İtidali elden bırakmayalım ve muhataplar rencide olmasın diye başlığı “Camiler Çok Amaçlı Salonlar mıdır?” diye atmış olduk. Bunun yerine “Camiler Oyunland, Eğlence Merkezi, Şovland mıdır?” şeklinde de atılabilirdi. Ne ki amacımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olduğuna göre, bir diğer deyişle ifade ve istifade olduğuna göre bu başlık atılmış oldu. Gün geçmiyor ki -en azından yaşadığım vilayette- “haydi çocuklar camiye” gibi kampanyalar ve spot cümleleri altında ünlü sanatçı, filan abi, feşmekan güldürücü, meşhur mizahçı, falan stand-up’çı vb. isimler, camiler üzerinden faaliyet sergilemesin!
Tüm dinlerde olduğu gibi İslam’da da örnek, mihver ve merkezî mimarî mabetlerdir. Başta İslam dini olmak üzere dinler mabet mihverinden hareketle siyasi, içtimaî ve kültürel inşalarını sürdürürler. Kâbe; Hz. Âdem, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından, Mescid-i Aksâ; Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İshak tarafından paranteze alırsak, İslam’ın ilk mabedi olarak kabul edilen Mescid-i Nebi bizzat Hz. Peygamber tarafından inşa edilmiş ve içerik düzenlemesi yapılmıştır. Hz. Peygamber örnekliğinde Müslüman toplumu duygulanım ve gereksinim olarak inşa eden mekanik mescit kültürü, zamanla gelişerek hem kendi içindeki dinamizm hem de hariçten gelen yeni maharet ve sanatkâr esintileriyle büyümüştür. Bazen mescit, bazen câmi olmuş ve hatta daha da ihtişam kazanarak ulu camilere doğru evrilmiştir. Yapısal olarak mescit kültürü; mimarî, biçim, içerik ve muhteva bakımından doğduğu yerden intikal ettiği aktüel mekanlara doğru yeni etkileşim ve birleşimlerle yepyeni bir forma bürünmüştür. Mimarî, mantık, içerik ve de malzeme olarak değişim göstermiştir.
Kurumlar Tarihi Bağlamında Mescit Fonksiyonları
Medine’de inşa edilen mescidin fonksiyonel gelişimi Hz. Ömer dönemi ve sonrasında gözle görülür şekilde değişime uğramaya başlamıştır. En son ve en genç din olan İslam, kendi doğal havzası olan Arabistan yarımadasından çıkıp Doğu Akdeniz’e doğru yol alırken farklı toplumlardan müteşekkil yepyeni şehir ve toplum birikimi ile buluşmuş ve aynı zamanda bilgi, kültür, sanat, zanaat, folklor, mimari ve sosyoloji ile yüzleşmiştir. Bu yeni buluşum, birleşim ve kesişim aynı zamanda yeni tecrübe demektir. Buralardaki bilgi, bulgu ve algılar Müslümanların hayatına etki etmiş ve böylece yeni kurumsallaşmalar başlamıştır. Hz. Ömer’le başlayan çağın tecrübelerine yapılan tanıklıklar Müslümanların önüne “kurumlar tarihi” adıyla yeni bir devrin kapılarını açmıştır. Hz. Ömer bir taraftan para konusunu ele alırken bir taraftan atâ ve sosyal yardım konusunu ele alıyordu. Bir gündemi adalet ve adliye olurken bir diğer gündemi kamu maliyesi oluyordu. Bir taraftan Ramazan’da namaz ve teravih meselesini tanzim ediyordu. Meseleler yeni çözümleri çağrıştırıyor, yeni çözümler yeni tecrübelere evriliyor, tecrübe tecrübe ile buluşuyor ve böylece İslam, b/ilim sanat ve kültürle bütünleşerek kendine özgü kurum ve kuramlar geliştirme sürecine giriyordu.
