‘’Ağız sağlığı hizmetlerinde nitelik-nicelik çelişkisi’’ konulu geçmiş yazımda belirtmiş olduğum noktalarla ilgili okuyucu yorumlarından edindiğim izlenim üzerine konuyu daha açık şekilde ele alma gereği duydum.
Sevgili okurlar, temelde aktarılmaya çalışılan konu, hastalarımızın özelden sağlık hizmeti alamamaları üzerine değildi. Konu, genelde ülkemiz koşullarından kaynaklanan olumsuzlukların aşılarak eğitim süreci dâhil nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi, yeterli altyapı koşullarının oluşturularak ağız sağlığı hizmetinin ülkeye yayılmasıdır. Lisans ve lisansüstü eğitimin kalitesi bu amaç için önemli bir konudur. Ağız sağlığı eğitim sistemini, özellikle lisansüstü eğitimini (doktora, uzmanlık), fakültelerin para kazanma araçları gibi görmek ve sağlığı hekimlerin para kazanma araçları olarak değerlendirmek konunun aslından uzaklaşmaktır. Evet, fakültelerimizde eğitilmekte olan bireylerden yoğun ve etkin çalışma istemekteyiz, ancak bu, sanıldığı gibi para kazanma kaygısı ile değil, ülkemiz insanının ağız sağlığına hizmet edecek yeterli ve nitelikli insan gücü yetiştirme ile ilgilidir.
Bu konuyu eleştirenler, var olan altyapı ve malzeme koşullarını da inceleselerdi daha düzeyli bir yaklaşımda bulunabilirlerdi. Gerekli her türlü alet ve malzeme ile eğitilen fakültemiz mezunu diş hekimlerinin çeşitli çalışma alanlarındaki başarıları bizi aynı yolda devam etmemiz için teşvik etmektedir. Fakültelerin görevi, ağız sağlığına yönelik donanımlı diş hekimleri ve bu alanda araştırma yapabilecek çapta bilim adamı yetiştirmektir. Elbette diş hekimlerinin istihdam sorunlarını küçümsemiyoruz. Ancak bu, fakültelerin değil devletin görevidir. Eğitim kurumları, bireylerin gelişimlerini yeterli ve nitelikli düzeye getirmekle, gereksinim duyulan alanlarda toplumla iş birliği yapmakla ve bilim adamı, araştırmacı yetiştirmekle görevlidirler. Aktif klinik beceri isteyen bir alanda görev yapmak durumundaki öğrenci ve asistanların yoğun çalışma içinde olmaları gerekliliğini ‘’döner sermaye’’ kaygısı olarak nitelendirmek ya da ‘’şehir kliniği’’ faaliyetlerini, halk sağlığının yetersiz olduğu yerlerde destek olma yaklaşımı olarak algılamamak benim için düşündürücü olmuştur.
Ayrıca, ağız sağlığı işlevimizin ‘’şehir kliniği kurma” ya da ‘’hizmeti yayma’’ şeklinde de sürmesi ve bunun ülkemiz insanının ağız sağlığı bilincinin artmasında sağladığı yarar, mesleğin önemsenmesi ve ‘’istihdam sağlayıcı’’ bir sonucu da beraberinde getirmektedir.
Toplumun genelini ilgilendiren bu gibi konularda dar cepheden bakan, kısa vade çıkarları gözeten sığ yaklaşımlara aldırmadan yolumuza devam etmeliyiz.