik ediyorum darısı başıma🥹👏👏👏
İradenizden ve süreci anlatırken ki üslubunuzdan etkilendim. Hedefinize ulaşmanıza ayrıca sevindim.
Sağlı günler dilerim🙏
Saygılarımla
Tatil dönüşü okuduğum ilk yazı olan Damacana Sendromu’nu çok beğendim. İrade ve sporla çok iyi bir işi başarmışsınız. Bu kadar kilo alana kadar nerelerde geziniyordunuz? Zararın neresinden dönerseniz iyidir derler. Kutlarım. Yazıyı biraz kısa tutsanız daha şık ve daha okunur olurdu. Saygılar.
DAMACANA SENDROMU VE BEL ÇEVRESİ
Bir yıl önce kemer takmadan da pantolonlarım belimde rahatça duruyordu. Zayıflama sürecinde kemerde yeni deliklere gerek kalmadığı gibi bazı kemerlerde pantolonların belimden düşmemesi için yeni delikler açtırmak zorunda kaldım. Şu an bel çevrem 110 cm. Aslında olması gereken 102 cm. Kemerin boyu 130 cm. 11 delik var kemerde. Son 4 delik kullanılmamış. 11 delik boyu 26 cm, son 4 delik 8 cm. Bu da demek ki bel çevresinde 18 cm bir incelme mevcut. Bundan sonraki hedef 80’li kilolar olduğu gibi bel çevresi de 102 ve altı. Kiloda kırmızı çizgi 90, bel çevresini de 100 cm olarak belirledim. Önemli olan sağlıklı yaşamak. Haydi hayırlısı.