Son zamanlarda ekranlara yansıyan işkence benzeri görüntüler; şiddetin artık, bakım ve tedavi amacıyla bazı kurumlara emanet edilmiş olan güçsüz ve savunmasız insanlara da yöneltildiğini gözler önüne sermiştir. Görüntülerden ilkinde, bir çocuk yuvasında, küçük çocuklara onların hiç hak etmedikleri biçimde sözel ve fiili şiddet gösterildiği; ikincisinde, yaşlı hastalara, insana hiçbir koşulda yakışmayacak davranışlarda bulunulduğu; en sonuncusunda ise, Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde, hastaların akıl almaz travmalara maruz bırakıldığı ekranlara yansımıştı.
Suçlulara dahi işkence yapılmasını yasaklayan yasalara karşın, çocuk yuvaları, yaşlı bakım evleri, ruh sağlığı ve hastalıkları hastaneleri gibi kurumlarda şiddet uygulandığını ve buna yöneticilerin göz yumduğunu görmek gerçekten çok ürkütücüdür. Ayrıca, bu tür olaylar karşısında toplumun tepki göstermemiş olması da çok düşündürücüdür. Toplumun bu tepkisizliği, her kesimde ve hemen hemen her yerde rastlanan benzeri olaylara tanık olan insanların, artık şiddete karşı iyice duyarsızlaştığını ve bunları olağan kabul ettiklerini akla getirmektedir. Her ne olursa olsun, şiddeti uygulamak ya da uygulanmasına seyirci kalmak insanca bir davranış değildir. Çünkü, insanı diğer canlı varlıklardan üstün kılan özelliklerin başında, düşünme; iletişim kurabilme; söylediklerinin ve yaptıklarının sorumluluğunu taşıma, muhasebesini yapma, yanlış olanlarını telafi etme ve düzeltme; gibi yetenekler de vardır. Ancak, olaylardan anlaşılan o ki, bu üç kurumda, savunmasız insanlara acımasızca şiddet uygulayan elemanlar, anılan özelliklerden yoksundurlar ve kendi davranışlarını kontrol etmekten acizdirler. Kendilerinin de tedavi edilme gereksinimi olan bu kimselerin, ilk başta işe alınmamaları, olumsuz davranışları görülenlerin işine hemen son verilmesi gerekirken, bunların denetimden uzak tutuldukları ve kendi görev kapsamına girmeyen uygulamaları yapmalarına ve hastalara her türlü zararı verecek biçimde, istedikleri gibi davranmalarına izin verildiği ekrana yansıyan görüntülerle kanıtlamıştır.
Görüntüleri izleyenlerin ilk tepkileri doğal olarak bu tutum ve davranışları sergileyenlere karşı öfke biçiminde ortaya çıkmaktadır. Ancak, olanlarda asıl sorumluların kurum yöneticileri olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ayrıca, söz konusu kurumlarda barındırılan çocuk, yaşlı ve hastaların bakım ve tedavisinden sorumlu diğer görevlilerin de olaylara seyirci kalmakla suça katıldıkları da dikkate alınmalıdır. Çünkü, başta yöneticiler, hekim ve hemşireler olmak üzere tüm çalışanlar, aileleri tarafından bu gibi kurumlara teslim edilmiş olan bireylerin, bakım ve tedavilerinin eksiksiz ve kusursuz yapılması, güvenliği ve kendilerine zarar verilmemesi için gereken önlemlerin alınması ile yükümlüdürler. Ayrıca, zarar verici girişimlerde bulunulması durumunda, hastane yönetiminin hemen bilgilendirilmesi sorumluluğunu taşırlar. Olaylar gündeme geldiğinde, personel sıkıntısının ve çalışanlara yeterli ücret verilmemesinin bu tür davranışlara neden olduğunu söyleyerek, kendilerini savunanlar ve ileriye sürülen nedenleri haklı bularak onları destekleyenler de olmuştur.
