Bilim: Evrenin, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp birtakım deney ve yöntemler kullanarak ve gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgi.
Yöntemle elde edilen ve uygulamayla doğrulanan, her zaman ve her yerde geçerlik ve kesinlik nitelikleri taşıyan yöntemli ve dizgesel bilgi(1,2).
Diğer bir tanımla: Bilim, doğanın ve evrenin incelenmesidir. Nedensellik, merak ve amaç besleyen fizik, astronomi; deney, gözlem, düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik disiplinler bütünüdür.
Bilimin diğer tüm disiplinlerden en farklı karakteristiği, savunmalarını somut kanıtlarla temellendirmesidir. Ve bu da bilimi en güvenilir bir disiplin olarak günümüze kadar birçok alt dala bölmüş, insanların daha iyi yaşam koşullarına kavuşmasına, bilinmeyen olguları bulmamıza ve yeni şeyler öğrenmemize önayak olmuştur(1.2.3).
Din nedir?
Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum.
İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, Tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu.
Din, genellikle doğaüstü, transandantal, ve ruhsal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.
Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır.
Dinler tarihine bakıldığında farklı kültür, topluluk ve bireylerde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu, dinlerin mensupları tarafından her çağda coğrafya ve kültür değerlerine göre yeniden tasarlandığı görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla “yol, hüküm, mükafat” gibi anlamlara sahiptir(3.4).
Din bilimlerinin farklı alanlarında uzman olan pek çok din aliminin kendine özgü bir din tanımı vardır. Şimdiye kadar yapılan din tanımları normal bir kitap hacmini dolduracak kadar çoktur. Ancak bu din alimleri ve sosyologlar dini kendi alanları açısından tanımlamışlardır. Örneğin konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Émile Durkheim, “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” demiştir. Durkheim bu tanımında, dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu esas almıştır. “Din; dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzudur.” diyen Ludwig Andreas Feuerbach ise din psikolojisi açısından bir tanım yapmıştır. Buna benzer birçok tanımı sıralamak mümkündür. Ancak bu iki örnek din bilimcilerinin din tanımlarının birbirinden ne kadar farklı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır(3.4.5).
Din ve bilim ile ilgili bu tanımlamalardan sonra bizim ve coğrafyamızın bu ilişkiyi nasıl düzenlediği veya nasıl düzenlemesi gerektiği üzerinde düşünmemiz gerekir.
Görülen tablo hiç iç açıcı değil. Hala bilim insanlarını kâfir, din düşmanı gibi gösteren odaklar, anlayışlar mevcuttur. Bu anlayışın yaşamdaki yeniliklere karşı olduğunu söylemekte fayda var.
Doğduğum köyün imamı 1980’lere kadar dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyor, yağışların ilahi bir şey olduğunu, buharlaşan yeryüzü sularının atmosferdeki ısı durumuna göre yağışa döndüğüne inanmıyordu. Kendisine deneysel olarak bunu ispatlayana kadar. Yatılı okulda okudum. Dolayısı ile yazları köyde bulunuyordum. ‘’Muazzam bir köy. Silvan- Batman nehrinin kenarında Malabadi köprüsüne yakın mesafede Mezoptamya’nın tüm renklerini taşıyan bir coğrafya. Onlarca kuş ve diğer kara ve su canlı türlerinin yaşadığı bir habitat’’. Tarımsal ilaçlama nedeni ile binlerce tür yok olmadan önce. Bir yaz gününde, Ağustos ayında 50⁰ C dereceyi geçen bir sıcaklık. İmamımıza dedim ki suyun buharlaştığını size göstereceğim. Hem de sadece bir kap su ile. İkindi namazına varmadan kaba koyduğum su buharlaşmıştı.
Batı uygarlığı ve Hıristiyan inancına sahip toplumlar Orta Çağda korkunç şeyler yaşamışlar. Din ve bilim arasındaki çatışmalardan bilim adamlarının derisini yüzerek ya da yakarak hunharca katleden toplumlardan bilim çağı toplumlarına geçiş yapabilmişlerdir. Kilisenin ve ruhban sınıfının hegemonik egemenlik anlayışını minimize etmiş ve laiklik ile de çok büyük bir oranda bu işi bir neticeye vardırmışlardır.
