Dil ve konuşma, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini sağlayan etkenlerin en başında gelir. Karşınızdakinin dilini biliyor ve anlıyorsanız kolayca iletişim kurarsınız. Bilmiyorsanız el kol işaretleriyle tarzanca meramınızı anlatmaya çalışır, ya da susup karşınızdakinin bir şeyler yapmasını beklersiniz. Osmanlı döneminde kullanılan sözcüklerin bir kısmı, Farsça ve Arapçadan geliyordu. 1800’lü yıllardan itibaren Fransızca da dilimize girmeye başladı. Günümüzde, o eski Arapça ve Farsça sözcüklerin pek çoğunu kullanmıyoruz. Dil de aslında canlılar gibidir. Gelişir büyür ve giderek yaşlanır. Eskiden kullanılan bazı sözcükler, deyimler farkında olmadan kullanılmaz olur, giderek yenileriyle değiştirilir.
Bunu iki örnekle açıklayayım. Birincisi, kırklı-ellili yıllarda ülkemizde basılan bir kitabı çocuklarım ve torunlarım okuyup anlayamıyorlar. Hendese, müselles, üstüvane ve ehramı, bugün hangimiz bilip kullanıyor? Kitapların yeni baskılarını çıkaran yayınevleri, (edebi bir görev) dilini de yenileyerek, kitapları kolay okunur hale getiriyorlar.
İkinci olarak, eskiden, nazırlar, paşalar, din adamları, ulema ve diğer devlet görevlileri, ağdalı ve halkın anlayamadığı sözcüklerle dolu cümleler kurarlarmış. Türkçe konuşmak daha çok Anadolu’da yaşamakta olan köylülere aitmiş! Yurt dışında, kırk elli yıl çok uzun bir süre yaşayıp kalmış ve bu süre içinde ülkemize çok az gelip gitmiş biriyle karşılaştığınızda, onun ne kadar eski bir dille konuştuğunu görürsünüz. ‘İstirham ederim’, ‘zatı aliniz’ ya da ‘belhüdar ol’ diyen biri kaldıysa büyük olasılıkla ya çok yaşlı ya da dilde çok gerilerde kalmış biridir.
İyi de dilimize giren yabancı sözcükleri nasıl ayıklayacağız. O da dil bilimcilerin işi olsa gerek. Her yeni terimin Türkçesini bulup üretmek işi onlara düşüyor. Öyle ya da böyle, her gün dilimize özellikle İngilizceden yabancı sözcükler giriyor. Bunların pek çoğu, yenilik ve bilimsel icatlardan türetilen sözcükler.
Oldum olası ithalatı ve taklit etmeyi pek severiz. Bu yüzden, sözcükleri orijinalinden direk olarak alıvermek ve dilimize monte etmek, kolayımıza gidiyor. En basitinden bir tamirhaneye gittiğinizde, bunu hemen anlarsınız. Motor, diferansiyel, şanzıman, eşanjör, egzoz, tornavida, daha sayayım mı, ceket, pantolon ve eşofman, şort hepsi de dilimize yerleşmiş yabancı sözcükler. Ezan okuyan müezzin, elektriğe takılı cihazın düğmesini açıp, mikrofona okuyor ve onun sesi hoparlörden duyuluyor. Elektrik, mikrofon, amfi, hoparlör hepsi de yabancı dilden geliyor.
Kesin kuraldır, bilim dilini, daima yenilikleri bulup icat edenler oluştururlar. Uzay araştırmalarında, on binlerce yeni sözcük geliştirildiği söylenir. Herhangi bir konuda araştırma yaptığınızda, örneğin o konuda otuz makale çıkmış olsun. Bunun en az yirmisinin Amerikalı ve İngilizler tarafından yayınlandığını görüyoruz. Kalanlar, Alman, Fransız, Japon, Çin, Kore ve diğerleri olup, onlar da makalelerini İngilizce olarak yayınlıyorlar.
Türkiye Klinikleri Yayınevi olarak, 1991 den beri yayınlamakta olduğumuz, ve editörlüğünü üstlendiğim, ‘Türkiye Klinikleri Obsterik ve Jinekoloji’ dergisi, bir süredir ‘Journal of Clinical Obstetrics & Gynecology’ adıyla ve İngilizce olarak yayınlanmaya başladı. Bu sayede dergimiz, uluslararası bir dergi haline gelerek, çok daha fazla meslektaşımız tarafından, okunur ve takip edilir hale geldi.