Kuşkusuz personel sayısının hasta sayısı ile orantılı olması ve çalışanlara, her türlü gereksinimlerini karşılayabilecekleri ölçüde maaş ödenmesi beklentiler arasındadır. Çünkü gereksinimleri iyi karşılanan insan, daha yüksek değerlere ulaşabilir ve hizmet verdiği bireylere bunu yansıtır.
Personel sayısının yeterli olması ise, çalışanların işlerini iyi planlamasını, eksiksiz ve kusursuz yapmasını, stressiz çalışmasını, kararlarını soğukkanlılıkla almasını sağlar. Sonuç olarak bunlar, verilen hizmetin kalitesini yükseltirken, hizmet verilen bireylere, doğal hakları olan saygı gösterilerek ve değer verilerek yaklaşılmasına katkıda bulunurlar. Ancak, tüm bu gerçeklere karşın; personelin sayısal yetersizliği ve çalışanlara yeterli ödemede bulunulmaması, çocuk, yaşlı ve hastalara sözel ya da fiili şiddet gösterilmesinde haklı nedenler olarak ileriye sürülemez.
Hastanelerde olduğu gibi, çocuk yuvaları ve yaşlılara bakım verilen kurumlarda da, hizmetlerin eksiksiz ve kusursuz yürütülmesinden ve hizmet verilenlerin güvenliğinden kurumların yöneticileri birinci derecede sorumludurlar. Bu bağlamda yöneticiler, kurumun amacının gerçekleştirilmesinde gereksinilen insan gücünün türüne, nicelik ve niteliğine karar verilmesi; belirlenen kriterlere uygun elemanların seçimi; kuruma ve çalışacağı birime alıştırılması; hizmet içi eğitiminin sürekli bir biçimde verilmesi; verilen hizmetlerin sürekli olarak denetlenmesi ve eksiklerinin tamamlanması; çalışanların rutin olarak değerlendirilmesi; gibi işlevlerin düzgün bir biçimde yerine getirilmesi ile yükümlüdürler. Yöneticiler aynı zamanda, çalışanların mesleki görev, yetki ve sorumluluk sınırları dışına çıkmamalarını sağlamak, en önemlisi de, hizmetin verildiği bireylere kasıtlı ya da kasıtsız olarak gelen her türlü zarar ve ziyanda, yasalar önünde hesap vermek durumundadırlar. Ancak hiyerarşik yapıda sorumluluklar kademeli olarak alt kadrolara paylaştırılmakta ve hesap verme sorumluluğu ise, aşağıdan yukarıya kademeli olarak geçmektedir. Bu nedenle yöneticiler, aynı zamanda alt kadroda çalışanlara hesap sorma sorumluluğunu da taşırlar.
Ekrana yansıyan görüntüler, adı geçen kurumlarda, yukarıda anılanlara uyulmadığını göstermektedir. Buna bağlı olarak da bireylerin kurumlara yatırılmasının amacı olan bakım ve tedavi hizmetleri yerine getirilmediği gibi, kendilerine karşı yapılanlarla, onların örselenmesine ve ekstra travma yaşamalarına neden olunmuştur.
Basına yansıyan duyumlardan, olaylarla ilgili olarak, bazı yöneticilerin görevlerinden alındığı ve şiddet uygulayan personele ceza verildiği öğrenilmiştir. Ancak bu tür uygulamalar, benzeri anılan kurumlardaki kemikleşmiş davranış biçimlerinin düzeltilmesinde etkili ve yeterli önlemler değildir. Diğer bir deyişle, buralarda aynı olayların tekrar yaşanması riski yüksektir. Bu yüzden, tüm çalışanların davranışlarının, o kurumlarda varoluş nedenleri doğrultusunda gözden geçirilmesi, istenilmeyen davranışlarının yerine, hizmet verdikleri bireylere empati yapmalarını sağlayıcı davranışların konulması gerekmektedir. Bu konuda etkili bir eğitim-öğretim yöntemi olan rol oynama yönteminden yararlanılabileceği düşünülmektedir. En önemlisi de ayna üzüntülerin tekrarlanmaması ve diğer kurumlar da yaşanmaması için, çağdaş yönetim yaklaşımının benimsenmesi ve işler duruma getirilmesi zorunludur.