Ancak bizim ülkemiz, coğrafyamız ve İslam coğrafyası için aynı şeyi söylemek çok zor. Her şeyi öldürmeyi, yok etmeyi düşünen anlayış. İslam dinini fevkalade kötücül yorumlayan, özünün anlaşılmasını engelleyen bir anlayış vardır.
Ülkemizin genel hukuksal düzeni ile alakalı bir tartışmada eski devlet bakanlarından ve Meclis başkanlarından Sn. Cemil Çiçek şöyle bir anlayıştan söz etmişti: Bizdeki özgürlük problemlerinin temeli yasalarımızdan ve hukuk düzenimizden kaynaklanmıyor. Avrupa birliği uyum yasaları nedeni ile esasında hukuksal yasalar belirli bir standardın üstüne çıkmış durumdadır. (İdamın kaldırılması, Anayasa ve AİHM başvuru hakkının tanınması vs.) ‘Esas sorun hukuk bileşenlerimizin yasaları daha özgürlükçü bir anlayışla yorumlamak yerine daha negatif, bir anlayışla yorumlamalarıdır’ demişlerdi.
Aynı şeyi dinimiz yani İslam dini için de söylemek mümkün. Hiçbir ayette, peygamberimizin hadislerinde ve bizatihi yaşam tarzında, bilime ters, aykırı tek bir işaret bulamazsınız. Tam tersine bilime ve bilim insanlarına en üst düzeyde saygı gösterilmesi ve çalışmaları için gereken şartların sağlanması amaçlı bir yol izlediğini görürsünüz. Bilim insanı ile bir âlimle beraber olmayı, konuşma ve görüşmeyi kendisi ile yapılmış kadar önemseyip değer vermiş bir anlayış sahibidir. İlim Çin’de bile olsa öğrenilmeyi kılavuz edinen bir felsefenin kurucusu olmuştur.
Dolayısı ile bugünkü din anlayışımızdaki temel eksiklik yorumlardaki problemlerdir. Din âlimlerimizi çok daha iyi yetiştirmemiz lazım. Dinde hoşgörüyü, farklı yorum ve inançlara saygıyı esas alan daha entelektüel, dünyayı ve evreni daha iyi anlayan, yorumlayan ulemaya ihtiyacımız var. Sadece bizim değil tüm Orta Doğu coğrafyasının gereksinimi.
Bugün İslam coğrafyasında korkunç ve barbar olaylara rastlanmaktadır. S. Arabistan’dan–İran’a Somali’den-Myanmar’a-Yemen’e kadar birbirlerini yok etmeye çalışan farklı yorum sahipleri. İran gibi kadim bir coğrafyada bile hala onlarca insan vinçlerin uçlarında toplu idamlara götürülürken bizim medeniyetten, uygarlıktan söz etmemiz mümkün değildir.
Sonuç olarak: Yapılması gerekenler kolay değildir. Bugünün yerleşik anlayış ve düşüncelerini değiştirmek, ıslah etmek sanılandan daha güçtür. Ancak tüm entelektüel, uhrevi dünyamız bir daha bir daha düşünmeli. Din ile devlet, din ile bilim arasında Batı medeniyetinin yarattığı yapıya benzer bir düzenlenmeye gitmemiz gerekir.
Dini inancı, bütün zenginliği ile yaşama ortamı sağlanmalı. Bilim özgür olmalı, hiçbir güç odağının egemenliği altında olmamalı, kendini özgürce ifade ve icra edebilmelidir.
Saygı ile.
46 yorum
Bilim-inanç ikilemi bir ortak yolla aynı değerde ele alınmalı,
İkisinin ortak ve ayrışan uzmanlık bilgelik alanları korunmalı.
Güzel konuya değindiniz,sevgilerimle.
Ellerinize sağlık.
İnsanoğlunun maddi ve manevi yönlerinin temsilcisi olan bilim – din ilişkisini değişik boyutlarıyla, tanılarıyla, tanıklar göstererek dile getirmişsiniz. Böyle yol gösterici akademik bilgilendirmelere ihtiyacımız var.
Çok teşekkür ederim katkılarınız için.
