Makalenin başlığını 7 Nisan 2022 tarihli Herkese Bilim Teknik Dergisi’nin Özlem Yüzak tarafından kaleme alınmış “BİLİMDE SIÇRAMA YAPMANIN BİR YOLU YÖK’ten bağımsız bilim enstitüleri” başlıklı makalesi nedeniyle “Devlet Bilime Köstek Değil Destek olmalı” olarak seçtim. Özlem Yüzak’ın makalesinde dünyaca tanınmış bilim insanı Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve ekibinin Yıldız Holding desteği ile Harvard’da kurulan ve sekizinci yılını geride bırakan Harvard Sabri Ülker Bilim Merkezi’nde yaptığı üç önemli buluşa değinerek özerk araştırma merkezlerinin önemli ve gerekliliğinden bahsedilmektedir. Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ülker Türkiye’de de bağımsız bir bilim enstitüsü kurmak istediklerini ancak Yüksek Öğretim Kurumu mevzuatına göre bilimsel enstitülerin sadece üniversite bünyesinde faaliyet gösterebilmeleri nedeni ile buna izin verilmediğini ve mevzuatta düzenlemeye ihtiyaç olduğunu bildirmekte, “Merkezin 10. Yılında artık Türkiye’de bağımsız bir enstitü kurarak biz de evrensel bilime katkı sağlamayı diliyoruz” sözleri ile temennisini dile getirmektedir. Bu benzeri bilimi kısıtlayıcı yasalar ne yazık ki ülkemizde bununla sınırlı değildir. Çok güncel olması nedeniyle bu haberle başladım yazıya. Devlet ve yönetim erki tarafından çok sık rastlanır bilimi kısıtlayıcı tutumlara ülkemizde. Oysa bilimsel özerklik diye bir özgürlük alanı olmalıdır bilimin gelişebilmesi için.
Antik çağın önemli düşünürlerinden Diyojen Kinizm felsefesini benimsemiş önemli bir filozoftur. Çok zeki, hiçbir maddi değerde gözü olmayan, ancak fikirlerini özgürce dile getiren biridir Diyojen. Sinoplu zengin bir kuyumcunun oğluyken babasının kalpazanlığı sonunda aile fakirleşir ve Sinop’tan Atina’ya sürülür. Diyojen buradan Korintos’a (Korint) geçer ve ömrünün geri kalan kısmını burada geçirir. Yaşamını tüm maddi değerlerden arınmış olarak açık havada yaşamakta, düşünmekte ve düşüncelerini hiçbir kısıtlama olmaksızın dile getirmektedir. Aristoteles’in öğrencisi olan Makedonya kralı Büyük İskender felsefeye meraklı, filozoflara değer veren bir hükümdardır. Bir gün Diyojen’i ziyaret etmek için Korint’e gelir ve açık havada uzanmış güneşlenmekte olan Diyojen’e bir dileği olup olmadığını sorar. Güneşini kesen Büyük İskender’e Diyojen’in yanıtı tarihe mal olmuş ünlü aforizması “Gölge etme başka ihsan istemem” ile olur. Esasında verdiği cevabın asıl hali işaret parmağıyla güneşi göstererek, “Benden bana veremeyeceğin şeyi esirgeme” şeklindedir. Daha sonraları Büyük İskender’in bu olay üzerine “Ünlü imparator Büyük İskender olmasaydım ‘Diyojen’ olmak isterdim” dediği tarihe geçmiştir. Bu tarihi hikayeden kıssa güneş metaforu ile gücünüzün yetmeyeceği bir şeyi yapacak birileri var ise onlara engel olmayın başka bir iyiliğe gerek yok dersi çıkartılabilir. Bu dersten hareketle bilimi ve uygulayıcısı bilim insanlarını birtakım yasal kalıplar içine sıkıştırmanın gölge yapmaktan başka bir şeye yaramayacağıdır.
Devlet ve yönetim erki bilime ve bilime insanlarına köstek değil destek olmalı, yani onları bilimsel düşünce ve bilim üretme sürecinde özgür bırakmalı, ihtiyaçları ölçüsünde de yardımcı olmalı ve işlerini kolaylaştıracak düzenlemeleri yapmalıdır. Bilime yatırım yapan ve bilim insanlarını destekleyen ülkelerde yaşamın her alanında işler daha kolay yürür. Toplum daha sağlıklı, daha mutlu, daha huzurlu yaşar. Ancak unutulmamalıdır ki savaşlar ve silahlarda bilimsel gelişmenin bir ürünüdür. Hemen yanı başımızda devam etmekte olan Ukrayna-Rusya savaşında binlerce masum insanın ölümüne yol açan, şehirleri, tarihi, doğayı, hatta güzelim Karadeniz’i içindeki canlıların yaşayamayacağı hale getiren en modern silahlar, füzeler, bombalar, mayınlardır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bu yok edişlerin önlenmesi için söylemiştir “Ulusun yaşamı tehlike ile karşı karşıya kalmadıkça, savaş bir cinayettir” ünlü sözünü. Öte yandan bilimsel gelişme sayesindedir ki 2 yıla yakın bir süredir tüm dünyayı kasıp kavuran, milyonlarca insanın ölümüne yol açan COVID-19 pandemisinde 10 ay gibi kısa bir sürede koruyucu aşının geliştirilip uygulanmaya başlanması ve daha yıllarca devam edebilecek bulaşıcı bir hastalığın hızını kesmesidir. Tarihte de sıtma, trahom, verem, veba, kızamık, çocuk felci gibi birçok hastalık aşı ve koruyucu önlemler ile kontrol altına alınabilir hale gelmiştir.
Bilimsel düşünce ve gelişme ezberci değil sorgulayıcı bir eğitim sistemi ile kazanılabilir. Türk eğitim sistemini gözden geçirdiğimizde genelde öğretmen odaklı, sınavları geçmeye yönelik ezberci bir eğitim sisteminin uygulandığını görmekteyiz. Kuşkusuz istisnalar vardır ama bunlar kaideyi bozacak düzeyde değildir. Bilimde öncü ülkeler arasına girmek istiyorsak öncelikle temel eğitim politikası; öğrenciyi merkeze alan sorgulamadan bir şeyin kabul edilmemesi gerektiğini önceleyen bir sisteme everilmelidir. Bilim üreten kurumlar özerk olmalı, liyakata önem verilmeli, devlet işleyişi bilimsel göstergelere göre yürütülmelidir. Buna eğitim, ekonomi, sağlık, güvenlik, kültür, sanat dahildir. Bugünlerde ülkemiz çok zor ekonomik koşullar altındadır, toplumun önemli bir kesimi yeterli beslenme için sağlıklı gıdaya ulaşmada problem yaşamaktadır. Bu sadaka kültürü ile çözülebilecek bir sorun değildir. Yöneticilerin şapkayı önlerine koyup bilim insanlarından destek alarak yanlışı nerede yaptıklarını bulmalı ve bilimsel doğrulara göre çözümler üretmelidirler. Aristoteles’in söylediği gibi “İlim iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda sığınak ve iyi bir yol göstericidir.”
Unutulmamalıdır ki “ Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.” (İbn-i Sina)
Kaynaklar
- HBT Dergi 316. sayı – 14 Nisan 2022
- Büyük İskender ile Diyojenin karşılaşma hikâyesi ve Diyojenin …https://legionehistoria.wordpress.com › 2019/06/04 › b…4 Haz 2019
- https://www.egitimsistem.com/bilimin-onemini-anlatan-ozdeyisler-74281h.htm