Öncelikle tüm “Sağlık Ordusu”nun Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Bu yıl Tıp Bayramı’nın kutlama töreni Hacettepe Üniversitesinde düzenlendi.
Saat 10.30’da yapılması programlanan tören saat 11.00’da başlayabildi.
Saygı duruşu, Atatürk ve Doğramacı adı ön plana çıkarılarak anons edildi.
İstiklâl Marşı okundu.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı açış konuşması yaptı.
Hekim açığından söz etti.
Ancak bu hekim açığını kapatmak için Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin Türkçe ve İngilizce eğitim veren bölümlerinin kontenjanları ne kadar arttırılırsa destek alınabileceğinden söz etmedi.
Açıklar, ya kontenjan ya da fakültelerin kapasitelerini arttırmakla kapatılmaya çalışılır. Bu alternatifler mümkün değilse yeni tıp fakülteleri açılır. Bunu da yapamıyorsanız, büyük ve hantal tıp fakültelerinin altyapısını ve insan gücünü değerlendirerek ikinci bir tıp fakültesi kurarsınız.
Bu kadar alternatif gündeminizde yoksa, her 14 Mart günü “eski” bildiklerinizi tekrarlarsınız.
Sayın Dekan haklı olarak “insan kaynağı planlaması” önerisinde bulundu ve ardından da tıp fakültelerinin sayısının çok hızlı arttığını ilave etti.
Ne diyelim!
Ankara, İstanbul, Ege, Hacettepe gibi büyük üniversitelerin tıp fakültelerinin öğretim üyesi kadrolarıyla onlarca tıp fakültesi kurulabileceğini dekan ve rektörlerimiz bilmez mi!
Sayın Dekanın vurguladığı önemli bir gerçeği de işaret etmek isterim:
Lizbon Bildirgesi’ne göre yüksek öğrenim ödeneği yüzde 2 iken ülkemizde yüzde 0.8 olarak uygulanması Sayın Dekanın önemli mesajlarından biriydi.
Ülkemizin, uluslararası yayın ortalamasında 18. sırada olması ve yapılan yayınların yüzde 40’ının tıp fakültelerinden üretilmesi hekimler adına onurlu bir durum olmakla birlikte, doktora tezlerinin ne işe yaradığı ile ilgili 14 Mart tıp bayramlarında hiçbir mesaj duyamıyoruz.
Sayın Dekanın, Tam Gün Yasası’nın sadece “sağlık hizmeti üretmeyi” sağlayabileceğini vurgulaması fazla “teorik” bir söylem olmuştur.
Ankara Tabip Odası Başkanı Sayın Ersöz’ün konuşmasında ise dikkat çekici mesaj, hekimlerin antiemperyalist oluşları ile ilgili mücadeleleriydi.
Savaş, şiddet, yönetimle mücadele misyon olarak seçilmiş gibiydi.
Cumhuriyet’in kuruluşundan önce İstanbul’un işgalini protesto amacıyla ilk 14 Mart Tıp Bayramı’nın kutlanması ne kadar doğruysa, tıp bayramlarını yeni kuşaklara “protesto” gerekçesi olarak sunmak da o kadar yanlıştır.
Her atılımı protesto etmek, hekime yakışmaz.
Hekim Evrensel İnsan Hakları’na göre insana yaklaşır. Hekim, dünyada 7 milyara yaklaşan insan nüfusuna sadece insan olduğu için hizmet sunar.
Dünya görüşüne göre davranış göstermez.
Öğrenciler de konuştu tıp bayramında.
Çok doğru şeyler söylediler:
“Bilmediğimiz bir ortama girmişiz.”
“Zorunlu hizmetle karşılaşmışız.”
“Zorunlu hizmet yok, diploma yok.”
“Hekim 120 saat çalışıyor.”
“Hekim sayısı artırılmalıdır.”
Yanlış şeyler de söylediler:
“Stajlarda bize ayak işi veriyorlar.”
“Benim ağabeyim Doğu’da’ hekim.”
“Bu meslek diğer mesleklerden farklıdır.”
Ve son konuşmayı Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili Mehmet Ali Şahin yaptı:
Halkın yüzde 66’sının sağlık hizmetlerinden memnun olduğunu,
19 Mart 1919’da ilk kutlanan tıp bayramının önemli olduğunu,
Çanakkale Harbi’nde tıp öğrencilerinin şehit olduğunu, sonra 15 hekimin Meclise girdiğini,
1923’te 554 hekim varken, bugün sayının 100 binin üzerine çıktığını,
Birinci derece kurumların 10 binin üzerine çıktığını,
Evrensel sağlık standartlarına yükselme süreci yaşandığını, özellikle vurgulayan bir konuşma izledik.
Sayın Şahin, tıp fakültelerinin sayısının kendi notlarında 71 olduğunu söyledikten sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi yöneticilerine dönerek “Doğru mu?” diye sorduğunda aldığı cevap anlamlıydı:
“Yarın birkaç tane açılmazsa…”
Toplantının yarım saat gecikmesini sağlayan yöneticilerin bu cevabının yorumunu okuyuculara bırakıyoruz.