Çok kullanılan iki kelime. Değişim kelimesini kullandığımız zaman değişmiyoruz. Ya da birilerine ‘kendini değiştir’ dediğimiz zaman da o birey değişmiyor.
İnsan kelimelerle düşünmez, kelimelere verdiği anlamlarla düşünür. Kelimeye verilen anlamla kelime bir işlev kazanıyor ve bir dinamiklik sağlıyorsa kavram niteliği kazanmış demektir.
Önemli olan bireyin anlam kazandırdığı kelimenin hangi işlevi yaşama geçireceğini içselleştirmesi ve kullanmasıdır. Kelimelerin kavramsallaştırılıp kullanılması çok riskli bir işlemdir. İnsan hayatına doğal olmayan bir yön vermeye neden olabilir. Bir bireyin verdiği anlama göre kullandığı kavram bireyi pozitif bir sürece iterken, başka bir bireyi aynı kavrama verdiği anlam nedeniyle negatif sürece taşıyabilir.
Değişim, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre ‘bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü’ olarak tanımlanmıştır.
Osmanlıca, tahavvül /tebeddül /inkilâp/ tegayyür; Fransızca, changement/ transformasyon; İngilizce variation, change, modification (fenotip değişikliği) olarak tanımlanmıştır.
Düşünürlerin tanımlamaları açısından değerlendirirsek, Aristo bu yaklaşımı bir durumdan öbür duruma geçme anlamında kullanmıştır.
Yokluktan varlığa geçmek (doğum),
Varlıktan yokluğa geçmek (ölüm),
Varlıktan varlığa geçmek (devinim/hareket).
Skolastik düşünürlere göre değişim mekanik nitelikleri olan bir değerdir. Eşya ve olaylar yer değiştirebilir ama kendileri değişmez. Taş camı kırabilir ama cam ve taş değişmez.
Diyalektik materyalizmin düşünürlerine göre, değişim, bütün eşya ve olayların en genel varoluş biçimidir. Doğasal, toplumsal ve bilinçsel nesne ve olgular karşılıklı etkileşimle sürekli olarak değişirler (felsefe sözlüğü-Hançerlioğlu).
Doğal Dünya Düzeni’nin fiziksel, biyolojik ve sosyal evrensel yasalarının bütünselliği bağlamında değerlendirdiğimizde değişim; eşya ve olayların evrensel hareket yasasına göre, hem iç dinamikleri hem de dış dinamiklerinde sürekli gelişen ve değişen ve her üç alanın bir bütünlük içinde uyum ve dengeyi sağlayan süreci yaşadıklarından, değişimin gelişme sonucunda ortaya çıkan bir sonuç olarak değerlendirilmesinin evrensel bir yaklaşım olacağı düşünülmelidir. Başka bir söylemle gelişme sebep ve amaç içeriklidir, değişim sonuç ve yeni bir başlangıç içeriklidir.
Nicelikte birikim değişme, nitelikte birikim gelişme olarak algılanmalıdır.
Nicelik birikiminden niteliğe sıçrama , biyolojik yasalardaki inorganik maddelerden organik maddelere sıçrama iddiasına benzer. Ya da cansızdan canlının tesadüf yoluyla ortaya çıkma yargısında bulunma zorlamasına benzer. Bu zorlamadan vazgeçmeyenler Marks’ın tarihsel yanılgısını pekiştirmiş olurlar.
Günümüzde sürekli değişim kavramını kullanan politikacıların öncelikle sosyal, biyolojik ve fiziksel olan evrensel yasalara göre değişiklikleri sunmaları ve sonra da gelişmeden değişimin olamayacağını anlamaları toplumumuz için tarihsel bir zorunluluk olarak görünmektedir. Bu tez, anayasa değişikliği için, parti disiplinlerinin değişmesi için, seçim sistemlerinin değişmesi için ve en önemlisi insanımızın değişmesi için ‘eğitimde gelişme sürecine girme’ metodolojisini uygulamamız, değişme sürecimizi başlatan bir sonuç getirecektir.
Yolumuz aydınlık olsun.