Televizyonlar da olmasa, hiçbir şeyi görmeyecektik. Eskiden olduğu gibi, çoğu olay gizli kalacaktı. Günlerce ortak yayın yapıldı. Aramızdan birileri, yandaş-muhalif, ‘ben o malum kanalları izlemiyorum’ da diyemedi.
* İlk iki gün, yardım adına çok şey yapılamadığını, bu yüzden çok kıymetli saatlerin boşa harcandığını, bölgeye yardım getiren TIR ların yardım dağıtmasına, ille de biz dağıtacağız denilerek engel olunduğunu, gelen yardımların yeterince dağıtılamayıp sadece stoklandığını, bu yüzden bir kısmının heder edildiğini, yeterince su dağıtılamadığını,
* AFAD genel müdürü, vali, kaymakam ve belediye başkanlarının ortalıkta görünmediğini, çadır imalatına hız verildiğini, zira AFAD ve Kızılay’ın depolarında, yeterli çadırın olmadığını,
* İl, kasaba ve köylerde, her yer, hatta devlet binaları bile yıkılmış, elektrikler kesilmiş, ortalık buz kesiyor, halk dışarıda çocuklarıyla bekleşirlerken, henüz ortada bir tek çadır ve tuvalet bile bulunmazken, daha ekmek, su gelmeden, ‘bizim özel uçağımız var’ denilerek. ilgili, ilgisiz bütün bakanların bölgeye doluştuğunu, ellerine tutuşturulan kağıtlardaki sayıları, tam ve eksiksiz okuduktan sonra, gecenin soğuk ve ayazına dayanamayıp, bir kaç saat sonra çekip gittiklerini,
* Kimilerine göre, Askeri birliklerin, geç çağırıldığını, Antakya Havalimanı’nı tamir etmeye çalışan, Ankara Büyükşehir Belediyesi ekiplerine mani olunmaya çalışıldığını, Muğla Belediyesi’nin yardım kamyonlarındaki yazıların üzerine, zorla Muğla Valiliği afişlerinin yapıştırıldığını,
* Köylere çok geç gidilebildiğini, köy yollarının çoğunun kardan kapalı olduğunu, köylülerin yakınlarını, kendilerinin kurtardıklarını,
* AFAD bütçesinin bu yıl 12 milyardan 8 milyara düşürüldüğünü, Yabancı ekiplerden bazılarına, çalışacakları yer ve görev verilmediğinden, ülkemizden küskün ayrıldıklarını, bazı STK ların, deprem bölgesinden çekip gitmelerinin istendiğini, yetkililerin ‘bu enkazda canlı yok’ dediği enkazlardan bile canlı çıkarıldığını,
* Bakanların, sayın cumhurbaşkanının yanında görünmek için, çocuklar gibi birbirleriyle itişip kakıştıklarını, Adıyaman’daki AFAD depolarının günlerce kapalı kaldığını (belki de anahtarlar amca oğlunda kalmıştır), oradan ancak dört gün sonra çadır dağıtılmaya başlandığını, Orman genel müdürünün, ısınmak için yakacak odun dağıtılmasına çok geç izin verdiğini, dağıtılan odunlar yeni kesilmiş ağaçlardan olduğundan mıdır nedir, bir türlü yakılamadığını,
* Bazı binaların giriş katlarındaki kolonlarının, banka, galeri, ve dükkan yapmak uğruna kesildiğini, hatta bir kısmının mahkemelik olduğunu, önceki yazımın başındaki resimde görüldüğü gibi, bazı görevlilerin olaylarda konu mankeni ve seyirci gibi göründüklerini,
* Doktor, hemşire, ambulans ve diğer sağlık görevlilerinin, (çokça kayıplar vermelerine rağmen), canla başla çalıştıklarını,
* Maalesef, bölgede fırsatçı, yağmacı ve hırsızların görüldüğünü, bunların bir türlü engellenemediğini, halkın enkaz başında, hem yakınları, hem de malları için nöbet tuttuğunu,
* Zonguldak ve Soma kömür madeni işçileri, itfaiyeciler ve fedakarane çalışan bazı STK lar ve yabancılar da olmasa, bu kadar insanımızın sağ olarak çıkarılamayacağını, yerel yöneticilere, hiç bir insiyatif vermeden, salt merkezden yönetimle, işlerin efektif olarak yürütülemeyeceğini, yangından mal kaçırılır gibi molozların temizlenmeye çalışıldığını, bu yüzden delillerin yeterince toplanamadığını,
* Günah keçisi gibi, birkaç müteahhidi tutuklamanın asla yeterli olmayacağını, zemini uygun olmayan bölgelere, çok katlı bina ruhsatı verildiğini, inşaatların yeterince denetlenmediğini,
*Yıllar önce yabancıların yaptığı buğday silolarının ayakta kalırken, bizimkilerin sonradan yaptıklarının tuz buz olup yıkıldığını, bölgede çalışan muhabir ve kameramanların, gece gündüz demeden, günlerce aç, susuz ve uykusuz çalıştıklarını, onların fedakar çalışmaları da olmasa, biz nereden görüp öğrenecektik. Hepinize, gönülden teşekkürler arkadaşlar.
* Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Bina ve Konut Nitelikleri Araştırması’na göre depremden etkilenen 10 ilin 8’inde hane halklarının en az yarısı 2001’den sonra inşa edilen binalarda yaşıyor. Habertürk 8.2.2023
Aslında her söylenene de inanmamak lazım. Duyumlara göre, yıkılan binaların % 65 i, son yirmi yılda yapılmış.
* İstanbul’da da, olası bir deprem bekleniyor. Ben depremde, en azından, Süleymaniye, Ayasofya ve Almanların daha 1900 lerin başında yaptığı Haydarpaşa Garı’nın sağlam kalacağını düşünüyorum. Geceleri camilere sokmazlar da, arada bir gidip Haydarpaşa’da uyuyarak, deprem riskini, biraz olsun azaltabilir miyim diye düşünüyorum.
1 yorum
Şaşırdık mı hayır.Her işimiz böyle malesef.Bilim yok,liyakat yok,adalet yok.zhayat yok.