Ebeveynlikle genel anlamda çocuğa bakım veren kişi kastedilir. Ebeveynlik rolleri geçmişten günümüze değişiklik göstererek gelse de ortak olan nokta çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak, gelişimini desteklemek ve onları yetişkinliğe hazırlamaktır.
Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme yaşam tarzlarımızı değiştirdiği gibi ebeveynlik rolleri üzerinde de etkili olmuştur. Ebeveynler her dönem çocuklarının gelişimlerini desteklemeye çalışmış ve onları mevcut risklerden korumaya yönelmişlerdir. Günümüzde ise bu gerçek hayatın yanı sıra çevrim içi ortamlarda da bir gereklilik haline gelmiştir.
Çocuklar artık teknolojinin içine doğduklarından “dijital yerli” olarak adlandırılıyorlar. Ancak genel olarak ebeveynler hala teknolojiyle sonradan tanışan nesil olarak “dijital göçmen”ler. Aradaki bu fark ebeveynlerin çocuklarını anlamak ve tanımak için sonradan da olsa teknolojiyi öğrenmelerini gerektiriyor. Ebeveynlerin “dijital okuryazar” olmaları dijital ebeveynlik süreci açısından önemli bir adım. Dijital okuryazarlık aynı zamanda dijital vatandaşlığın da bir ögesidir. Dijital okuryazarlık telefon, bilgisayar, tablet gibi araçlar yoluyla bilgiyi bulmayı, anlamayı, analiz etmeyi, üretmeyi ve paylaşabilmeyi gerektirir. Bunların yanı sıra dijital okuryazar olan birey topluluklar ve sosyal medya ile etkileşim, eleştirel düşünme gibi becerilere de sahip olmalıdır. Bu yönleriyle dijital okuryazarlık bir eğitim süreci olarak düşünülebilir ve ebeveynlerin bu eğitim sürecine dahil olmaları sağlanabilir.
Dijital ebeveynlik geleneksel ebeveynlikten farklı olarak çocuğu sanal ortamlarda da korumayı ve desteklemeyi içerir. Bunun için ebeveynlerin dijital ortam ve içeriklere yönelik farkındalıklarının artması şart.
Çocuklar kültürden bağımsız olarak çevrim içi ortamları daha çok eğlence amaçlı kullanıyorlar. Çocukların bu amaçla en fazla kullandıkları içerikler dijital oyunlar. Dijital oyunlar içerisinde ise en fazla savaş ve macera oyunlarını oynuyorlar. Bu tür içeriklere tüketim odaklı içerikler diyoruz. Yani çocuğun pasif ve edilgen olduğu, genelde ortaya bir ürünün çıkmadığı durumlar. Bir de üretim odaklı içerikler var ki bizim çocukların tüketmelerini tavsiye ettiklerimiz bu tür içerikler. Üretim odaklı içeriklerin yelpazesi geniş. Robotik, kodlama, animasyon yapımı bu tür içeriklere giriyor. Çocuk burada aktif ve üretken. Dolayısıyla teknolojinin negatif taraflarının yanı sıra pozitif tarafları da mevcut. Burada ebeveynlere düşen teknolojinin artı ve eksi yönlerini iyi tahlil edebilmek.
Teknolojinin bu kadar hayatımızın bir parçası olduğu bu dönemde çocukları bu araç ve gelişmelerden tamamen men etmek ya da bunları yasaklamak makul görünmüyor, ancak sınır koymak önemli. Teknoloji kullanımındaki sınırlar yaş küçüldükçe artmalı. Bebeklik döneminde hiçbir teknolojik aracın ya da ekranın gerçek etkileşimin yerini tutmaması nedeniyle ekran kullanımı önerilmiyor. Gerçek etkileşime göre ekranın bebeklerin gelişimi ve öğrenmesi üzerindeki sınırlılığı ise “video açığı/video zarar etkisi” olarak nitelendiriliyor. Okul öncesi dönemde ekran süresinin bir saatle, ilkokul döneminde iki saatle ve ergenlik döneminde ise üç saatle sınırlandırılması gerekiyor. Çocukların teknoloji kullanımları sırasında ise yaşlarına uygun içeriklerle karşılaşması önemli. Bu noktada ebeveyn denetimi şart. Ebeveynler bunun için bazı uygulamaları kullanabilecekleri gibi içerikleri inceleyerek ya da çocuklarıyla birlikte değerlendirerek de bunu yapabilirler.
Ebeveynlerin içerikler konusunda denetim yapması içeriklerin barındırdığı riskler açısından gerekli. Bu riskler içerikten kaynaklı, ticari, iletişim kaynaklı ve cinsellik olarak sınıflandırılabilir. İçerikten kaynaklı risklerde çocuklar şiddet içerikli ya da yönlendirici içeriklere maruz kalabilecekleri gibi bunları üreten kişiler de olabilirler. Ticari kaynaklı risklerde çocuklar pazarlama süreçlerine dahil olabilir, dolandırılabilir, kişisel bilgileri çalınabilir ya da kumar oynayabilir veya telif haklarını ihlal edebilirler. İletişim kaynaklı risklerde çocuk kişisel bilgilerini paylaşabilir, zorbalığa uğrayabilir ya da zorba olabilir. Cinsellik kaynaklı risklerde ise uygunsuz içeriğe maruz kalabilir, cinsel tacize uğrayabilir ya da uygunsuz içerik oluşturabilir. Ayrıca aşırı kullanım beraberinde oyun bağımlılığı, teknoloji bağımlılığı gibi durumlar yaratabilir. Görüldüğü gibi çevrim içi ortamlardaki riskler çok çeşitli. Ebeveynler olarak bu süreçleri yönetmenin ve çocukları çevrim içi ortamlarda korumanın kolay bir iş olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Ebeveynlerin risklerin farkında olmaları önlem almanın ilk basamağı olarak düşünülebilir.
