Bilimsel ve/veya değil, doktorların bir araya geldiği bütün toplantılarda (konsey, kongre, sempozyum, mortalite, tanıtım, kantin, asansör…) neredeyse tüme yakın cerrahlar DeBakey, tümden biraz eksik dahiliyeciler ise en efsaneleri kimse, “onun” gibi hasta takip ve tedavisinde mucizeler yaratır.
Aslında belki olması gereken de bu. Yakışıyor da sanki. İnsan kendini gururlu ve güvenli hissediyor bu büyük mesleki camiada. Ezik duran bir cerrahı, “Ben bilmem, eşim bilir.” kıvamında düşünsenize. Bırakın bistüriyi, ayna bile vermezsiniz eline.
Ben de DeBakey’in asistanlığını yaptığımdan bilir ve yaşarım o duyguları. Aslında bu duygu olmazsa bu meslekler de yapılamaz hani.
Konuşmaların ortak konularından biri: “Tıkalı olan bir damara ne yapalım?” Kardiyolog ve radyologlar “stent” her derde deva derken, kalp-damarcılar nasıl olsa “baypas” yapacağız sonunda deyip, damarın içine dışarıdan bir şey sokulmasını istemezler.
Peki, orta yol yok mu? Var, hibrid. Yani, biraz ondan biraz bundan. Kimse küsmesin diye belki.
“Tıkalı damar!” Tek de değil, “tıkalı damarlar!” Hele de acilse… Hikayemiz başlıyor:
2009 yılı, sıradan bir cumartesi öğleden sonrası. Şubat ayında Ankara’dan İstanbul’a kalp ve damar cerrahisi kurma göreviyle gelmiştim. Daha önce hiç “koroner baypas” ameliyatı yapılmamış bir hastane olsa da, dört ay gibi kısa bir sürede ilk kalp ameliyatlarını yapmıştık.
Neyse, dönelim o meşhur öğlene ve sonrasına. O cumartesi, yanlışlıkla Bakırköy’de bir evin fiyatını sorma gafletinde bulunmuştum. Bir fiyat verdiler, Ankara’da bir caddenin sağındaki evleri satın alsan, cebinde para üstü kalır.
Sinirli, şaşkın ama kutsi bir şekilde yürürken telefonum çaldı. Tam da “Biz her an insanlara hizmet ederken…” demiştim ki telefon çaldı cümleyi tamamlayamadan.
“Abi, gelmen lazım!” dedi nöbetçi uzmanımız.
“Ne oldu?”
“Ameliyat için yatan hastanın göğüs ağrısı var, kalp enzimleri de yükseliyor.”
“Ameliyathaneye indirin, ben geliyorum.”
“Bir şey daha var Abi!”
“Nedir?”
“Şah damarı da tıkalı!”
“Tamam, aynı seansta önce karotis, sonra kalp.”
“Ama bir şey daha var!”
“Daha ne olacak ki?”
“Beyin kanaması da var!”
“?”
“Abi, Abi!..”
“!”
“Alo, hat mı kesildi?”
“Hayır nefesim! Hasta yakınlarını odama topla. Literatüre de bak, var mı böyle bir durum; üçü bir arada!”
Hastanedeyim; “Hocam, literatürde yok böyle bir durum.” dedi nöbetçi asistanım ve ekledi “Stent koyamıyorlarmış, hastanın durumu stabil olunca değerlendireceklermiş.”
İşlem yapılmadan durum stabil olur mu? Cerrah ile dahiliyeci arasında “stabil” kavramında fark mı var? Nerede o DeBakey’ler, efsane stent’ciler…
Hastanın beş yakını odamda. Durumu anlattık, riskleri söyledik. Hastanın 30 yıl önce Erzurum’da trafik kazası geçirdiğini, başını o kazada çarptığını ama tedavi olmadığını söylediler. “Peki, Hocam, daha önce böyle bir ameliyat yaptınız mı? Yani aynı anda kalp, şah damar ve beyin ameliyatı?” “Bırak yapmayı, duymadım bile.” “Olsun Hocam, biz sizi araştırdık. önce Allah’a, sonra size güveniyoruz.”
İşte, birçok cerrahın duyduğu o meşhur “güven” cümlesi. “önce Allah, sonra siz!” Ben hiçbir dava dilekçesinin Yaradan’a dagönderildiğini, en azından müteselsilen sorumlu tutulup ifadeye davet edildiğini görmedim.
İşte, sonunda hastayla baş başayız. Tansiyon düşüyor, kalp krizde, beyinde de kanama var! Nöbetçi beyin cerrahına hematomu boşalttıracağız ama o da haliyle çekiniyor: “Hocam yaparım ama hasta kalp krizi geçiriyor!”
“Merak etme biz buradayız.”
Beyin ameliyatı yapılırken, biz de hastanın şah damarını onarıp hemen çalışan kalpte ikili baypas yaptık.
Yetmiş altı yaşındaki bu amcamız sağlıklı bir şekilde taburcu oldu. Karslı olduğunu, birinci ayda kontrole gelirken getirdiği kaşar peyniri ile öğrendik. Allah sağlıklı, uzun ömürler versin.
DeBakey veya diğer efsaneler… hasta önüne geldiğinde belli oluyor.
çok değerli bir kalp-damar cerrahisi profesörü hocam, kliniği kurarken bana sormuştu:
“Ahmet, kalp-damar cerrahisinde en kolay iş hangisidir?”
Varis tedavisinden tutun, kalp nakline kadar neredeyse bütün işlemleri saymıştım.
“Hayır, en kolay şey, dışarıdan konuşmaktır.” demişti.
O kadar güzel söz ve atasözleri olmasına rağmen, Hoca’nın tek bu sözü her ameliyatta aklıma gelir ve gülümserim.
“Hiçbir iş dışarıdan görüldüğü gibi değildir.”
Görüşmek üzere…