Denizler Her Dönem Mücadele Alanı Olmuştur
Tarih boyunca denizler insanlığın hayatını devam ettirebilmesi için uğraş alanı olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Antik Çağda Yunanlıların Anadolu’daki Altın ve Gümüş gibi değerli madenlerin sömürülmesi için yaptıkları kolonizasyon faaliyetleri hep denizden olmuştur.
Amerika’nın keşfi ve Coğrafi keşifler yine denizden olmuştur.
Avrupa ülkeleri kölelik ve sömürgecilik faaliyetlerini deniz yolları üzerinden yapmışlardır.
Haçı Seferlerinin bir kısmı deniz yoluyla yapılmıştır.
1086 yılı sonlarında yaptığı seferin sonucunda Büyük Selçuklu Devletinin sınırlarını Urfa, Halep, Antakya ve Lazkiye ile Doğu Akdeniz kıyılarına ulaştıran Sultan Melikşah deniz kıyısından aldığı kum ile babası Sultan Alp Arslan’ın Merv’deki mezarını ziyaret etmiş, kumu mezarın üzerine serperek “Müjde sana ey baba! Çocuk olarak bıraktığın evladın dünyayı baştan başa fethetti!” demiştir.
İstanbul’un fethinde Fatih Sultan Mehmet’in Boğaziçi’ne gemileri indirmesi büyük bir deha örneğidir.
Dünya deniz tarihine damgasını vuran başta Barbaros Hayrettin Paşa olmak üzere Turgut Reis, Oruç Reis, Hızır Reis, Kemal Reis, Piri Reis gibi Türk denizcisi ve leventleri Akdeniz’in bir Türk gölü haline gelmesini sağlamışlardır.
600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu altın çağını denizlerde güçlü olduğu dönemlerde yaşamıştır.
Güneş batmayan imparatorluk olarak zikredilen İngiltere’nin bu güce ulaşması denizde güçlü bir donanma sayesinde olmuştur. Osmanlıyı parçalamaya gelenler de denizden gelmişlerdir.
Birinci Dünya savaşına girmemiz iki geminin Karadeniz’deki Rus limanlarına saldırısı nedeniyle olmuştur.
Çanakkale Deniz Savaşlarının kazanılmasında Nusret Mayın Gemisi’nin etkisi büyüktür. Rusya’da yaşanan Bolşevik ihtilali Çanakkale Boğazının geçilememesi nedeniyle gerçekleşmiştir.
Türkiye Merkez Ülke Konumundadır
21’inci yüzyılın karmaşık güvenlik ortamında ülkesini ve milli çıkarlarını açık denizlerden itibaren koruyabilecek şekilde her türlü göreve hazır bulunan Deniz Kuvvetlerimizin varlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik ve refahı için hayati öneme haizdir.
Türkiye bekasını sağlam temellere oturtmak, milli menfaatlerini her daim kararlılıkla yerine getirmek ve ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla güçlü, kararlı ve hazır bir Deniz Gücüne sahip olmak zorundadır.
Türkiye 3 tarafı denizlerle çevrili olması yanında Marmara deniziyle birlikte düşünüldüğünde Jeopolitik olarak oldukça önemli bir konumdadır. Ülkemiz artık köprü ülke olmaktan ziyade Avrasya’nın Merkez ülkesi konumuna gelmiştir.
Türkiye Avrasya’nın kilidi durumundadır.
Bununla birlikte,
- Güvenlik ve çıkarlarımıza yönelebilecek tehditlerin öncelikle denizlerden gelebilecek olması,
- Ülkemizin artan enerji ihtiyacı ve enerji jeopolitiğinde dışa bağımlılığını azaltmak için Hazar, Karadeniz ve Akdeniz gibi çevre denizlerinin enerji temin ve dağıtımı açısından öne çıkması,
- Dış ticaretimizin büyük oranda deniz taşımacılığı ile gerçekleşmesi,
- Dış yatırımlarımız ve çıkarlarımızın deniz aşırı coğrafyalarda da korunması,
- Deniz yetki alanlarımız devletimizin ve gelecek nesillerimizin uluslararası hukukla sabit ve tescilli hakkı olan zengin doğal kaynaklarını barındırması,
- Bu hedeflerin yerine getirilmesinde siyasi ve jeopolitik kararlar alınmasının gerekliliği,
Denizcilik Bakanlığı’nın kurulmasını zorunlu kılmaktadır.