Buraya kadar toparlamak gerekirse ebeveynler çocuklarının teknolojiyi kullanımlarını yaş grubuna göre sınırlandıracak, üretim odaklı teknoloji kullanımını teşvik edecek, çevrim içi risklerin farkında olarak çocuğun tükettiği içerikleri denetleyecek.
Aslında çocukların teknolojiyle ilişkilenişleri aile içi dinamiklerle oldukça ilgili. İnsan olarak kendimizi ifade etme, kabul ve değer görme ve onay alma gibi ihtiyaçlarımız var. Eğer çocukların bu ihtiyaçları aile ortamında karşılanamazsa çocukların bu ihtiyaçlarını dijital ortamda giderme olasılıkları artıyor. Örneğin evde takdir edilmeyen, değer görmeyen şartlı sevilen çocuk yaşadığı bu eksikliği oyunda kazandığı ödüllerle, atladığı seviyelerle gidermeye çalışıyor. Bu konuda yapılan araştırmalar da siber zorba olan çocukların aslında evde değer ve kabul görmeyen çocuklar olduklarını gösteriyor. Aile içi ilişkilerin kalitesi arttıkça çocukların dijital ortamlardaki risklerden olumsuz etkilenmesi azalıyor. Burada yaş önemli bir faktör, yaş küçüldükçe risk artıyor. Evde teknolojisiz alanlar (yemek zamanı vb.) ve bölgeler oluşturulması (çocuğun odasında hiçbir teknolojik aracın bulunmaması) önemli.
Çocukların teknolojiyi problemli kullanması durumunda bazı sorunların ortaya çıkması muhtemel. Bunlar uyku bozukluğu, fiziksel rahatsızlık, akademik başarıda düşüş, psikolojik sorunlar, yeme bozukluğu ya da sosyal ilişkilerdeki sorunlar olarak görülebilir. Burada anahtar nokta insan gelişiminin doğasına uygun bir yaşam tarzı benimsemek. Çocuklar açısından bu çokça oyun (özellikle açık havada), hareket ve sosyalleşme demek. Bu anlamda ebeveynlerin çocuklarının yaşamında gerçek yaşam ve dijital yaşam dengesi oluşturması gerekiyor. Ebeveynlerin çocuğunu iyi tanıması, ilgi alanlarını tespit edip ilgili spora ya da sanata yönlendirmesini kolaylaştırır.
Ebeveynlerin “Ben nasıl bir teknoloji kullanıcısıyım?” sorusunu kendilerine yöneltip teknoloji kullanımı konusunda nasıl bir rol model olduklarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Dijital ebeveynlikte önemli bir kavram, “arabulucu ebeveynlik”. Arabulucu ebeveynlikte kısıtlayıcı arabulucu olunabileceği gibi aktif arabulucu da olunabilir. Burada yaş önemli bir parametre. Kısıtlayıcı arabuluculuk yasaklamayı ve sınır koymayı, aktif arabuluculuk ise siber zorbalık, cinsel içerikli mesajlaşma ve çevrimiçi dolandırıcılık gibi konuları çocuklarla tartışmayı gerektiriyor. Okul öncesi dönemde kısıtlayıcı arabuluculuk baskın olabilir ancak ilerleyen dönemlerde bu ebeveynlik tarzı çocuk üzerinde pek etkili olmaz. İlkokul döneminden sonra aktif arabuluculuğun daha baskın olması gerekir ki çocuk özdenetimi sağlayabilsin ve süreç ebeveyn çocuk arasında çatışma nedeni olmasın. Bunun için ebeveynin çocuğu ile sohbet edebilmesi, çocuğun duygu ve düşüncelerini ebeveynine rahatlıkla anlatabiliyor olması gerekiyor.
Dijital ebeveynlik bilgi, farkındalık ve emek isteyen bir süreç. Ebeveynlerin bu donanıma sahip olmaları için bu konuda eğitimler düzenlenmesi gerekiyor. Hatta bu eğitimin birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında ele alınması daha fazla aileye ulaşılabilmesi açısından iyi bir uygulama olabilir. Bunun yanı sıra okullarda bu konuda ebeveyn eğitimleri düzenlenebilir. Çünkü nihai olarak problemli teknoloji kullanımı bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilebilir. Gelecek yıllar için teknolojik gelişmelerdeki hızı kestirmek zor görünüyor, ancak bireyler olarak bu konudaki en güçlü silahımız eleştirel düşünme ve dijital okuryazarlık becerileri olabilir.