Mescidin ortaya çıktığı orijin, kronolojik zaman ve mekân, kurucu akıl Hz. Peygamber ve Müslümanların hayatında mescidin işlevine dair siyer ilmi bir hayli data barındırmaktadır. Hz. Peygamber döneminde mescidin işlevi zımnında “ibadet mekânı olarak mescit, sosyal ve siyasal hayatın akışını biçimlendiren bir platform olarak mescit, yargılama faaliyetlerinin icra edildiği mahkeme salonu olarak mescit, yargılama sürecinin devamı açısından gerektiğinde bir hapishane, dışişlerinin icra ve inşası bakımından diplomatik merkez olarak mescit” maddelerini Siyer ilminden almaktayız. Ne var ki siyer ilminden aldığımız bilgiler bunlarla sınırlı değildir; aynı zamanda mescitle bütünleşik bulunan “fonksiyon”un dağılımına dair tarihsel akışı da görmekteyiz.
Mescidin İşlevi
Müslüman zihin, harici ve dahili tecrübe ve birikimi harmanlayarak kendisine özgü kurumsal tecrübesini üretmiş hem kavramsal hem de kurumsal düzeyde yeni bir hüviyete bürünmüştür. Bidayette mescidin zatında mündemiç ve münderiç olan kolektif işlev ve yük, zamanla yetki dağıtımına gitmiş; bu yetki devri yeni uzmanlık alanlarını ve ihtisaslaşmayı beraberinde getirmiştir. Mescidin bağrından ve işlev şemasından istiklalini kazanarak adliye/dâru’l-adl, medrese/dâru’l-hadis, dâru’l-fıkıh vb. hapishane, mâliye, seyfiye gibi kurumlar ihdas edilmiştir. Tarihsel süreç, akıl ve tecrübe devam edegelmiş artık zamanla mescitten bağımsız hadis ve fıkıh medreseleri, modern anlamlıyla Kur’an kursları, imam hatipler, ilahiyatlar ortaya çıkmıştır. Yani her bir faaliyetin kendine özgülendiği müstakil alanlar görünür kılınmıştır. Bu demektir ki modern zamanlar bağlamında Müslümanlar namaz için camiye giderken, Kur’an öğrenimi için diyanetin Kur’an kurslarına ve 4-6 yaş grubu şubelerine, imam hatip ortaokulları ve liselerine, düz liselerdeki seçmeli Kur’an derslerine katılabilecekler ve din eğitimi ihtiyaçlarını giderebileceklerdir. Bu aynı zamanda ülkemizde mescide yüklenen tarihsel rolün yerindeliğine işaret etmektedir. Çocuklarımız duygusal, bilişsel ve ruhsal ihtiyaçlarını tarihsel tecrübe ile ortaya konulan mekanlarda karşılayabilmektedir. Çocuklarımız, görsel, tiyatral, mizah, şow, standup, gülmece-güldürmece ihtiyaçlarını ise MEB okullarının çok amaçlı salonlarında, Diyanet gençlik merkezleri ve belediye kültür merkezlerinde görebileceklerdir.
Gelinen tecrübe ve müesseseleşme sonucunda her bir faaliyet için özgülenen mekanların ortaya çıkmasıyla palyaçoların, palyaço kıyafetleriyle şovmenlerin, standupçıların, tiyatrocuların, rengarenk kıyafetlere bürünmüş aktör vb.lerin cami içi faaliyetlerine gerek kalmamıştır. Caminin maneviyat, ulviyet, nezahet, nezaket ve mehabetini zedeleyecek söz, eylem ve sunumlara kapı aralamak anlamına gelecek aksi davranışlar caminin ne geleneksel ne de modern işlevlerine uygun bir davranıştır. Camilerin önünde balonlu-malonlu, kokteyli-mokteyli süsleme ve dekorasyonlar, mezuniyet törenlerini, ticarethane açılışlarını ve tiyatral mümareseleri andıran görüntüler, camii adabına ve ibadette aranan huşu ve huzû ilkelerine mugayirdir. Bir de bu tür organizasyonların Diyanet mensupları eliyle, il ve ilçe müftüleri delaletiyle yapılması girişimleri olayın kurumsal düzeyde ileriki zamanlarda üreteceği sorunlar açısından ibretle takip edilmesi gereken bir husustur. Bugün magazinsel, tiyatral ve stand-upçılarla açılan girişimin başka siyasilar döneminde “sanatçı” kavramıyla ne tür faaliyetlere kapı açacağı üzerinde durulmalıdır. Tarihsel süreçlerde camilerin tiyatro olarak kullanılması, cami içi defile organizasyonlarına konu edilmesi vb. yanlış uygulamalar daha unutulmadığına göre Diyanet, teşkilatını uyarmalı ve her şeyi yerli yerine irca etmelidir.
