İlk anayasal belge olarak kabul edilen Magna Carta’nın (Büyük Ferman) İngiltere’de imzalanmasından bu yana 800 asırlık süre geçmesine rağmen günümüzde anayasa tartışmaları halen devam etmektedir. Ülkemizde de 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın yayınlanmasıyla demokratikleşme yönünde ilk adımlar atılmış, 1876 yılında Kanun-i Esasi’nin ilanıyla anayasal süreç başlamıştır. Milli mücadele döneminde Büyük Millet Meclisi tarafından 1921 yılında Teşkilat-ı Esasiye kanunu kabul edilerek savaş sonrası yeni kurulacak devletin yönetim esaslarının temelleri belirlenmiştir. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla halkın devlet yönetimindeki egemenliği tescil edilmiştir. 1924 yılında ikinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu kabul ederek, 1921 yılındaki güçler birliğini (yasama, yargı, yürütme) esas alan anayasaya göre daha esnek ve parlamenter rejime geçişe yönelik tarzda, kuvvetler birliğinin görev ayrımını benimsemiş ve karma bir hükümet sistemi modelini tesis etmiştir. 1961 ve 1982 yılları anayasaları ise askeri darbe gölgesinde gerçekleştirilen ve sivil demokrasinin askıya alındığı dönemlerin eseri olan anayasalardır. 1982 yılı anayasasında birçok demokratikleşme ve sivilleşme konusunda değişiklik gerçekleştirilmiş olsa da adeta yamalı bir bohçaya dönüşmüş bu metnin 21. yüzyıl Türkiye’sinin ihtiyaçlarına cevap vermediği su götürmez bir gerçektir. O zaman sorulması gereken soru şu olmalıdır. Türkiye için nasıl bir anayasa?
Türkiye için gerekli olan anayasa değişikliği kaçınılmazdır. Ancak bu değişikliğin ne şekilde gerçekleştirileceği önemlidir. Anayasalar bir toplumun çimentosudur. Anayasa metninde yazan unsurlar o toplumu oluşturan bireyler tarafından ne kadar çok benimsenirse, o denli geçerli ve kabul edilebilir özellik taşır. Anayasaların toplumun tüm kesimlerine karşı kucaklayıcı, uzlaştırıcı, demokratik ve tarafsız olması gerekmektedir. Anayasada toplumun belirli bir kesimini temsil eden, kayıran, üstün tutan unsurlar bulunmamalıdır. Anayasanın içeriği evrensel hukuk normlarıyla örtüşmelidir. Anayasa devleti bireye karşı korumak yerine, bireyin temel hak ve özgürlüklerini esas almalıdır. Anayasa toplumun tüm kesimleri için bir çatı vazifesi görmelidir. Anayasa toplumun her kesiminin asgari müştereklerde buluştuğu unsurları içermelidir. Toplumu ayrıştırıcı unsurlar olan etnik, mezhebi, ırksal ve dini konular anayasal metinde yer almamalıdır. Anayasa kısa ve özet olmalıdır. Özel ve geçici maddeler içermemelidir. Anayasanın dili açık ve anlaşılır olmalıdır. Anayasayı okuyan her yurttaş anayasada kendisinin temsil edildiğini hissetmelidir. Bu benim anayasam diyebilmelidir.
Ülkemiz için hazırlanacak yeni anayasaya gelecek olursak, 1982 yılı anayasasının ilk 3 maddesinde ifade edilen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen devletin şekli, cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti gibi hususlar tartışmaya açılmadan çalışmalara hız verilmelidir. Anayasa çalışmalarına toplumun her kesimi dahil edilmelidir. Tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, üniversiteler, odalar ve borsalar, sendikalar bu çalışmanın içerisinde görev almalıdır. Hazırlanan anayasal metin toplumun onayına sunulmalıdır. Halk oylamasında anayasanın bütününe yönelik bir oylamaya ilaveten, metnin her maddesine yönelik de toplumun onayı alınmalıdır. Böylelikle anayasanın toplum tarafından kabul görmeyen maddelerinin tekrardan gözden geçirilerek değiştirilmesi mümkün olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında sivil, modern, demokratik, hukukun üstünlüğünü ve sosyal devlet anlayışını esas alan, insan haklarına saygılı, uzlaştırıcı ve kapsayıcı bir anayasaya bu milletin en temel hakkıdır. Bunu gerçekleştirecek olan millet iradesi de Türk Milleti’nde ziyadesiyle mevcuttur. Yeter ki bu irade sığ siyasi menfaat ve çatışmalarla gölgelenmesin…