Dere geliyor dere, yaleler yalelel
Kumunu sere sere, yelelellim.
– Oğlum, o türküdür türkü. Bizim konumuz dere değil ‘aşı’ olacaktı, ‘aşı’.
– Korktum be Süleyman abi. ‘Aşı’ diye korkumdan yazamadım.
– Korkacak ne kaldı ki! Zaten bu memlekette ölen öldüğüyle kalıyor, hem salgın hem de çalışmalar olanca hızıyla devam ediyor. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
– İşte ne bileyim abi. Kör gözüne sokar gibi, “bir aşıyı bile zamanında getiremeyip ellerine yüzlerine bulaştırdılar” diye de oturup yazamadım. Çocukları aşılamak gerekmiyormuş, onları çıkartınca 70 milyon nüfusa aşı gerekiyormuş. Bu meret iki kere yapılacağından çarp ikiyle etti mi 140 milyon. Üç milyon aşı ne ki, dişimizin kovuğuna bile yetmez. Bu gidişle bize sıra ancak yazın gelir. O da sıra gelirse ve o zamana kadar ortada yapılacak aşı kalırsa. Ölme eşeğim ölme. Aşıları, devletimiz ve Sağlık Bakanlığı değil de bir ticari firma ithal ediyormuş. Onu da diyemedim.
– Oğlum, bak sen de korkmadan yazmışsın. Bunlar ticari işler, devlet ticaret mi yapsın. ‘Devlet ticaret yapmaz, başkalarına yaptırır’. Zaten Çinli aşı üreticilerinin ülkemizde temsilcileri çoktan vardır. O firma Çin’den üçe ithal eder, devlete beşe satar. Aradaki cukkanın, aman yanlış anlaşılmasın, ‘farkın’ da paşa paşa vergisini de, komisyonunu da öder, falan filan. Burada, sayın sağlık bakanımızın firmayı gizlemeye çalışması onun basiretsizliğindendir. Sen onu en iyisi acemiliklerine ver. Bir süre sonra nasıl olsa cümle alem öğrenir. Biz öğrendik bile; hem de devletin, yani TRT’nin oradaki muhabirinden.
– Bu salgın işleri her zaman olmuyor ki kardeşim. Şimdiye kadar bu millet, hatta dünya kaç salgın gördü ki! Sen söyle bakalım, dünyayı saracak şekilde olan kaç salgın gördün şimdiye kadar? Devletler de, hükümetler de bu konuda acemi sayılırlar. Bu nedenle, bu gibi işlerde çok da aceleci davranmamak lazım. ‘Ağır ol da molla desinler’ diye bir sözümüz bile vardır. Bekleyelim de görelim. Üç milyon, beş milyon derken bir süre sonra ‘sürü bağışıklığı’ falan olur, salgın biter, aşıya da gerek kalmaz. Kullanılamayan aşılar elde kalmaz, çil çil paralarımız da boşa gitmemiş olur. Şimdiye kadar olan bütün salgınlarda da böyle olmadı mı; gözünü aç da biraz oku bakalım Hüsamettin.
– Abi duydum ki, ülkemize Almanya’daki Türklerin ürettiği Biontech-Pfizer aşıları da gelecekmiş. Onlarla da anlaşma yapılmış.
– Gelmesin mi, gelsin tabi. Biz de onları eczanelerde sattırırız, parası olan alır, yaptırır. Parası olmayan da sırasını bekler. Liberal ekonomilerde işler böyle olur. Şimdi bak bakalım, maskede bile böyle olmadı mı. Önce bazı uyanıklar, on – yirmi katı fahiş fiyata satmaya çalıştı da ne oldu? Şimdi maske hem bollaştı, hem de ucuzladı. O kadar bollaştı ki, necip vatandaşımız kullandığını bir süre sonra oraya buraya bile fırlatıp atmaya başladı. Piyasada, tezgahlarda ucuzu da var, pahalısı ve kalitelisi de. Hepsi de yan yana. Hemen her yerde, eczanelerde, marketlerde satılıyor. Bak, limon kolonyası bile ucuzlamış durumda.
Bugün 30 aralık. Ekranlara bak, kargo uçağımız aşıları Ankara’ya getirdi bile. İşte şimdi indiriyorlar.
– Abi, devlet büyüklerimiz çoktan aşı yaptırmış diyorlar.
– Ne yani yaptırmayıp da hasta olmayı mı bekleselerdi. Ülkemize, pek çok yabancı devlet adamı ziyarete geliyor. Onlar senin benim gibi sıradan insanlar değiller ki. Devamlı toplantılar, yemekler, törenler, ziyaretler, ziyafetler, cenazeler, yani sana kalsa aşılanmayıp hastalık bize de gelsin diye bekleselerdi, öyle mi. Yoksa aşı geldiğinde, sıra gelecek diye mi beklesinlerdi. Sen de bir alemsin be Hüsamettin. Sadece devlet büyükleri değil, onlara hizmet edenler -aşçısından korumalarına kadar- çoktan aşılandı. Normal olan da budur kardeşim.
-İngiltere’de kraliçe bile sırasını bekliyormuş Süleyman abi. Ben bu işleri bilemedim, öğrenemedim gitti. Öğrenmeyeyim, böylesi daha iyi. Normal vatandaş olmak hepsinden iyi. Yeni yılda, size ve tüm milletimize mutlu günler dilerim.