Şimdiye kadar din ve bilimin mahiyetini, sınırlarını ve ilişkisini ele alan onlarca yazı yazıldı, sempozyumlar ve çalıştaylar tertip edildi. Akademik makaleler kaleme alındı. Lehte ve aleyhte konferanslar verildi. Tüm bu çalışmalar, maalesef tartışmaları bitirmediği gibi nihaî söz söyleye bilme imkânını da vermedi. Zira tartışmalar farklı mecralarda yürütülüp sonuç alınmak istendi. Din ve bilim birbirlerine alternatif hatta zıt alanlar olarak takdim edildi. Oysa din ve bilim iki önemli alan olup sınırları ve konuları belliydi. Dini bilimden ayıran en önemli faktör, bilimin sadece dünya ile ilgilenirken dinin ise fizik ötesi bir âlem ile ilgilenmesidir. Din, bu dünyayı anlamlı kılmak için ahiretin varlığını bir dengeleyici güç olarak ortaya koyar. Peki din nedir ve nasıl bir hedef güder. Din bilimcilerine göre, din insanı dünyada mutluluğa ahirette ise felaha sevk eden ve kaynağı ilahi olan bir nizamdır. Ya bilim; bilim, kâinattaki olgu ve olayları, gözlem ve deneye dayalı olarak inceler ve buradan hareketle bir sonuç ortaya koymaya çalışır. Yani bilim insanî bir çabadır. Her türlü düzenden yoksun duyu verileri (algılar) ile mantıksal olarak düzenli düşünme arasında uygunluk sağlama çabasıdır. Veriye bir kimlik ve inançla yaklaşmaz. Gerçi bu husus tartışmaya açıktır. Ancak bilimcilere göre, bilim olguya olduğu gibi yaklaşır ve kesin sonuç elde edinceye kadar saya sarılır. Eldeki imkânlarla bir sonuç ortaya koymaya çalışır. Zamanla ve yeni olanaklarla farklı neticelerin çıkabileceğini peşinen ilan eder. Bu itibarla bilimde inat olmaz ve inançlarla zıtlaşmaz. Bilimin ön kabulü yoktur. Ezcümle bilimin kesin yargısı ve mutlak doğrusu olmaz ve olmamalıdır da.
Din Allah’ın gönderdiği kurallar bütünüdür. Özellikle İslam, akla ve bilime önem veren dindir. Kur’an iki ayete önem verir: Kevnî ve kavlî. Kevnî ayetleri doğru okumayan kavlî ayetleri de doğru okuyamaz. Allah, Kevnî ayetler için insanları teakkul, tefekkür, tefakkuh ve tedebbüra davet eder. Kur’an, kevnî ayetler için kullandığı bu kavramları itina ile seçmiştir. Kur’an kozmik âlemde kevnî ayetlerden onlarcasına işaret eder. Bu ayetlerinin tefekkür, tezekkür ve tedebbür edilmesini ister Sanii zülcelal. Elbette bunların doğru anlaşılması için tefakkuh ameliyesi şarttır ve bir zorunluluktur. Batının inşa ettiği seküler bilimi, tarihin en büyük canisi görür Roger Garaudy.
En son yazacağımı baştan ifade etmeliyim ki Kur’an bir bilim kitabı değil kulluk kitabıdır. Bunun anlamı, bilim ve ilimle ilgisi ve ilişkisi yok demek değildir elbette. Zira tersi bir iddia, ilme önem veren ve yedi yüze yakın ayette bu hususa işaret eden bir kitaba haksızlık olur. Zira ilk emri ‘oku’dur Kur’an’ın. Ve Yine bu iddia, Kur’anî hayatın somut örneği olan Hz. Muhammed’in siyerini ve siretini görmezlikten gelmektir. Zira Hz. Peygamber Bedir harbinde esir düşenlere okuma/yazma karşılığında gelebilecek muhtemel tepkilere aldırış etmeden serbest bırakması ve Şamlı tabibi Medine’ye davet etmesini izah etmek zorlaşacaktır. Öyle ise temel problem nedir ve nerede hata yapılmaktadır. Temel sorun bilime ve dine doğrularımızı kabul ettirmeye çalışmamız ve dinî okumalarımızı ve genel kabulümüzü din olarak yansıtmamız ve doğruya ve hataya eşit mesafede olduğumuzu unutmamızdır. Dine dair olan bu mutedil yaklaşımı bilim için de ortaya koymalıyız. Evet, bilime de olağanüstü bir değer atfetmemeliyiz. Bu kutsamacı anlayış her şeyden önce bilimin ruhuna aykırıdır. Bilime haddinden fazla değer vermek bilime de zulümdür ve bilimin/fennin terakkisine manidir. Din de bilim de karşıtlık üzerinde kendilerini konumlandırır ve kodlarlarsa kimsenin yararına olmaz. Din ve Bilimde rekabet değil teavün ve tesânüd olmalıdır. Dinin, bilimi rakip ve öteki olarak görmesi kanaatimce mümkün değildir. Zira çok basit sayılacak meselelerde bile din özellikle İslam, bilime başvurmayı emreder. Kronik bir rahatsızlığı olan bir Müslümana alanında etkin ve yetkin tabibe başvurmayı ve onun kararı ile amel etmesini istemesi bu hususun ispatıdır. Dinde aslolan Allah ve peygamberin ne dediğidir. Elbette müfessirler, muhaddisler, şarihler, fukaha anlamak için gayret sarf etmişlerdir. Onların okumaları beşeri bir faaliyettir ve yanılmaları da mümkündür. Örneğin Râzî’nin anlayışını Allah’ın bizzat söylediği ile birebir aynı şey olduğunu söylemek dinin hassasiyeti ile bağdaşır bir tarafı da yoktur aslında. Bu aynı zamanda Râzî’ye de yapılacak en büyük haksızlıktır. İnsana hak etmediği bir sorumluluk yüklemektir. Bu gün bilim ile çatışan aslında din değil Müslümanların din anlayışıdır. Yanlı okumaları ve ezberleridir. Bilimin en büyük açmazı ise kibir ve her şeyi ancak ben bilirim havası ve tahakkümüdür.