Şöyle bir gazete manşeti iyi olurdu: “Hekimlerin doktorluk yapma hakları gizli/açık şekillerde engellenirken, hekim olmayan kişilerin sözde tedavi uygulamaları hızla artıyor!”
Doktorların mesleklerini icra etmelerinin önü malum diretmelerle kesilirken, hekim olmayanların rahatça hasta bakmalarını anlamak elbette olanaklı değil. Üstelik bu kişiler halka, hekimlerin yaptıkları bilimsel tedavileri kötülüyor ve bu tedavilerden uzak durmaları gerektiğini telkin ediyorlar. Halkımızın ortalama eğitim seviyesinin 3-3.5 sene olduğunu, çok iyi niyetli ve dürüst bir karakterde bulunduğunu düşününce, insanlarımızın kandırılmalarının kolay olabileceği açık. Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Halkımız da karşısındaki kurnaz ve kötü niyetli insanları kendi gibi iyi biliyor ve söylenen yalanlara inanıyor.
Çevreme bakıyorum, çeşitli sözde tedaviler almış başını gidiyor. Son zamanlarda “refleksoloji” denen bir uygulama çıktı; mucize bu ya, uygulama felçlileri yürütüyor! Millet sıraya girmiş, bu mucize için binlerce lira döküyor. Bir başkası ise ozon tedavisi. Her derde deva ozon için avuç dolusu paralar saçılıyor. Bir tedavi düşününüz ki, her hastalığa iyi geliyor. Kendi branşımla ilgili konuşacak olursam, ozon tedavisinin kanıta dayalı hiçbir faydası bulunmuyor. Halbuki piyasada bu tedavi birçok sistemle ilgili hastalıklara uygulanıyor. Yakında sokaklarda duyarsak şaşmayalım: “Haydi, ozoncu geldi ozoncuuuu.”
Bunların dışında akupunktur tedavisi de suistimal sınırlarını çok zorluyor. Yine kendi branşımda kullandığımız ve ağrı kesici özelliği bilinen bu tedavi metodunun her nasılsa şişmanlıktan sigara bıraktırmaya kadar çeşitli başka yararları da piyasada kullanılıyor! İğneyi eline alan ve hekim olmayan kişiler köşe başlarını tutup halkı kandırmaya devam ediyor. Eğitimi az ve iyi niyetli halkımız da bu kişilere inanmaya devam ediyor.
Daha bitmedi! Kuantum, detoks, bio-enerji, hacamat gibi başka şarlatanlıklar da diz boyu çevreyi sarmış durumda. Çok yakın arkadaşımın eşinin fibromiyalji sendromu var; rastlantı bu ya, geçen kış arkadaşımın evine bir uğradığımda “detokscu” geldi. Arkadaşımın eşi salona elinde 1 kilo portakal, yarım kilo biber, yarım kilo limonla girince, bu komik sahne karşısında gözlerimden yaş gelinceye kadar gülmüştüm. “Detokscu ise “Siz gülün, birazdan çıkacak toksinleri görünce çok şaşıracaksınız” dedi. Arkadaşımın günde 1.5 paket sigara içtiğini öğrenince ise “Size de detoks yapalım, ondan sonra 4 paket bile içebilirsiniz. Çünkü detoks akciğerleri yeni doğmuş bebeğinki kadar temiz yapar” dedi. Arkadaşımın eşi bu müthiş tedavi ediciye(!) iki saat detoks için 500 TL verdi.
Hekimlerin hasta bakmaları zorlaştırılıyor, ancak hekim olmayanlar rahatlıkla “ucube” uygulamaları fütursuzca artan oranlarda devam ettiriyorlar. Her gün televizyonlardaki ana haber bültenlerine yığınla para yatırıp reklam yapıyorlar. Halkımız da şöyle düşünüyor: “Yahu adam en kral televizyon kanalının ana haber bültenine çıkabilmiş. Kolay mı böyle haberlere çıkmak? Aman kaçırmayayım bunu da, hemen şuraya not alıp ona gideyim; hacamat yaptırayım, detokslanayım, ozon vurunayım. O da yetmez ise kuantuma varayım.” Garibim doktorum da “Aman etik olmaz” diye yerinde sayıp basından uzak durdukça ortam bu şarlatanlara kalıyor.
Benim buradan bir önerim olacak; yetkililerimiz, Dünya Bankası görüşleri doğrultusunda, bu şarlatanlara da “sözde tedavi merkezleri” açma yasağı getirmeli. İthal hekim yasası ile birlikte hele Yakın/Uzak Doğu’dan hekimler de ülkemize dolarsa siz o zaman “seyreyleyin” gümbürtüyü. Artık vatandaşlarımız, cerrahi tedavileri neştersiz bir şekilde sadece parmaklarını kullanarak yapanlara mı koşar, en ciddi enfeksiyon hastalıkları için kırmızı biber koklatanları mı arar, bilemiyorum. Umarım gerçekler anlaşılıp yanlışlardan bir an önce dönülür.