Gözümü açıp açıp baktığım, koklamaya kıyamadığım, Gözümün Nuru, Hayatımın Işığı, Sevgili Torunum Ahmed Bircis Bey;
Sana bu mektubu, senin şahsında bütün arkadaşların için, istikbale yönelik önünü aydınlatacak ve ömür boyu, her zaman rehber olacak önerileri bildirmek için yazıyorum. Bu tavsiyeler bana babamdan ve dedemden miras kaldığı için dünyanın fani, Hakk’ın, hakikatin ve ilmin de baki olduğu gerekçesi ile ve bu gerekçeleri de bihakkın yerine getireceğin düşüncesiyle sana aktarıyorum. Çünkü ilim, insanlığın ortak mirasıdır. Kişiler, bu mirasın vasıtalarıdır.
Daha ilkokula başladığımda, babamın bana ilk öğrettiği şey; kitap yırtmanın, kalem kırmanın ve eski bir gazete parçası bile olsa, kâğıt üzerine basmanın en büyük günah ve ilme ve insanlığa hakaret ve ihanet olduğudur. Bu evrensel düzeydeki hakikat, kâinat var olduğu sürece, yıldızlar ve galaksiler, kendilerine tanzim ve tahsis edilen sınırlar içerisinde ömürlerini sürdürdüğü müddetçe, var olacaktır. Bu nedenle, bu sarsılmaz ilke, senin de düsturun olmalıdır. Rahmetli babam beni, onurla taşıdığım dedemin ismi ile çağırmamak edebini göstererek, kâinattaki ışığı en parlak olan büyük bir yıldızın ismi ile çağırıyordu. İşte o isim, şimdi sana da ad olmuştur. Âlemlerin sonsuz ışığı, canlıların huzuru, evrenin mihenk taşının adı sana birinci isim, göklerin ve galaksilerin en parlak yıldızının ismi ise ikinci isim olmuştur. Bu isimleri taşımak senin için zor olsa da, imkânsız olmayacağı inancındayım. Bu yolda babamdan aldığım ve sana miras bıraktığım bu tavsiyeler, kılavuzun olacaktır.
Alabildiğin kadar ilmi al, verebildiğin kadar ilmi aktar. Ne kadar alırsan o kadar zengin, ne kadar verirsen de, o kadar saygın olduğunu unutma. Bilgi ve tecrübende, çöldeki bir bedevinin bebeğinden, kutuplardaki eskimonun çocuğuna, siyahi Afrika’daki bir zencinin evladından, en vahşi hayvanın yavrusuna varıncaya kadar, hatta bedenli bedensiz mevcut olduğuna inandığım, uçsuz bucaksız evrendeki tüm canlılara kadar, her varlığın hakkı olduğunu aklından çıkarma. Atalarımızdan bize miras kalan bu bilgileri bizden sonraki kuşaklara aktarmakta vagon değil lokomotif ol. Aldığın mirası aynen değil üzerine insanlık ve kâinat için yararlı şeyler ilave ederek aktar. Ruhun bedenine, bedenin kendine ve kendinin de evrene sığmaması için hiçbir fedakârlıktan kaçınma. Çünkü insan olmanın erdemi, bu ince detayda gizlidir.
Yetişmemdeki en büyük rehberim ve mürşidim olan, özellikle sosyal bilimlerdeki yegâne hocam, ismi ile tanınmaktan ve anılmaktan engin bir haz ve sonsuz bir gurur duyduğum dedem, daha okuma yazmaya yeni başladığım dört yaşlarımda bana, ilim, irfan ve hikmet sahibi olmanın beş şartının olduğunu öğretmişti. Bilimsel yaşantımın sarsılmaz temel prensiplerini oluşturan bu beş şart; çok soru sormak, çok tekrar ve müzakere etmek, aklıma takılan herhangi bir sorunun, her ne şekilde olursa olsun, cevabını bulmadan asla uyumamak, edindiğim bilgiyi hiçbir karşılık beklemeden isteyene ve layık olana öğretmek ve ilim ve sanat öğrendiğim, bilgi ve tecrübesinden istifade ettiğim hocalarıma, bilginin kaynağına katiyetle saygıda kusur etmemek ve onların hizmetinde bulunmaktır. Bu prensipler senin de rehberin ve düsturun olsun.
Hocalarına saygılı olduğun müddetçe, anne ve babana gösterdiğin hürmetten daha fazlasını onlara gösterdiğin sürece, onlardan öğrendiklerin hem sana, hem senin evlatlarına, hem de insanlığa fayda verir. Kaynağına saygı göstermediğin ilim, sırtında bir yüktür. Başkalarından gizlediğin ve layık olana öğretmediğin bilgi, seni sadece zavallı hale sokar. Senden sonraki kuşaklara ilmini aktardığın müddetçe, senin de ilmin ve saygınlığın artar. Öğrenmenin en iyi yollarından birinin de, öğretmek olduğu prensibini aklından çıkarma. Herkesi kardeş, bilimi işin, işini de bilim olarak gör ki, hayat boyu hep mutlu olasın.
Oğlum Ahmed Bircis;
Öleceğini bilsen de doğruluktan ve dürüstlükten asla şaşma. Evrende doğruyu söyleyen tek sen olsan da, doğruyu söylemeye ve doğru bildiğin yolda yürümeye devam et. En büyük hazinen, aklın, makalelerin, kitapların, sanatın, eserlerin ve ahlakın olsun. Malını, mülkünü, hatta hürriyetini bile elinden alabilirler. Parasız, pulsuz, yersiz, yurtsuz kalabilirsin. Ancak, hiçbir güç, hiçbir kimse senin ahlak, zeka, akıl, sanat ve bilgi hazineni elinden alamaz. Hiçbir hırsızın çalamayacağı yegâne hazine, işte bu hazinedir. En büyük zenginlik de, bu hazineye sahip olmaktır. Beni, babanı ve anneni aşmadığın müddetçe, kendin için çok şey yapmış olsan bile, insanlık için hiçbir şey yapmış olmayacağını unutma. Erdem, kendin için değil, insanlık için yaşayabilmek ve insanlık için bir şeyler yapabilmektir. Bunu başardığında, ölümsüzlük şerbetini içmiş olacaksın. Zira bilim adamlarının sadece doğum tarihleri vardır, biyolojik olsa bile, hakiki ölüm tarihleri yoktur. Bir insanın hakiki ölüm tarihi, ondan en son söz edildiği tarihtir. Kainat var olduğu müddetçe, ilim ve ilim adamlarından hep söz edileceği için, ilim gibi, sanat gibi, alimler de ölümsüzdürler, ebedidirler. Başarının temelinde, sadece elinden geleni yapmak değil, elinden gelmeyeni de yapabilmek yatar. Kontrol edebildiğin hırs ve azim, ahlaki olarak seni başarıya götürecektir. Hırsını kontrol edemezsen insanlığını kaybedersin. Başarının detayda gizlendiğini, ayrıcalıklı olmanın temelinde ince nüanslar yattığını, başarı için yaşayabilmenin onur olduğunu, ancak şeytanın da bu ince detaylarda pusu kurduğunu aklından çıkarma.
Sende bu cevheri gördüğüm için bunları yazıyor, umut ediyor, bekliyor, hatta bunları senden istiyorum. Senin şahsında tüm gençliğe yaptığım bu nasihatleri yerine getirip, çok daha fazlasıyla, geliştirerek evlatlarınıza, torunlarınıza ve insanlığa aktardığınızda, kalbim mutmain ve ruhum müsterih olacaktır.