Yakın dönemlerde Türkiye ve çevresinde ülkemizin barış ve huzuruna karşı yürütülen faaliyetler karşısında devletimizin heyecana kapılmadan aldığı kararlar takdire şayandır.
Özellikle Akdeniz’de Yunanistan’ın provokatif, hukuk tanımaz, uzlaşmaz ve gerginliği tırmandırıcı tavrı nedeniyle AB ülkeleri ve hatta ABD ile yaşamış olduğumuz sorunlar karşısında devletin soğukkanlı tavrı devreye girerek 27 Kasım 2019 tarihinde İstanbul’da “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” imzalanmış, 2020 yılının ekim ayında da anlaşma Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tescil edilmiştir.
Büyük bir başarı sağlayarak bu Mutabakat Muhtırasının imzalanmasında emeği geçenleri yürekten kutluyorum.
Hakkaniyet ilkesi uyarınca ve uluslararası hukuk kurallarına uygun şekilde düzenlenen bu anlaşma iki ülkenin de Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır.
Bu anlaşma sadece Türkiye için değil Libya için de önemli bir kazanım olmuştur.
Bu anlaşma aslında yıllarca adil çözümler bulunması çağrılarına karşın Güney Kıbrıs Yönetiminin Akdeniz’de tek taraflı olarak attığı adımlara güçlü bir cevap olmuştur.
Ayrıca Mısır, Lübnan ve İsrail’in GKRY ile yaptığı anlaşmaları gözden geçirmesi gerektiğini de göstermiştir.
Denizlere Yönelmek Jeopolitik Zorunluluktur.
Çünkü, yakın tarihimizde şahitlik ettiğimiz,
- Başta arama ve sondaj gemilerimizin denizlerimizdeki faaliyetleri,
- Doğu Akdeniz’deki Doğal Gaz sahalarının varlığı,
- Doğu Akdeniz’de GKRY ve Yunanistan ile yaşanan sorunlar,
- AB ülkelerinin ve ABD’nin duruma müdahil olmaları,
- Karadeniz’de yapılan doğal gaz keşifleri,
- Karadeniz ve Akdeniz’deki Gaz Hidrat gibi yeni enerji kaynaklarının varlığı,
- Kuzey Buz Denizi’nin enerji taşınması ve deniz ticaretinde öne çıkması,
- Egedeki ada ve adacıklar, Kardak Krizi,
- Jeolojik ve Jeofizik verilerle Ege Denizi’nin Anadolu’nun doğal uzanımı olması,
- Karadeniz’de yapılan NATO tatbikatları,
- Denizlerdeki düzensiz göçler,
- Deniz salyası kirliliği,
- Balıkçılık,
- Kanal İstanbul Projesi ve Montrö sözleşmesi,
- MİLGEM ve Milli Denizaltı,
- Yüzme bilmeyen kalmasın,
- Hedef 1 milyon Amatör denizci Projeleri
Denizcilik Bakanlığı Kurulmasının zorunluluk olduğunu göstermiştir.
Uygarlık Denizde Başlar
Deniz uygarlığını başarabilen devletler dünya deniz ticaretini ve deniz zenginliklerini kontrol yeteneğine sahip olurlar. En önemlisi de siyasal ve jeopolitik hedeflerine erişim aracı olarak kullanırlar.
Denizcilik faaliyetleri BM’in sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden bir tanesidir.
Ülkemizin Sürdürülebilir Kalkınması için Hidrokarbon amaçlı denizlerde yapılan arama ve sondaj faaliyetleri çok önemlidir.
Karadeniz’deki ilk milli derin deniz sondajını gerçekleştiren Fatih sondaj gemisinin Sakarya Gaz Sahası, Tuna-1 kuyusunda 320 milyar metreküp, arkasından Amasra-1 kuyusunda 135 milyar metreküplük doğal gaz keşfi yaparak toplam gaz keşfini 540 milyar metreküpe ulaştırması ülkemizin sadece enerji arz güvenliğini değil, ticari bağlamda da fiyatı etkileme ve pazarlık yapma gücünü artırmıştır. Bir sonraki adım ise yeni keşifler ve en önemlisi üretimdir.