Her inancın başka bir canlıya zarar vermediği müddetçe saygınlık hakkı elzemdir. İnanç ve bilim ile ilgili değindiğiniz gerçeklik çok doğru. .
Çok teşekkür ederim değerlendirmeniz için.
Çok teşekkür ederim..
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için.
Elline kalemine sağlık. Cok güzel bir mekale
İçerisinde bulunduğumuz dönem ve coğrafyanın en önemli gereksinimlerinden birine dikkat çekmişsiniz, yüreğinize kaleminize sağlık hocam.
Çok teşekkür ederim bu değerli yorumunuz için.
Aslında dinimiz bilime son derece önem veren bir dindir. yukardaki verdiğin Hazreti Peygamber (SAV)’in Hadisi İlim Çin’de olsa dahi gidip öğrenin, bunu çok iyi bir şekilde açıklıyor. Asıl mesele dinimizi din adına saçma saçan fikirlerle bağdaştıran, gereğince dünyanın en değerli varlığı olan bir insanı düşünmeden öldüren ve birlerini öldüren bu cahil sapık fraksiyonlardan dinimizin değer verdiği bilim ışığında kurtarılmasıdır. Dini bu cahillerin ellerine vermemekle, din ile bilim barışır ve birleşir. İyi bir yazı eline sağlık Haydar
Sevgili Ömer hocam; Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Kalemine sağlık arkadaşım ülkemiz için çok önemli bir konu👌tebrikler👏👏aslında Atatürk tam olarak da bunu yaptı ancak bizler sahip çıkamadık,gerçek din ulemaları yetişiyor aslında bu ülkede ama sistem onlara izin vermiyor ,umarım gelecek kuşaklar bunu yapabilir….
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için.
Eline saglikkk. Cok guzel basit isteyen herkesin anlayabilecegi sekilde din ve bilimin din ve devlet islerininin ayrilmasi karistirilmamasi gosteren ayrintili yazin icin tskler…. anlamak isteyen icin cok seyler ifade ediyor… yeter ki okuyalim billimin isigindan kalbimizdeki inanctan ayrilmayalimmmm…
Çok teşekkür ederim içten değerlendirmeniz için.
Yazılanlara katılıyorum ,insanı avcı toplayıcı toplumundan;araştıran ,sorgulayan ve keşfeden ile Tarım toplumu ,sanayi toplumu ve bilgi toplumuna kavuşturanın temeli bilimdir.Bu anlamda ağzınıza sağlık.
Değerli değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Daha önce de bu benzer konu olan din ve devlet işlerinin karışmaması ile ilgili yazın vardı.Yine güzel bir konu kalemine sağlık.Bu yazılanların ve okunanlar uygulanması ve akılda tutulması çok önemli.Ama ben ATAmızın dediği gibi gençlerimizden ve gelecekten umutluyum.Tekrar ellerine sağlık Haydarcım.
Bu değerli yorum için çok teşekkür ederim.
Müslüman bir ülkede aydın insan yoğunluğu ne kadar yüksek olursa, o kadar İslam dinini doğru yorumlar. O yüzden Türkiye’den umutluyum ama İran ve Arap ülkeleri için pek söyleyemeyeceğim. Ayrıca bu ülkelerin yöneticileri inanılmaz düzeyde, sırtlarını sömürgeci ülkelerin, kendi halklarının haklarında karar mercisi vermeleri üzerine yaslamışlardır. Devlet başkanları da öyledir, genelkurmay başkanları da öyledir, rektörleri de öyledir..
Çok güzel. Çok teşekkür ederim bu analizin ve değerlendirme için.
Hocam okudum gayet açık ve sade yazmışsınız. Kaleminize gönlünüze sağlık. Problemi çok güzel ortaya koymuşsunuz. İfade ettiğiniz gibi ayet hadislerde bilimsel çalışmalara ters olabilecek hiç bir durum yok. Kendi gelenek göreneklerimizden ve özellikle Arap gelenekleri, kültüründen kaynaklanan bazı durumları dinin emriymiş gibi sanmak yanlış değerlendirmelere yol açabiliyor. Dinin özüyle, diğer faktörleri ayırt etmek gerekir. Müslüman olunca Yusuf İslam adını alan Cats Stevens da buna vurgu yapıyor. “Müslümanlığı Kurandan değil de, Müslüman ülkelere gidip oradan öğrenmeye çalışsaydım, müslüman olmazdım.” Yazılarınızın devamını bekliyoruz Hocam çok slmlar.
