Oğlum yurt dışında yaşadığından, farklı ülkelerle de ilgilendim hep. Bir dönem Letonya’daydı, ben de Letonya ile ilgili her habere kulak kabartıyordum. Ancak, tüm dünyaya yayın yapan ajanslarda bile o ülkeyle ilgili haber pek olmuyordu. Sonra bir hafta için Letonya’ya gittim. Hiç dillerini anlamasam da televizyonu açıp, haberleri görüntülerden takip etmeye çalıştım, hep aynı karelerle karşılaştım. Sebebini sorunca da oğlum, orada gündemin çok uzun süreler aynı kaldığını söyledi. Şaşırdım. Çünkü ben gündemi hemen hemen her gün değişen bir ülkeden geliyordum, Letonya bu anlamda bana çok tuhaf gelmişti.
Bizim Türkiye’de haberler ne kadar bol, ne kadar tazeydi. Çocukluğumdan beri bu durum hiç değişmedi. Etrafımızdaki ülkelerin stabil olmaması, politik kavramlarda sıkıntılı olmamız, demokrasi bilincimizdeki yüzeysellik, eğitimsizlik ve bilinçsizlik, daha birçok neden Türkiye’de gündemi sıcak tutmaya yetiyor. Üstelik dış ülkelerin baskısı, terör gibi farklı nedenler de ülkemizi her gün yeni bir gündeme sürükleyebilme gücüne sahip. Bütün bu karmaşa içinde sağlık konusu da sık sık birinci sayfaya yerleşiyor. Bir dönem kuş gribi, itlaf edilen kümes hayvanları, bu nedenle artan keneler, derken Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi, bir başka dönem domuz gribi, domuz gribi aşısı, aşıyı yaptıran ve aşılanmaya karşı devlet adamları, tam gün yasası, hekime yönelik şiddet, alternatif tıp kavramı, bu kavramın şarlatanlıkla arasındaki ince çizgi, son zamanlarda sezaryen ve kürtaj konuları hemen hatırlayabildiklerimden bazıları.
Ancak nedense ülkemizde de, dünyanın diğer ülkelerinde de tükenen doğa ve çevre ile bu acı tükenişin sonuçları konusunda gündem oluşturulmuyor. Oysa konu çok önemli, çok ivedi… Derhal masaya yatırılması ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor. Son üç yıl içinde, dünya ikinci kez küresel çapta bir gıda krizi yaşadı. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün raporuna göre, gıda fiyat endeksleri 2010’un ikinci yarısından bu yana sürekli yükseliyor. Beklentiler bu yükselişin daha da süreceği yönünde. Bu durum gelişmiş ülke toplumları üzerinde şimdilik ağır bir etki yaratmazken, fakir halklar üzerinde acımasız etkiler doğuruyor. Açlık hem doğrudan yaşamı ve sağlığı tehdit ediyor hem de patlayan isyanlarla yeni bir tehdit oluşuyor. Mağrip ülkelerini çalkalayan isyanlar aslında bu ifadeyi doğruluyor. Gıda fiyatlarının artmasının en önemli nedeni ise iklim değişikliği. Beklenmedik seller, kasırgalar, kuraklıklar, aşırı soğuk havalar tarım ürünlerini birinci derecede etkiliyor. Nobel ödüllü ekonomist ve New York Times yazarı Paul Krugman, gazetede yayımlanan bir makalesinde “Eldeki kanıtlar, daha fazla kaygı verici bir hikâyenin varlığına işaret ediyor. Gaz salınımlarından dolayı iklim değişikliği artarak sürdükçe, gıda fiyatları yükselişi yaşamı ciddi olarak tehdit edecek bir boyuta ulaşacak ve yeryüzünün kaynakları daha da vahşi bir şekilde sömürülecektir.” diyor.
Öte yandan dünyada her 20 saniyede bir çocuk kirli ya da yetersiz su ile ilgili hastalıklar nedeniyle ölüyor. Çünkü dünyada yılda 2 milyon ton katı atık, dünya su kaynaklarına deşarj ediliyor. Halen 900 milyon insanın ulaşabileceği güvenli içme suyu yok. Gelişmekte olan ülkelerde atık özelliği taşıyan suların yüzde 90’ı arıtılmadan nehir ve göllere ya da denizlere boşaltılıyor. Deniz Temiz Derneği TURMEPA, Türkiye’de denizlerdeki kirliliğin alarm verici noktaya geldiğini söylüyor. Bütün bunlar ve burada sözünü edemediğim olumsuz çevre koşulları, değişen iklim nedeniyle insanlar, başta açlık olmak üzere ciddi bir sağlık sorunları presi içerisinde sıkışmış duruyor. Ancak bu konu ne dünyada ne de ülkemizde hak ettiği yeri bulmuyor, gündemde yer işgal etmiyor, gazetelerde çevre kirliliği ve iklim değişikliği ile bunların insan yaşamını tehdit edebilecek sonuçları yeterince yazılmıyor, anlatılmıyor. Avrupa Çevre Ajansının raporları konuyla yakından ilgilenen bir avuç insanın bilgisine saklı kalıyor. Oysa kanun yapıcılar, şirketler ve vatandaşlar birlikte hareket ederek kaynakları daha verimli bir şekilde kullanabilir, böylece geleceğin negatif projeksiyonları yavaşlatılabilir.
5 Haziran’ın “Dünya Çevre Günü” olması nedeniyle, çevreci bir doktor olarak geleceğin bütünlüğüne çevresel yaklaşım göstermeye ve bu yaklaşım doğrultusunda insan sağlığını tehdit edecek faktörlere dikkat çekmek istedim.
Saygılarımla.