Bu yazıda, gelişmekte olan düşünce ekonomileri açısından bir değer üretme yöneliminin doğru bileşenlerinden birisi olan liyakati ele almak istedim. Ehliyet ve liyakat sözcüklerinin içinin mümkün olduğunca ‘eldeki işe doğru emek vermeye yeterlilik’ ile sınırlı kalması gereği, çağdaş düşünce ekonomisi analizlerinde üzerinde en titizlikle durulan temalardan birisi olarak görünmektedir. Rosi Braidotti felsefesinde, dünyanın posthümanizm kavramı yoluyla mümkün olduğunca türsel farklılıklardan arındırılmaya doğru evrilmesi ile bu sınırlandırma gereği arasında hem olgusal ve hem de felsefi bir yakınlık bulunmaktadır.[1] Post-kolonyal bilinç üzerine yapılmış düşünce analizlerinde en çok ‘modernizm ve kapitalizm eleştirilerine dayanan öze veya eşitlikçi insanlığa dönüş taahhütleri’ ile elde edilmiş bütün olanakları, bazı insanların kendi davranışsal benzerlerine sunmaları yoluyla yerli toplumlara faydalı olmak üzere gerçek değerler yaratamadıklarına yer verilmektedir. Örneğin, Hindistanlı yazarlardan Partha Chattarjee, Lineages of Political Society: Studies in Postcolonial Democracy adlı eserinde, gelişmekte olan ekonomik modellerin fark yaratarak yükselmeye başladıklarında ehliyet ve liyakate dikkat etmedikleri için ideal neticeye ulaşamadıklarını anlatmaktadır. Bununla beraber o, bu vakıanın kaynağının toplumu oluşturan bireyler olduklarını, onların kişisel alışkanlıklarında nitelikli oluş ve hakka riayete dayalı sosyal düzenleme isteği ile koşullanmış olmadıklarında ehliyet ve liyakatin toplumda da oluşamadığından söz etmektedir. Onun odaklandığı spesifik deneyim Hindistan’da Indira Gandhi hükümetinin deneyimidir.[2]
Daron Acemoğlu’nu, James A. Robinson, Vivek Chipper ve Partha Chatterjee başta olmak üzere post-kolonyal teori içerisinde gelişmekte olan düşünce ekonomileri için doğru yolları araştıran çağdaş bir akademisyen olarak başlıkta andım. Çünkü insan yaşamına ekonomi metafiziği üzerinden bakan bir kişi olarak o, Türkiye asıllıdır. Acemoğlu’nun Robinson ile beraber kaleme aldıkları The Origins of Power, Prosperity, and Poverty: Why Nations Fail başlıklı kitapta bulunan şu cümle, son derece önemli göndermelere sahiptir: “Developing such an understanding is not just an end in itself, but also a first step toward generating better ideas about how to improve the lives of billions who still live in poverty. (Gelişmek, anlaşıldığı üzere, sadece bir netice olmayıp, aynı zamanda o, hâlâ fakirlik içinde yaşayan milyarlarca insanın hayatının nasıl geliştirileceğine ilişkin daha iyi fikirleri yaratmaya doğru bir ilk adımdır.)”[3] Bu sözler aynı kitapta -ABD örneğinde- her konum, statü ve işin doldurulmasında ehliyet ve liyakate riayet edilmesine bağlanmaktadır.[4] Ayrıca, Acemoğlu ve Robinson’ın daha önce yayınlanmış ortak başka bir kitaplarında, demokrasiyi ehliyet ve liyakatin gözetilmesine bağlamaları bir tesadüf değildir; çünkü hem ekonomik analiz araştırmacıyı spekülatif dilin yol açabileceği taraflı yönelimlerden kurtarmaktadır, hem de eğer demokrasi iyi bir şeyse onun iyiliğinin içeriği ancak insanların gerçek gereksinimlerini gideren bir değer (somut olarak para) yaratıp yaratmadığıyla sınanabilir.[5] Bununla birlikte, Chatterjee de kesinlikle haklıdır. Yani eğer toplumu oluşturan bireylerde kişisel adalet duygusu ve yeterliliklerle hakları ilişkilendiren bir kurallı toplumsal düzen bilinci yerleşmemişse, bu takdirde sadece demokrasi kavramına güvenerek müreffeh bir toplum yaratılamaz. Ehliyet ve liyakati sahipleniş ve onu kurallı bir toplumsal düzenin değiştirilemez ilk kanunu haline getirmek, toplumu oluşturan bireyler ile aydınların birlikte örnek davranışlara sahip olmalarıyla kazanılabilir.
Gelişmekte olan ekonomilerin daha müreffeh şimdiki zamanları ve gelecekleri için ehliyet ve liyakat kavramlarını, kurumsal davranabilmenin önemini ve demokratikleşme gereğini değerlendirirken dikkat elden bırakılmamalıdır. Çünkü henüz ekonomik garantilerinden emin olmayan bireyler ve toplumsal kesimler, böyle bir analize ortak bir müzakerenin pazarlıksız tarafları niteliğinde değil de salt kendileri lehine bir alan açabilmek için katılabilmektedirler. Siyasal liberalizmde ve özellikle John Rawls felsefesinde liyakat bir müzakeredir ve o hiçbir zaman salt mantıksal ve kavramsal bir tartışma olarak düşünülmemelidir.
KAYNAKLAR
[1] Rosi Braidotti, “A Theoritical Framework for the Critical Posthumanities”, The Culture & Society, 0 (0), Sage Publications, 2018, s. 1-31.
[2] Partha Chatterjee, Lineages of Political Society: Studies in Postcolonial Democracy (Politik Toplumun Menşei: Post-kolonyal Demokrasi’ye İlişkin Çalışmalar), New York: Columbia University Press, 2011, s. 68, 145.
[3] Daron Acemoğlu, James A. Robinson, The Origins of Power, Prosperity, and Poverty: Why Nations Fail (Güç, Refah (Ümran) ve Parasızlığın Kökenleri: Milletler Neden Güçten Düşerler?), New York: Crown Publishers, 2012, s. 53.
[4] Acemoğlu, Robinson, The Origins of Power, Prosperity, and Poverty: Why Nations Fail, s. 55.
[5] Daron Acemoğlu, James A. Robinson, Economic Origins of Dictatorship and Democracy, Cambridge, New York: Cambridge University Press, 2006, s. 100.