وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
Allah (cc) onların çoğu şirk koşmadan iman etmezler buyurmuştur. Bu ayet hepimiz için dehşet verici bir ayet olsa gerektir. Bugün şirk ve müşrik tabirlerini sakız gibi çiğneriz. Hiç birimiz kendimizin müşrik olabileceğine inanmayız. Hani var ya Hz. Ömer bende mi münafığım dediği gibi. Sahabeler, müşriklik ve münafıklıktan çok korkarlardı. Bugün bizler, çoğu kez şirk koştuğumuzun bilincinde bile değiliz. Oysa Mekke’deki müşrik Arapların uygulamalarının hemen hepsini bugün pratik hayatımızda görmekteyiz. Bizler nedense şirk kelimesini kendimize hiç yakıştırmayız. Bilerek veya bilmeyerek şirke düşebileceğimizi hiç düşünmeyiz.
Öte yandan Allah (cc) her günahı bağışlayacağını, ancak kendisine şirk koşanları bağışlamayacağını beyan buyurmuştur. Bu dehşet verici adeta bir ültimatomdur. Müşrik Arapların da Allah’a iman ettiklerini, oruç dâhil tuttuklarını da biliyoruz. Müşrik Arapların mallarını ve mülklerini Allah’tan çok sevdiklerini de biliyoruz. Müşrik Araplar Allah’ın yerine başka canlı veya cansız putlar koyduklarını da biliyoruz. Ancak bunlara neden müşrik denilmesinin gerekçesini DE iyi anlamalıyız. Mekke’deki müşrik Araplardan farkımızın ne olduğunu iyi görmeliyiz. Bu bağlamda müşriklik kelimesinin üzerinde durmamız gerekmektedir.