“Dedikodu basit ruhlu insanların eğlencesidir.”
Pierre Corneille.
Dedikodu, çok az insanın kendisini uzak tutabildiği ve neredeyse insanlık tarihiyle yaşıt bir meseledir.
Özellikle sevmediği bir insan hakkındaki olumsuz bilgilerin doğruluğunu araştırma ihtiyacı duymadan aktarmak konusunda pek hevesli bir türdür insanoğlu. Söylediğimiz, söylenmesine göz yumduğumuz hatta kesin gerçekmiş gibi bir de aktardığımız dedikodular hızla yayılarak durdurulamaz bir sel halini alabilmektedir.
Dedikoducular kendilerince eğlenirken kurban bazen çevresi tarafından dışlanır, yaşama sevincini yitirir, hatta yaşamına son verecek raddeye gelebilir. Dedikodu sadece kurban değil anlatan için de mutsuzluk nedenidir. Siz hiç çevrenizde dedikoducu olarak nam salmış ama mutlu bir insan gördünüz mü?
Dedikodu yapılan bir ortamda dinleyen de huzursuzdur aslında. Çünkü azcık düşününce fark eder ki, başkalarının dedikodusunu yapan bir gün onun da dedikodunu yapabilecek potansiyele sahiptir. Kusursuz hiçbir insanın yaşamadığı dünyamızda arkasından dedikodu yapılamayacak kimse yoktur, unutmayın!
Edward Wallis Hoch tarafından ifade edildiği gibi “En kötümüzde o kadar çok iyilik, en iyimizde de o kadar çok kötülük var ki, başka insanlarla ilgili laf etmek hiçbirimize düşmez.”
Dedikodu ile ilgili bilimsel çalışmalara göz attığınızda göreceksiniz ki, insanlar aslında bu davranışın uygunsuz olduğunu kabul etmektedir. Sadece bireysel değil toplumsal yıkımlara bile neden olabilen dedikodu, erdemli bir yaşamı telkin eden neredeyse tüm dinler tarafından yasaklanmıştır. Şimdi haklı olarak aklımıza şu önemli soru geliyor: Kötü bir şey olduğu herkesçe kabul edilen dedikodu neden bu kadar yaygındır?
Kişisel deneyimlerimizi bir kenara bakıp konuyla ilgili bilim insanlarının tespitlerine bir göz atalım isterseniz. Mesela, içinde bulunduğumuz “post-truth” yani gerçek sonrası çağında duygular ve kişisel kanaatler belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede nesnel gerçeklerden daha etkili olmaktadır. Haliyle kitleleri etkilemek isteyen insanların tercihi gerçekleri konuşmaktansa çoğu kez dedikodu yoluna sapmak oluyor.
Hoşlanmadıkları kişilere ilişkin özel bilgileri öğrenmeye meraklı insanları etkileme, başkalarının kusurlarını ön plana çıkararak kendini yüceltme ve sonuç olarak kendine toplumda bir konum oluşturma çabası dedikodunun bunca yaygın olmasında etken olan diğer önemli nedenlerdir.
Bunun dışında mesela kıskandıkları ve öfkelendikleri kişilerin yüzlerine karşı bir şey söyleme cesareti bulamayanlar, içlerini dökme ve intikam alma fırsatı olarak dedikoduyu kullanabilmektedir.
Bir hastalığın nedenlerini ortadan kaldırmak çoğu kez en etkili tedavidir. Şimdi dedikodunun nedenlerine bakınca çözümle ilgili de bir kısım ipuçları elde ederiz aslında.
Alay etmek, rakipleri gözden düşürmeye çalışmak ve kendince eğlenceli vakit geçirmek için dedikodu yapıyor bazı insanlar. Oysa Pierre Corneille tarafından ifade edildiği gibi “Dedikodu basit ruhlu insanların eğlencesidir.” Nitelikli insanlar dedikodusuz da keyifli sohbetler yapabilir.
“Başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizi yükselttiğimizi sanmaktır,” der Dekart. Oysa Anton Çehov’un ifade ettiği gibi “Başkalarının günahı bizi aziz yapmaz.”
Yirmi beş asır önce Sokrat tarafından önerilen, yaklaşık on asır önce de Celalettin Rumi tarafından bir benzeri dillendirilen üçlü filtre testi, dedikodu hastalığı için de önemli bir tedavi yöntemidir. Ağzımızı açıp konuşmaya başlamadan önce kendimize üç soruyu sorduğumuzda dedikodu yapma şansımız kalmaz:
Söyleyeceklerimiz gerçekten doğru mu?
Kimseye bir faydası var mı?
İyi mi?
Akademisyenlerin de ifade ettiği gibi dedikodu “Kesinliğini kanıtlamak için somut veriler olmayan, genellikle kulaktan kulağa yayılan kaynağı belirsiz yani güvenilir olmayan bilgilerdir.” “İyi ama bu doğru,” diye isyan edenlerle sıkça karşılaşırız. Zaten söylenenler doğru değilse bu iftiraya girer ki, burada ahlaksızlık katmerlenmiştir.
Dedikodu yapan bir insan toplumda daha fazla dinleniyor, ilgi görüyor ve anlattıkça pohpohlanıyorsa bu kötü alışkanlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu yüzden “Ben dedikodu yapmıyorum,” demek yetmez. Yapılmasına engel olmak, hiç değilse bu ortamdan uzak durmak da gerekir.
Mümkün mü bilmem ama dedikodusuz bir hayat dileklerimle…
1 yorum
DEĞERLİ HALİL İBRAHİM BEY, TEK KELİME İLE MUHTEŞEM BİR YAZI..RABBİM SİZE UZUN VE SAĞLIKLI BİR ÖMÜR VERSİN İNŞALLAH…ALLAH’A EMANET OLUN