Bu sayıda genital muayene yasağından ne anlaşılıp ne anlaşılmaması gerektiği üzerinde duracaktım ki, tam yazmaya başlayacağım saatlerde Van’daki 7,2 büyüklüğündeki deprem gündeme oturdu. Bir yandan TV’den deprem ile ilgili gelişmeleri izlerken, diğer yandan Van’la ilişkisi bulunan tanıdıklarımı aramaya başladım. Tabii ki, bir adli tıp uzmanı olarak böyle durumlarda üzerimize düşen görevleri düşündüm. Böyle durumlarda tüm kişi ve kurumlar el birliğiyle daha az can kaybı olması için çaba sarf eder. Buna rağmen depremin büyüklüğüne göre pek çok kişi hayatını kaybedebilir. Van’daki deprem için şu ana kadar (23.10.2011, saat: 22.00) 80–90 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. İlerleyen saatlerde bu sayının artacağı tahmin edilmektedir. Bu durumdaki en önemli adli sorunlardan birisi, enkaz altından ölü çıkarılan kişilerin kimler olduğunun belirlenmesidir. Felaket mağdurlarının kimliklendirilmesi uluslararası ele alınan bir konu olup bu amaçla her ülkede “Disaster Victim Identification (DVI)” ekipleri mevcuttur. Türkiye’de de bu konuda çalışmalar yapıldı. Ancak, şu anda Van’da DVI ekibi olup olmadığından emin değilim.
Eğer kimliklendirme gereken felaket bir otobüsün denize uçması veya bir uçağın düşmesi şeklinde olsaydı, buna “kapalı felaket” diyecektik ve böyle durumlarda kimliklendirme nispeten daha kolay olacaktı. Öyle ki, uçaktaki yolcuların isimleri havayolu şirketinde kayıtlı olup ölenlerden hangisinin kim olduğu açısından eşleştirme gerekecekti. Ölenle soy bağı olduğunu ifade eden yaşayan kişilerle ölen kişilerin DNA’larının karşılaştırılması nispeten daha kolay olacaktı. Ancak deprem “açık felaket” dediğimiz bir felaket türü olup, ölenlerle ilgili elimizde bir liste söz konusu değildir. Pek çok kişi yakınını aramaktadır. Enkaz altından kimin yakını olduğu bilinmeyen pek çok kişi çıkarılmaktadır. Bu durumda diğer kimliklendirme yöntemleri ile sınırları daraltmadan, yani kimliklendirilemeyen kişi sayısı azaltılmadan DNA’ya güvenmek pek pratik bir yöntem olmayacaktır. Ölenlerin boy-pos, saç-sakal gibi fiziksel özellikleri yanı sıra üzerlerinde bulunan giysileri, giysilerinin özellikleri, kullandıkları takı, künye vb, geçirdikleri ameliyatlar, diş bilgileri gibi kişiye özel kimliklendirmeyi kolaylaştırıcı her türlü bilgi önem arz edecektir.
Bu amaçla DVI ekiplerinin 3 alt birim halinde çalışması ön görülmektedir. Bunlardan biri, kayıp yakınlarından, yakınları hakkındaki bilgileri toplayan ve kaydeden ekip, diğeri ölenlerdeki bulguları kaydeden ekip, bir diğeri de iki ekip tarafından formlara aktarılan bilgileri eşleştiren ekip olacaktır. Gerek kayıp yakınından gerekse ölenden elde edilen bilgilerin formlara aktarılması gerekmektedir. Bu formlar, tabiri caizse, tepeden tırnağa tüm kişisel özellikleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla formları kullanmak, alınması ve kaydedilmesi gereken bilgilerin telaşla alınamaması riskini azaltacaktır.
Bundan önceki en büyük felaketlerden biri olan Kocaeli depreminde adli tıp uzmanları önemli katkılarda bulundular. O zaman bölgede hizmet sunan adli tıp uzmanları kurumsal olarak değil, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla ve gönüllülükle hizmet sunmuşlardı. 2000’li yılların başında İstanbul’daki bombalama olayları da aynı şekilde kimin öldüğü ve kimin kaldığı anlaşılamayan felaketlerdi ve o tarihlerde Adli Tıp Kurumu bünyesinde oluşturulan ekip içinde yer alan meslektaşlarımız oldukça iyi bir uygulama örneği göstermişlerdi.
Felaket bölgesine, en kısa sürede felaket mağdurlarının kimliklendirilmesi için ekip/ekipler yönlendirilmeli, bu ekipler içinde adli tıp uzmanları da yer almalıdır.
Ben bu yazıyı kaleme alırken, Adli Tıp Kurumu bünyesinde kimliklendirme için ekip oluşturulmakta olduğunu, diğer yandan Adli Tıp Uzmanları Derneğince de “Nasıl katkıda bulunabiliriz?” diye Kurumla iletişime geçilmiş olduğunu tahmin etmekteydim.
Sonuç olarak, en kısa sürede adli tıp uzmanları da bölgedeki yerini alacak ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir. Baştan itibaren belli bir sistematik içinde kimliklendirmeye önem verilmelidir. Yaşam mücadelesi içinde ölenlerin kimliklendirilmesi önemsiz bir ayrıntı imiş gibi davranılmamalıdır.
Bu tür felaketlerin tekrar yaşanmaması dileğiyle