Teşekkür ederim Durmuş hocam.
Son derece zor ve birbiriyle zaman zaman çatışan iki temayı biraya getirmiş ve konuya serinkanlı ,makul yaklaşmışsınız….Her inancın özgürce yaşanabildiği ;her düşüncenin kendisini özgürce ifade ettiği bir kültür yaratmanız ümidiyle…Kaleminize yüreğinize sağlık.
Katkı ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Tek kelimeyle muhteşem bir yazı. Kaleminize sağlık
Çok teşekkür ederim bana güç veriyor sunuz
Düşünce tarihinin en önemli problemlerinden biridir din ve bilim ilişkisi.Tarihsel süreçte, dinin,inancın, özünden saptirilarak akla egemen olma cabasindan, Aklın, bilimin ve felsefenin ışığında yeniden aydınlanmasına kadar bir çok tarihsel dönem yaşanmıştir. Konuyu hem entellektüel bağlamda hem de pratik bağlaminda gayet güzel ele almış, yorumlamışsıniz..Kaleminize bereket..
Çok teşekkür ederim bu muazzam yorumunuz için.
Din ile bilim birbirinden ayrı gibi gözükseler de bilim bizi medeniyete taşırken din de insanların yaşamlarını ve farklı anlayışlara karşı hoşgörüyle yaklaşmasını öğütlemeli. Bilim geldiğinde dinin yok sayılacağına ilişkin anlayış bizi ayırıyor. Aslında anlayış olarak ikisine de yer verebilmeliyiz. Avrupa’nın hem dini vecibelerini yerine getirip hem de bilimde bu kadar ilerleyebilmelerini çok iyi anlatmışsınız. Kaleminize sağlık.
Çok teşekkür ederim bu derin yorumunuz için.
Fikrine katılıyor, kaleminize sağlık.
Kötücül fikiryata sahip olanların azalması, bilime, sevgiye, adaletli olan hukuka inanan ve bunun için çaba harcayan din görevlilerin çoğalması ve yureklendirilmesi ŞART.
1980 deki köyünüzün imamının fikrindeki insanların ,bilime yönelmesi dileğiyle.
Selâmlar
Değerli hocam güzel bir makale önemli bir konuyu ele almışsınız çok faydalandik elinize kaleminize sağlık
İnsanın yaradılış şekline olan merakı, onları bu sorunun açıklayıcısı olduğuna kanaat ettiği çeşitli inançlara yöneltmiştir. Bu inançların toplumsal düzen, idari yapı ve sosyal alanları da kapsaması sonucu din olgusu doğmuş ve ilkel dönemlerde din toplumsal tabanını, o tabanda kendi dini yöneticileri aracılığıyla meslek sınıfını yaratmıştır. Kutsal inançlara kadar bu sistematik büyüyerek ve toplumların her hücresine işleyerek yaşam bulmuştur. Oluşan bu seçkin sınıfların (dini yapıların önder ve idarecileri) çıkarlarını koruma ve sürdürme tavrı sonucu olarak dinler kapalı/muhafazakar/ bilime kapı toplamlar doğurmuştur. Her ne kadar ilahi dinlerin özünde bilime karşı bir anlayış yoksa da; bu dinlerin yer yüzündeki temsilcileri olan dini sınıflar kendi statüleri için bilim ve fenni red etmişlerdir. Avrupa rönesans ve sanayi inkılabı ile bu anlayışı büyük orada aşmışsa da ortadoğu, afrika, asya ve güney amerika hala skolastik anlayışın toplum katmanlarındaki etkisi ile boğuşmaktadır. Bunun coğrafyamızdaki etkileri ise ölümcül düzeydedir. Anlaşıldığı üzere konu derin ve uzun…
Özü ve içeriği bakımından yaşamımıza dokunan bir yazı. tebrik ediyorum. Güzel ve yerinde olmuş. Yazılarınızın devamı dileğiyle.