Ülkemizin Milli Enerji ve Maden Politikasının ilk önemli meyvesini vermesine katkı koyan Fatih Sondaj gemisinin tüm personelini yürekten kutluyorum.
Bu keşif hem Doğu Akdeniz hem de Karadeniz’de yeni sahalar bulunabileceğinin en büyük göstergesi yanında Gaz Hidrat gibi yeni enerji kaynaklarının varlığına da dikkat çekmiştir.
Arama ve Sondaj Gemilerimiz
2030 yılında artan nüfusla birlikte fosil yakıtlara olan talep Enerji kaynakları için inanılmaz bir yarışa sebep olacaktır. Devletimiz bu yarışta ülkemizi ileriye taşıyacak ekip ve donanımlara yatırım yapmaktadır, yapmak zorundadır.
Türkiye, 2 sismik araştırma ve 4 sondaj gemisiyle Mavi Vatan’da Türk bayrağını dalgalandırmaya devam etmektedir.
2012 yılında TPAO envanterine katılan Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisi ile 2017 yılı Ağustos ayı içerisinde MTA envanterine giren Oruç Reis Araştırma Gemilerimiz 2B/3B derin sismik, gravite, manyetik gibi Jeofizik araştırmalar yanında deniz tabanının ayrıntılı görüntülemesini ve deniz tabanından jeolojik örnekleme yapabilecek ekipmanla donatılmışlardır.
2017 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı envanterine katılan ilk milli sondaj gemimiz olan Fatih; Türkiye’nin “Milli Enerji ve Maden Politikası” kapsamında, denizlerdeki arama ve sondaj faaliyetlerinin artırılması amacıyla 2018’de satın alınarak TPAO envanterine katılan Yavuz ve 2020 başında filoya katılan Ülkemizin üçüncü sondaj gemisi olan Kanuni ve 2021 yılında filoya katılan yedinci nesil sondaj gemisiyle ülkemizin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine büyük katkı sağlayacaktır.
Genç, Dinamik, Yetkin, Uzman Personel İstihdamı
Karadeniz’de yapılan keşifler, arama ve sondaj gemilerinde çalışan ülkemizin genç, dinamik yetkin Jeofizik, Jeoloji, Maden, Petrol ve Doğal Gaz ile Sondaj mühendisleri sayesinde olmuştur.
Sürdürülebilir Enerji Arz Güvenliğinin sağlanması ve keşfedilen hidrokarbon kaynaklarının üretilmesi de yine bu mühendislerimiz sayesinde olacaktır.
Sismik Araştırma gemilerimiz ile Sondaj gemilerimiz içinde çalışacak donanımlı yerli insan gücüne de gerekli teşvik ve istihdam garantilerinin sağlanması enerjide dışa bağımlılığımızın azaltılması yanında Arz Güvenliğinin de garanti altına alınmasını sağlayacaktır.
Bu yetkin ve yetişkin insan gücü küresel enerji arenasında daha güçlü durulmasına imkân verecektir.
Bunun için ülkemiz üniversitelerinde Jeofizik, Jeoloji, Maden, Petrol ve Doğal Gaz ile Sondaj Mühendisliği öğretimi yapan bölümlerimize destek verilmesi, derece ile mezun olanlara istihdam garantisi sağlanması, Yüksek Lisans yaptırılmak üzere Burslu olarak yurt dışına gönderilmesi siyasetin değil coğrafyanın gereğidir.
Ülkemizin bölgesel ve küresel Etkinliğini artıracak tüm bu faaliyetler artık Denizcilik Bakanlığı marifetiyle yürütülmelidir.
Çünkü,
Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisinden biridir.
Ekonomide daha yüksek GSYH ve daha yüksek kişi başı gelire ulaşmak için gerekli enerjinin daha ucuz bir maliyetle elde edilmesi, Enerji arz güvenliğinin ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması gereklidir.
Bu bir politik tercih değil Jeopolitik bir zorunluluk, kaçınılmaz bir mukadderattır.