Ülkemizde insanların çoğunluğu düzenli olarak diş hekimine gitmemektedir. Giden azınlığın ise büyük bir kısmı iyi bir ağız bakımı eğitimi almamaktadır. Diş hekimine gitmeme nedenleri çok çeşitlidir.
Bilindiği gibi, en önemli organlarımızdan olan dişlerimize çoğunlukla gerektiği kadar önem vermeyiz. Belki midemiz veya dalağımız dişlerimizden daha önemli görünür. Onlarla ilgili hastalıklarda hemen doktora gitmekten kaçınmayız. Ancak hepimiz dişlerimizin de mantıken diğer organlarımız kadar önemli olduğunu bilmemize rağmen, hem sağlık hem de estetik açısından çok önemli olan dişlerimizi ihmal ederiz. Burada ihmal, tamamen düşüncesizlikten ya da masrafların bütçemize uygun olmayışından veya çocukluğumuzdan beri süregelen korku duygusunu yenemememizden ileri gelebilir. Çocukluğumuzda aile içinde diş hekimine karşı duyulan korku, aile büyüklerinin diş hekimi muayenehanesinde karşılaştıkları ilgisizlik, diş hekimi ile olan etik sorunlar sonucu evde diş hekimi hakkında yaptıkları negatif konuşmalar şuuraltımıza yerleşir ve bu olumsuz düşünceler bizi yıllarca diş hekimine gitmekten alıkoyabilir. Diğer yandan, diş bakımı ve tedavilerle ilgili maliyetler de ihmale neden olabilir.
Ayrıca, diş bakımının hekime gitmeden bilgisizce yapılması ve diş çürükleri oluştuktan sonra bunların ilkel yöntemlerle giderilmek istenmesi de dişlerin kaybına yol açabilen önemli sorunlardır. Ancak, insanların diş hekimine gitmekten kaçınmalarının nedenleri arasında korku ilk sıradadır. Çünkü korkuyu yenmek zordur ve bunun çözümü, ancak diş hekimi ve hasta arasındaki iyi bir iletişimle mümkündür. İnsanların diş hekimliği konusundaki yanlış tutumlarını değiştirmek için son zamanlarda diş hekimliği imajının oldukça yükselmiş ve gelişmiş olduğu gerçeği vurgulanmalıdır.
Diş hekimi-hasta ilişkilerinde en önemli durum ise diş hekiminin hastaya empati ile yaklaşmasıdır. Diş hekimi-hasta ilişkilerinde bir danışman-danışan ilişkisinin bulunması da çok önemlidir. Diş hekiminin hasta ile iletişiminin yalnızca uygulanan tedavi ve klinik işlemlerden ibaret olduğu şeklinde bir yaklaşım doğru değildir. Çünkü diş hekimi, hastanın aydınlatılmış onamını da alsa, hastası ile tavırları ve konuşmasıyla yumuşak, güler yüzlü, sabırlı, samimi bir iletişim kurmalı, kısacası insancıl ilişkiler içinde olmalıdır. Yani, hasta onun bir dostu gibi olmalıdır. Eğer hekim ile hasta arasında böyle bir ilişki kurulamamışsa, tedavi bitse bile hastada bir moral bozukluğu ve hoşnutsuzluk olacaktır.
Yine, diş hekimine duyulan güvensizlik tedaviye uymamaya, sonuçta da yapılacak uygulamaların uzun sürmesine neden olacaktır. Nitekim hastalar ilk başta diş hekiminin sert ya da ciddi tutumu ve ilgisizliği ile karşılaşabilmektedir. Ayrıca, diş hekimliği ile ilgili deyimler kişilerin kültür düzeylerine göre izah edilmelidir, aksi durumda hekimin ne anlatmak istediği hastalar tarafından anlaşılamaz. Yine, diş hekimi-hasta görüşmelerinde hastaların bilgilendirilmesi için çok az bir süre ayrılmaktadır. Öte yandan, hastalara soru sormaları için de çok az bir süre verilmektedir. Sonuçta hasta, diş hekiminin kendisine soru sorulmasını istemediğini düşünmektedir.
Günümüzde, diş hekimi-hasta arasındaki iletişimin iyi olması ve bu konuda beceri sağlanması bazı metotların uygulanması ile sağlanmaktadır. Diş hekimi-hasta ilişkilerinin iyi yönde olması için değişik yollar kullanılmalıdır. Burada, diş hekimi-hasta ilişkisinin geleneksel ilişkiden ayrıcalıklı bir boyutta ve en ideal biçimde olması gerekir. Ancak çoğu zaman diş hekimlerinin hastaya karşı otoriter ve kontrolü elinde tutan bir davranış içinde oldukları gözlenir.
Bazı yazarlar, diş hekimi-hasta ilişkisinde ideal olan özellikleri şöyle sıralarlar: Hastanın karar almaya katılması, diş hekimi ve hastanın birbirlerine karşılıklı bağımlı olmaları, her ikisinin de karşılıklı mutlu ve ilişkide eşit güçlere sahip olmaları gerekir.