“Bilim” modern zamanların epistemolojik kaynağı olarak önemli bir konum üstlenmiştir. Öyle ki, premodern dönemde epistemolojik merkez olan vahyin konumunu değiştirdiği gibi yeni merkez kendisi olmuştur.
Tam da bu noktada bilimin iki temel niteliğinden bahsetmek gerekir. Birincisi, fenomenal dünyaya odaklandığından aşkınla ilgili hususları, metafiziği bir spekülasyon olarak değerlendirmiştir. Elbette bilim aşkın ve metafizik alanla ilgili bir şey söylemez. Ancak bilhassa erken modernleşme zamanlarında pozitivistik yöntemle bu alanın varlığı ve bilgisini inkar etmiştir. İkincisi, vahiy gibi bir kesinlik iddiasında bulunmuştur. Buna göre uygun yöntemler uygulandığında, ortaya çıkan sonuçların evrensel ve genel geçer olduğuna hükmetmiştir. Doğrusu evrensellik iddiası postmodernlik tarafından geri çekilmiş durumdadır.
Bugün bilimler söz konusu olduğunda modern zamanlardaki birkaç gelişmenin daha altını çizmeliyiz. İlkin, pozitivistik yönteme itirazlar ve Popper, Kuhn ve Feyerabend’in açılımlarıyla hem yeni yöntemlerle bilim rahatlamış hem de farklı bilme biçimleri kabul edilmiştir. İkincisi, bilimlerdeki bilgi birikimi ile birlikte hem farklı yeni disiplinler oluşmuş hem de alt disiplinler üzerinden derinliğine incelemeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Üçüncüsü, bilimsel disiplinlerin artmasının da etkisiyle bilimsel çalışmalarda bütünlük kaybolmaya başlamıştır. Bir başka deyişle, alt disiplinler meseleye kendi zaviyelerinden bakarken bütünsel bakışı kaybetmişler ve tabiri caizse “kör nokta”lar tebarüz etmeye yüz tutmuştur. İşte disiplinler arası çalışmaları anlamlı kılan nokta tam da burasıdır.
Şunu kabul etmek lazımdır ki, modern zamanlardaki gelişim seyri içerisinde bilim alanında ciddi bir birikim oluşmuştur. Önce tabiat ve fizik bilimlerinde başlayan çalışmalar ve birikimleri, daha sonra sosyal bilimler takip etmiştir. Bu süreçte aynı zamanda sosyoloji ve psikolojinin yanı sıra antropoloji, arkeoloji, etnoloji vb. bilim dalları ile onların alt disiplinleri ortaya çıkmıştır. Böylece bir tema hem farklı disiplinleri ilgilendirir hale gelmiş, hem de aynı temaya farklı zaviyelerden bakış bütünlüğü sağlama noktasında bir imkanı ifade eder olmuştur.
Doğrusu bugün yaptığım çalışmaların ve çıkardığım kitapların önemli bir kısmını disiplinler arası edisyon kitaplara ayırmaktayım. Bu zamana değin Fıkıh Sosyolojisi I-II, Sünnet Sosyolojisi, Mezhep Sosyolojisi isimli kitapları bu şekilde hazırladım. Bunun dışında Elli Müslüman Düşünür kitabı da aynı mentalite ile hazırlanmıştır. Yakında inşallah Kelam Sosyolojisi de yayımlanacaktır. Bu çalışmalar ilahiyatın farklı disiplinleri ile sosyal bilimler ve sosyoloji disiplini gibi farklılıkları içermektedir. Ayrıca Transhümanizm ve inşallah yayımlanmasını beklediğimiz Metaverse (her iki çalışma da iki editörlüdür) sosyal bilimlerin yanı sıra fizik ve tabiat bilimlerinden bazı disiplinlerin bakış açılarını da içermektedir.
Disiplinler arası çalışmaların en önemli katkısı, bir tema ile ilgili olarak farklı disiplinlerin bakış açılarını bütünlüğü hedefleyerek ortaya koyabilmesidir. Bunu tek bir yazar hem vakit hem de farklı bakış açılarını mezcetme açısından gerçekleştiremez. Dolayısıyla disiplinler arası çalışmalara özellikle üniversitelerde yer verilmesi şu safhada daha kritik bir anlam taşımaktadır.
Doğrusu üniversitelerde disiplinler arası çalışma kültürünün oldukça zayıf olduğunu görmekteyiz. Bu hem alışkanlıklar hem birlikte çalış(ama)ma kültürü, hem de tek yazarlı kitap çıkarmaya yüklenen prestijden kaynaklanıyor görünmektedir. Bu safhadan sonra iyi bir entelektüalite ve kalite için disiplinler arası çalışmaları öne çıkarmak ise, hem bilimsel bütünlüğü gözetmek hem de farklı disiplinlerin bakış açılarını görmek bağlamında tercih edilmelidir. Bir müddet sonra bu tür çalışmaların yazarlara katkısı da anlaşılacaktır.