Değer kelimesinin Türk Dil Kurumundaki iki karşılığını vermek isterim: 1) Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü, 2) Bir varlığın ruhsal, toplumsal, ahlaksal ya da güzellik yönünden taşıdığı düşünülen yüksek ya da yararlı nitelik.
Ülkemizde onlarca yıldır sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerler ayaklar altına alınıyor. Bunun sonucunda da, insanlarımızın taşıdığı yararlı nitelikler erozyona uğruyor. Bu aslında bir tek bizim ülkemizle ilgili değil gibi görünüyor; dünyanın birçok yerinde büyük bir çöküş yaşanıyor.
Dün gece sanatçı Özdemir Erdoğan’ın katılmış olduğu bir programı seyrettim. Gerçek sanatçıların artık yok olduğu söyleniyordu. Çocukluk ve gençlik yıllarımıza dönelim, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Cem Karaca örnekleri içimizde nasıl bir duygu uyandırıyor? Şu anda böyle sanatçılarımızdan sayabileceğimiz kaç kişi var? Türk Sanat Müziği öldü artık; kıymetli sanatçılarımız nerede? En büyüklerinden olan Zeki Müren bile ebedi istirahatgâhına çekilmeden önceki yapıtlarında topluma hitap edebilmek için saz ekibine bas gitar vb. enstrümanları eklemek zorunda kalmıştı! Yurttan Sesler Korosu’na, Aşık Veysel’lere ne oldu? Halk Müziği şu anda bazı rock gruplarının elinde kalmış durumda. Onların, türküleri rock müziğine uyarlamaları olmasa, halkımızın kendi müziğinden haberi bile olmayacak. Dünyada da farklı değil durum. Klasik Batı Müziği gittikçe dinlenmez duruma geliyor. Pink Floyd, Genesis, Supertramp gibi felsefe yapan büyük rock gruplarından eser yok artık. Günübirlik parlayan yıldızların garip müzikleriyle sanat değersizleşmiş, halk da niteliksizleşmiş duruma geliyor.
Mizaha, tiyatroya, heykel sanatına, bilime eskiden var olan saygının yerini aşağılama alıyor. Üniversitelerin hızla değersizleştirildiği, buraların köhne ve atıl birer liseye dönüştürüldüğü gözlerden kaçmıyor. Müzik yerine arabesk övülüyor, heykel yerine taşlı, bol/mor ışıklı, parıldayan basit ve zevksiz süslemeler yaygınlaşıyor.
Bilim ve bilime saygının yerini, parayla satın alınmış ve nasıl/ne zaman kullanılacağı bile bilinmeyen cihazlarla gösteriş ve reklam yaparak ahkâm kesme ve erk odaklarıyla ortaklaşa servete boğulma alıyor. Ve eğitimi sağlanamamış halk da doğal olarak zevksizliği sanat, gösteriş ve reklamları da bilim sanıyor.
Bu zevksizlik, bilgisizlik ve yağma ortamında, meslek sahipleri ve bilim insanları köşeye sıkışıyorlar. Mesleklerin önemsizleştiği, sanatın değersizleştiği, bilginin alaya alındığı, bilimsel uğraşların para etmediği bir ortamda kişinin ruhsal, toplumsal, ahlaksal ya da güzellik yönünden taşıdığı yararlı niteliği gittikçe azalıyor. Öylesine bir kısır döngü oluşuyor ki, kitleler hızla değersizleştikçe, sonraki kuşakların daha da fazla değersizleşme süreci üstel (eksponansiyel) bir şekilde devam ediyor.
Günümüzdeki değersizleşme ve sonuçta sadece paranın değer haline gelmesi, bayağılığın mutat olması, ince düşünce ve zevkin kaybolması, bilim yerine cahilliğin cesaretlenmesi ile büyük bir tehdit oluşuyor. Gittikçe bu tehdit istisnasız hepimizi içine alıyor; çemberin dışında kalmak gün geçtikçe olanaksızlaşıyor.