“Demokrasi, tüm vatandaş ya da üyelerin devlet politikasını ya da bir organizasyonu şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de son yıllarda demokrasi, hak ve özgürlükler kavramları üzerinde yoğun tartışmalar ve gelişmeler yaşanmaktadır. Bu bağlamda ülkenin eğitim düzeyi belki de en yüksek bireylerinin çalıştığı ve belki de en fazla özerk ve demokratik olması gereken kurumlarından biri olan üniversitelerdeki kurum içi demokrasinin en üst düzeyde oluşması konusunun da artık ülke gündeminde en ön sıralara taşınması gerekmektedir.
1982 Anayasası’na göre şekillenen ve neredeyse 30 yıldır geçerli olan yükseköğretim kurumlarındaki sisteme göre ülkenin en eğitimli bireyleri arasında yer alan üniversite öğretim elemanlarının kendi kurumlarını yönetecek meslektaşlarını kendi özgür iradelerinin tam anlamıyla yansıdığı bir seçimle belirlemelerine çok fazla olanak verilmemektedir. Bu sisteme göre öğretim üye ve görevlilerinin oylarının doğrudan dikkate alındığı makam seçimi yalnızca ana bilim dalı başkanlığı seçimidir. Bölüm başkanlığı seçiminde bölüme bağlı öğretim elemanlarının seçme hakkı olmayıp, yalnızca ana bilim dalı başkanlarının yazılı görüşleri alınmakta, ancak son sözü fakülte dekanı söylemektedir. Fakülte dekanı belirlenmesinde o fakültede çalışan öğretim elemanlarının seçme hakkı yoktur. Burada seçme yetkisi önce rektörde ve sonrasında rektörün belirlediği 3 adaydan birisini atama yetkisi YÖK’tedir. Üniversitelerde rektör seçiminde yalnızca öğretim üyelerinin oy hakkı vardır ve onlar da ancak rektör aday adaylarını seçebilmektedirler. Sonrasında en yüksek oyu alan 6 adaydan YÖK tarafından seçilen 3 tanesi Cumhurbaşkanına sunulmakta ve bu 3 adaydan birisi de Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanmaktadır. YÖK başkanı ise YÖK üyeleri arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Üniversitelerde var olan makam ve kurul seçimlerinin tümünde üniversitede çalışan araştırma görevlilerinin, büyük bölümünde ise öğretim görevlilerinin seçme hakkı yoktur. Bunun yanında yukarıda belirtilen atamalarda bu akademik görevler için adayların hangi akademik ve/veya idari ölçütlere göre atandığını kesin sınırlarla çizen yazılı kurallar yoktur. Yazının en başındaki demokrasi tanımını bir kez daha yinelemek istiyorum.
“Demokrasi, tüm vatandaş ya da üyelerin devlet politikasını ya da bir organizasyonu şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.” Kanımca bu demokrasi tanımına en uygun uygulama üniversite rektörlerinin ilgili üniversitelerin öğretim elemanları tarafından en az %51 oy desteğinin gerektiği ve gerekirse 2 aşamalı bir seçimle 4 ya da 5 yıllığına bir kez seçilmesi, Fakülte dekanlarının da ilgili fakültelerin öğretim elemanları tarafından yine aynı model 2 aşamalı bir seçimle 4 ya da 5 yıllığına bir kez seçilmesidir.
Bu seçimlerde rektör ve dekan adaylarının belirleyecekleri kendi rektör ve dekan yardımcısı adaylarıyla birlikte seçime katılmaları da ekip kavramı açısından son derece demokratik olacaktır. Kanımca kendi fakültelerindeki öğretim elemanlarının yarısından fazlasının desteğini almış dekanlardan ve kendi üniversitelerinin yarısından fazlasının desteğine sahip rektörler ve rektör yardımcılarından oluşan üniversite yönetim kurulları daha demokratik, daha akademik ve daha özerk bir yükseköğretim modelinin önemli kilometre taşlarından birisi olacaktır. Sonrasında kendi üniversitelerinde en az %51’lik bir desteğe sahip olan rektörlerin oluşturacağı ve kendi başkanlarını kendilerinin seçeceği bir en üst kurul da ülkenin üniversitelerine yön verme açısından daha belirleyici, demokratik ve özerk bir yapı olacaktır.
Ülkenin en saygın kurumlarından olan üniversitelerde kurum içi demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesi doğrudan ülkenin tam anlamıyla demokratikleşme sürecine de büyük katkı sağlayacaktır. Demokrasinin gereği, nasıl bir vatandaş olarak TBMM ve yerel yönetim seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve referandumlarda oyumla doğrudan belirleyici olabiliyorsam, bir öğretim üyesi olarak da kendi üniversitemin, fakültemin, bölümümün ve anabilim dalımın yönetiminin şekillenmesinde oyumla doğrudan belirleyici olmak istiyorum. Okuyan ve düşünen bir öğretim üyesi olarak çalıştığım üniversitenin akademik yöneticilerini seçme hakkıma kuşkuyla bakılmamasını, aksine tam anlamıyla güvenilmesini ve saygı gösterilmesini istiyorum. Bu konuda gerek yürütme gerekse yasama erklerinden gerekli adımları bir an önce atmalarını önce bir vatandaş sonra bir üniversite öğretim üyesi olarak talep ediyorum.