İzmir’de 30 ekim 2020 günü saat 15 sularında gelen şiddetli deprem ülkemizin bir deprem ülkesi olduğunu maalesef hepimize tekrar hatırlatmış oldu. Televizyon ekranlarına çıkan konunun uzmanları fay hareketlerinden, tsunamilerden, yerkabuğundan vb. bahsederek bizleri aydınlattılar; hepsine çok şükran borçluyuz. Hepsiyle gurur duyuyoruz. Fakat birey olarak biz vatandaşlar, depremlerin oluşumuna engel olamayacağımıza göre ne yapmalıyız, nasıl bir evde oturmalıyız? Fizik biliminin öğrettikleri çerçevesinde, yüz yirmi yıldır da İzmir gibi bir deprem şehrinde ikamet eden bir ailenin çocuğu olarak, belki haddim de olmayarak bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum.
1- Evlerimizde bulunan uydudan tv yayınlarını izlediğimiz çanak antenin çapı büyüdükçe televizyon alıcınızda daha iyi bir görüntü ve ses elde edersiniz. Küçüldükçe kalite bozulur, hatta karlanma ve parazit meydana gelir. Çünkü uydudan alınan elektromanyetik sinyalin soğrulması çanak yüzeyi büyüdükçe kolaylaşır. Başka bir deyişle soğurma yüzeyi attıkça daha fazla elektromanyetik enerji soğrulmaktadır. Şimdi bunun depremle ne ilgisi var diyebilirsiniz. İşte bu örnekte olduğu gibi, deprem de tıpkı elektromanyetik dalgalar gibi bir dalga hareketidir ve yerkabuğunun titreşimiyle ortaya çıkan mekanik dalgalardır. Oturduğunuz binanın tabanı ne kadar büyükse yer kabuğundan o kadar fazla titreşim enerjisi soğuracaktır. Bu durum binanızın o kadar fazla titreşmesine ve sarsılmasına neden olacaktır. Depremlerde büyük apartmanların yıkılıp küçücük evlerin ayakta kalmasının temel fiziksel nedenlerinden başlıcası budur desek herhalde yanlış olmaz. Ayrıca malzeme bilimi açısından bakılırsa, geniş tabanlı büyük binaların depremin yıkıcılığına karşı mukavemeti küçük binalara göre çok daha zayıftır. Hiç kullanılmamış 20 cm’lik bir kurşun kalemi kolayca kırabilirsiniz. Ancak kalemin boyu 2 veya 3 cm ise bunu o kadar kolay yapamazsınız. Büyük binaların istediği kadar sağlam malzemeden yapıldığı söylensin; fizik yasaları yalan söylemez. Buradan hareketle büyük ve geniş bir alana yayılan çok daireli binalarda oturmaktan mümkün olduğunca kaçınmalıyız. Bunun yerine eğer mümkünse oturduğu taban alanı küçük olan her katta tek daire olan üç dört katı geçmeyen binaları veya olabiliyorsa müstakil evleri tercih etmeliyiz.
2- Küçük müstakil evlerde veya binalarda oturmanın deprem açısından önemli bir avantajı da depremde eviniz yıkılsa dahi sizi kurtarmaya gelenler için küçük bir evin enkazından birini çıkarmak binlerce tonluk büyük bir binanın enkazından birini kurtarmaktan çok daha kolay olmasıdır. Ayrıca üzerinize çöken büyük tonajlı bir bina enkazının sizi yaşamdan koparma ihtimali daha yüksektir. Neticede, küçük bina enkazından kurtulma şansı daha yüksektir.
3- Günümüzde oturulan binaların çoğunluğunun tabanı üst katlara göre daha dardır. Çünkü çıkma diye tabir edilen inşaat tekniğiyle veya dışa çıkma balkonlarla üst katlarda yer kazanmak hedeflenmiştir. Ancak deprem gibi bir sarsıntıda bina tümüyle titreşim hareketi yapacağından böyle bir binanın dengesinin bozulma ihtimali veya dışa çıkıntıların kopma ihtimali çok yüksektir. Yıkılan pek çok binanın bu şekilde olması tesadüf değildir. Oturulan binanın tabanı geniş, üst kısmı ise dar olmalıdır. Orta Amerika ve Mısır’da bulunan piramitlerin binlerce yıldır ayakta durmasının sırrı buradadır. Tabanlarından itibaren tepeye doğru daralan yapı depreme karşı da gerekli mukavemeti ve dengeyi sağlamaktadır.
4- Oturulan bina zemini kayalık ve sağlam olmalıdır. Bu nedenle örneğin İzmir Bornava’nın düz yerleri, yine İzmir’de denizin doldurulmasıyla oluşmuş kıyı şeridi gibi gevşek zeminli yerler tercih edilmemelidir. İnşaat teknikleri ne kadar gelişirse gelişsin, milyonlarca yılda oluşmuş jeolojik yapıya karşı koyulması çok zordur. Kentsel dönüşüm yapılsa bile sonuçta buraların jeolojik zemin yapısı değiştirilemez, böyle yerlerde hiç oturmamak en iyisidir. Şiddetli bir depremin böyle yerlerde nasıl sonuçlara sebep olacağı aşikardır. O nedenle düzayak yerde oturayım mantığından vazgeçmek gerekir. Bir sürü insan oturuyor ya ama, diyebilirsiniz. Ancak çok insanın bir şeye onay vermesi onun doğru olduğunu göstermez. Deprem açısından düz yerlerin en tehlikeli yerler olduğunu bilmemiz gereklidir. Tarihte, gerek kendi coğrafyamızda gerekse diğer yerlerde uzun süre ayakta kalan medeniyetlerin tepelik yerlerde ikamet ederek düz yerleri tarım için kullandıklarını unutmamak gerektir. Deprem kültürü gelişmiş bu medeniyetler, genellikle doğal afetlerle değil savaş ve istilalar ile ortadan kalkmışlardır.
5- Çok katlı bir apartmanda oturmak zorunda isek en azından üst katları tercih etmek depreme karşı alacağımız önlemler arasındadır. Deprem sırasında bina çökse bile en kolay kurtarılacak kişiler üst kattakilerdir. Büyük ihtimalle, en az zarar görecek olanlar da bu kişilerdir. Çünkü üzerlerindeki fiziksel ağırlık diğerlerine göre daha azdır.
6- Bir apartman dairesi satın alınırken en önemli şeylerden birisi kaba inşaatı yapılırken yapımına bizzat şahit olmaktır. Çünkü bittikten sonra bazı ayrıntıları görme ve bilme ihtimaliniz ortadan kalkmaktadır. Bizzat büyüklerimiz gibi kendinizin yaptırmadığı veya yapmadığı, satın aldığınız bina başkası tarafından kar amacı güdülerek yapılmaktadır; bu nokta önemlidir. Sonuçta yapan kişi büyük ihtimalle orada oturmayacaktır. Başkası oturacaktır. Her ne kadar ilgili kanunlar ve yönetmelikler yürürlükte ise de depreme karşı fiziksel sağlamlığından emin olmadığımız bir binada ev sahibi veya kiracı olarak oturmamak gerekir. Dış görünüşünden ziyade fiziksel sağlamlık önemlidir. Fiziksel olarak sağlam olan eski bir bina emin olunmayan yeni binaya tercih edilebilir. Günümüzde, topluma empoze edilen yeni olan her şey eskisinden iyidir argümanı doğru değildir. Bu argüman kapitalist mantıkla, daha fazla kar için gereksiz tüketime teşvik için geliştirilmiştir.
Netice-i kelam, depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de sabır diliyorum.