Derin analiziniz için kutlarım. katkınız içinde teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim Sevgili hocam…
Çok guzel fikirlerinizi kağıda dokmussunuz anlaşılır mükemmel bir yazı olmus emeğinize yüreğinize saglik
Teşekkürler çok güzel bir konuya deyinmişsin yüreğine ve kalemine sağlık
Ben hatırlıyorum bazı din adamlarının yağmurun buluttan geldiğine karşı çıktıklarına şahit olmuştum.
Toplumu yönlendirenlerden, din adamlarının, matematik, fizik, kimya ve biyoloji gibi temel konularda da eğitilmeleri, bilim insanlarının da din hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarının uygun olacağını düşünüyorum. Toplumlarda din bilime, bilim de dine engel olmamalı. Konuyu siz de çok güzel özetlemişsiniz. Teşekkürler.
Çok haklısınız sevgili Haldun Hocam; birbirini tanıyan ve saygı duyan iki ayrı disiplin. İlginize çok teşekkür ederim.
Saygideger hocam. Sadece bu konuya ilgili degil, diger butun yazilariniza mahsus konulara bakis aciniz ve yaptiginiz tespitler tamamen rehber niteliginde oldugunu soyleyebilirim.
Koyunuzde imami basit bir bilimsel yontemle ikna etmeniz, bana Andreas Vesalius’u hatirlatti. Andreas Vesalius, Havva’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılması nedeniyle, erkeklerin bir kaburga
kemiğinin eksik olduğuna itiraz etmis. Bunun doğru olmadığını bir kadavra uzerinde fiili cerahatla ispatlamisti. Vesalius’un bu ispatiyla kilise ve din adamlari ayaklanmis, yasami olumune sebep olan surgunle son bulmustur.
Din ile bilim catismasini binlerce tarihi orneklerle aciklayabiliriz. Hristiyanligin 322 yilinda Konstantin tarafindan devlet dini olarak kabulu ile tum Avrupa kralliklari ve imparatorluklari dinin etkisine girmistir. Bu etki Sharlman’in papa tarfindan kafasina tac giydirilip kralliktan imparatorluga terfisi ile imparatorlarin secimi bile kilisenin etki ve yetki alanina girmistir. Bu etki Avrupa’da 600 yil surmustur. 4. Karl ( Charles ) tarafindan cikarilan “Golden Bull” kanunu buna ilk darbeyi vurmustur. Daha sonra 1517 yilinda Martin Luther’in enduljansa karsi 95 maddelik metin ile kiliseye meydan okumasina kadar Avrupa’da din adina her turlu kotuluk yapilmistir. Bu donemde Avrupa’da tum bilimsel calismalar engellenmis ve cezalandirilmistir. Avrupa’da Fransiz devriminden sonra gerek sanatsal gerekse bilimsel calismalar azda olsa dinin etkisinden kurtulmustur. Herhalde burda Kepler, Gelileo, Darwin ve daha onlarcasini sayabilecegimiz bilim insanlari ile kilise arasindaki cekismeleri ve cektikleri baski-zorluklari anlatmaya gerek yok.
Özetle, din ile bilim arasındaki çatışma, tümdengelimle tümevarım arasındaki çatışmadır diyen Russel’in tespiti soyle devam ediyor. “Bu çatışmadan bilim her zaman yengiyle çıkmıştır”. Saygideger hocam. Paylasiminiz icin tesekkurler. Kaleminiz ve kelaminiz daim olsun.
Kaleminize sağlık sayın Hocam.
Kalemine sağlık değerli Dostum, Biz daha Lisede okurken din ile bilim arasındaki farkındalığı tarışıyorduk. Çok güzel bir yazı .
Kalemine sağlık değerli Dostum. Din ile bilim arasındaki farkındalığı ta lise döneminde tartışıyor duk. Angilkan Kilisesine Cevap! adlı hafızam beni yanltmıyorsa. Selam.
İlim ve bilime inanan ve bunu özümseyen din adamları yetiştiren toplumlar ile yetiştirmeyen toplumlar arasındaki gelişmişlik farkı net bir şekilde görülüyor.Eline kalemine sağlık dostum değerli hocam.