Bazıları, okullarda Arapça da okutulsun diye önerilerde de bulunuyorlar. İyi de Arapça, uluslararası bilim dillerinden biri değil ki. Öğrendiğin Arapça sadece, Osmanlıdan kalma mezar taşlarını okumana yarayacak hepsi o kadar.
Kimler Osmanlıca, eski Türkçe ve Arapçayı öğrenmeli derseniz, ilahiyatçı ve din adamları, arkeolog ve tarihçiler derim. Osmanlı arşivlerini, eski din kitaplarını, yazışmaları ve tapu kayıtlarını okumak için onlara da gereksinimimiz var.
Anlamını bilmeden, Arapça kuran okumak yerine, Türkçesini anlayarak okumak, bana çok daha mantıklı geliyor. Ben, Elmalılı Hamdi Yazır’dan sonra, daha çok R. İhsan Eliaçık, Yaşar Nuri Öztürk ve son olarak hocamız Gazi Özdemir’in kuran tefsirlerinden oldukça yararlanıyorum.
Günlük konuşmalarımızda, kullandığımız ortalama sözcük sayısı bir iki bini geçmez. Köylerde bu sayı beş yüzlere kadar düşer. Bunun için Atatürk, cumhuriyetimiz kurulur kurulmaz, dilimiz ve tarihimizi daha iyi öğrenmemiz için, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu kurdurmuş, dil bilimciler ve tarihçilerin o kurumlarda çalışarak, araştırmalarına öncülük etmiştir.
Uzun vadeli bir proje olarak, Asya’daki Türki cumhuriyetler ve Afrika ülkelerinde kurulan, Amerikan projesi Feto okullarında, istiklal marşımız ile göstermelik Türkçe dışında öğrencilere, dil olarak İngilizce ve Amerika’nın kültürü öğretiliyor. O ülkelerin en zeki çocuklarının, ileride Amerika’ya alınarak, orada üretip hizmet vermeleri hedefleniyor. Dil işte bu kadar önemli. Yüzyıllar öncesinde Konfüçyüs, ‘’Bir ülkeyi yıkmak istiyorsunuz önce dilini tahrip edin” demiştir Dilimizi geliştirmek istiyorsak, tek yapacağımız, bilim yolunda çalışarak, ileri gitmektir.
Yazımı, Atamızın veciz sözleriyle bitireyim :
‘Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlâkının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. Dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkumdur.’ “Türk” demek “dil” demektir. Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim; diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” Mustafa Kemal Atatürk 17 Şubat 1931
9 yorum
Bence her türkiye vatandaşı güzel bir türkçe yanında güzel bir ingilizce bilmesi gerekir. Bundan başka
Frasisça arapça mi farsçe mi öğrenmek isterse
İyi olur. Ben fransada ve almanyada tıp kongrelerinde ingilizce kullandıktan sonra ingilizçe önemli bir dil olduğunu ve bizim öğrencileimiz ve doktarlarımız tarafından iyi öğrenmeli. Kendi tarihimizi iyi incelemek için arapça ve veya farsça öğrenmekte fayda görmekteyim. Teşekkürler
Yazıldığı gibi okunsn ve okunduğu gibi yazılan güzel türkçemizden daha kolay ve daha güzel başka bir dil yoktur.Türkçeye sahip çıkmak her Türk evladının birinci vazifesidir.Bu güzel yazı için Haldun hocamıza teşekkür ediyorum
Türklügümuzle Gurur duymalı ve gururla haykırmalıyız.
Haldun hocam ve selam sevgive saygılar .Yazı ghüzel dilcişer kitap gibi Türk diline yerleşmiş keşimeleri Türkçeleştirmeye çalışıyorlsr halbuki bir çok yabancı dilden kelimeler hertarafı doldurdu bunların karşışıklarıiçin mesela tornavida Nın tütrkçesi ne olabilir? Çokça yazıldı dükkanlar ticarethaneler asılsn yabancı sözcüklerle de ilgili bir yazı yazsanız. Selamlar
Hocam çok güzel olmuş tebrikler
MÜSTEMLEKE MİYİZ?
Gel de rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nu rahmetle anma.
Sömürge her millet, kendisine dayatılarak (bir nevi zorla) öğretilen dili “dünya dili” zanneder diyordu.
Nitekim Amerikan sömürgesi bizler, İngilizceyi (Rahmetli “Tarzan’ca” derdi.) dünya dili zannediyoruz.
Cezayir’e gidin onların dünya dili Fransızca. Özbekistan’a gidin onların dünya dili Rusça
https://www.youtube.com/watch?v=8vCYgUOQDl8
https://www.youtube.com/watch?v=lNnI_yGEpfQ
Makalenizden alıntıladığım bu cümlede de bilgi yanlışı var. ” Öğrendiğin Arapça sadece, Osmanlıdan kalma mezar taşlarını okumana yarayacak hepsi o kadar.”
Arapça öğrenerek Osmanlı’dan kalma mezar taşlarını okuyamayız. Çünkü, mezar taşları “TÜRKÇE” yazılmış. Kaligrafisinde ‘Arap Harfleri’ kullanılmış. Anlatabildim mi?
Bu makaleyi okuyanlar, Nihat Sami Banarlı’nın ‘Türkçe’nin Sırları” adlı eseri de okumalılar. Bu yazıda muallakta kalan birçok sorunun cevabı o kitapta ele alınmış.
https://www.turkedebiyati.org/kitap_ozetleri/turkcenin-sirlari.html
Bilim dili ingilizce değil, MATEMATİK’tir.
Sonuç: Bilim dili, matematik dili, imparatorluk dili güzel Türkçe’mize sahip çıkalım.
https://www.youtube.com/watch?v=W3ltObW3eAE
AYIKLAMAK ZORUNDA MIYIZ?
“İyi de dilimize giren yabancı sözcükleri nasıl ayıklayacağız. ”
Ayıklamayacağız.
Dilimize giren o kelime artık “fethedilmiştir.
Musikisi değişmiş, başka bir mimari ile kullanılır olmuştur.
Nihat Sami Banarlı üstadımız böyle söylüyor.
Nihat Sami Banarlı’nın Türkçenin sırları adlı eserinin pdf formatlı formunu buldum.
Meraklısı için ve yazdıklarımı test etmek isteyenler için adresini veriyorum.
http://esgici.net/021_016/turkcenin%20sirlari%20Nihad%20Sami%20Banarli.pdf
Yorumunuz için teşekkürler, Yazı da, arapça olarak bahsedilen, latin alfabesi öncesi Osmanlı döneminde kullanılan arap harflerinin kullanılmasıdır.
“Kimler Osmanlıca, eski Türkçe ve Arapçayı öğrenmeli derseniz, ilahiyatçı ve din adamları, arkeolog ve tarihçiler derim. Osmanlı arşivlerini, eski din kitaplarını, yazışmaları ve tapu kayıtlarını okumak için onlara da gereksinimimiz var.”
Analize muhtaç bir önerme.
Arap harfleri kullanılarak, Türkçe bilim yapılmadığını, Türkçe makaleler yazılmadığını ima eden bir önerme.
Prof. Dr. Fuat Sezgin bu önermenin yanlış olduğunu, 7. asırdan 17. asıra kadar topladığı bilimsel makalelerin sadece başlıklarını 13 cilde sığdırabildiğini söyleyerek ispatlayan kişi. Arap harfleri ile yazılmış ancak makalenin dili Türkçe olan yüzlerce makaleyi, kitabı kataloguna almış.
Ve Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ifadesine göre “batı medeniyetini”, İslam Medeniyetinin yazdığı bir çok kitabı intihal etmiştir. Eserin asıl sahibinin ismini dahi anmamıştır. Kendine mal etmiştir.
https://www.ilimvemedeniyet.com/prof-dr-fuat-sezgin-kimdir-hayati-ve-eserleri.html#:~:text=FUAT%20SEZGİN%27İN%20YAYINLARI&text=Cilt%201%2C%20Leiden%201967%3A%20Kur,yaklaşık%20430%2F1038%20yılına%20kadar)
Mesela; Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye adlı kitap.
Kitabın en önemli özelliği, tıp tarihinde ilk defa cerrahî müdahaleleri gösteren minyatür tekniğinde yapılmış çeşitli resimler içermesi ve sade bir Türkçe ile kaleme alınmış olmasıdır. Bu sebeple hakkında tıp tarihi, Türk dili ve resim sanatı açısından pek çok çalışma yapılmıştır. Eserin tıpkıbasımı ve transkripsiyonu İlter Uzel tarafından geniş açıklama ve notlarla birlikte iki cilt halinde yayımlanmıştır (Ankara 1992). (Ancak Arap harfleri kullanılarak yazılmış. Linke girerseniz kitabı görebilirsiniz.)
https://islamansiklopedisi.org.tr/sabuncuoglu-serefeddin
Prof. Dr. Haldun Güner hocam, Osmanlıca öğrenerek “Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye” adlı cerrahi kitabını orijinalinden Türkçe olarak okuyabilir. Sadece “din kitapları”nı değil.
Saygılarımla.