Mescidin Ahkâmı
Mescit, cami ve genel ifadesiyle mabet konusu; kronolojik zaman, kurumsallaşma ve işlevi yönüyle Siyer ilminin konusu olurken, “mescid ahkâmına (ahkâmü’l-mescid)” taalluk eden yönüyle fıkıh ilminin konusudur. Câminin işlevi ne kadar önemli ise câminin ahkâmı da o denli ehemmiyetlidir.
Diyanet, kendi kariyerinde beşinci sırada görev deruhte eden başkanlarından Ömer Nasuhi Bilmen ’in “Mescitlere abdestli olarak girilir. Namaz maksadı olmaksızın, çocukları ve delileri camiye sokmak, zaruret olmadıkça yol gibi geçip gitmek caiz değildir” cümlesini dikkate almalıdır.
Âdabü’l-mescid ve ahkâmü’l-mescid yani mescid adabına dair yazılan eserlerde camide gereksiz bir şekilde dünya kelamı konuşmak tecviz edilmemiştir (Âdabü’l-mescid ve’l-câmî, Abdullah Rüştü Kişi, ö. 1891, s. 2). Ayrıca klasik fıkıh eserlerindeki “sabî, mümeyyiz ve akil baliğ olma” süreçlerinin ilk evresini teşkil eden “sabî /gayr-i mümeyyiz (1-7 yaş)” çocukların değil, bilakis mümeyyiz ve âkil-bâliğ olmuş çocukların ve onların ailelerinin camiyle buluşması için çaba sarf edilmesi gerektiği unutmamalıdır. Nitekim Hz. Peygamber yedi yaşına gelen -ki hukuk diliyle mümeyyiz vasfını kazanmaya başlamış- çocuğa namazın emredilmesini ve 10 yaşına geldiğinde ise şayet kılmamakta direnirse namaz kılması amacıyla kulağının hafifçe çekilmesini tavsiye etmiştir. Bu demektir ki caminin, camii içi fonksiyonlarında caminin daimî takipçileri âkil-baliğ olan Müslümanlar ve onlara ilave olarak mümeyyiz vasfını taşımaya başlayan çocuklardır.
Mabede Çağrı Araçları
Bu arada mabede olan çağrının klasikleşmiş şekli “bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli, ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli” diye Akif’çe tekrar edegeldiğimiz ezanlardır. Ayrıca bunlara ilave olarak cuma günlerini ilan, mübarek gün ve geceleri hatırlatmak, cenaze vb. toplumsal ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere “salâ” gibi davet araçları da üretmişiz. Camilerimiz günlük namazlarımızla, Kur’an kıraatlarıyla, kutsal gün ve gecelerde mevlitlerle mabet içi faaliyetlerini icra etmektedir. Ayrıca ehlince bilinir ki camiin içinde cenaze namazı dahi kılınmamaktadır. Bu yüzden câmiye çağrı kampanyalarının klasik çağrı araçlarımız olan ezan ve salâları gölgelememesine dikkat edilmelidir. Çocuklarımıza öğretilmesi gereken hassasiyet, mabede özgülenmiş ve geleneksel kabule mazhar olmuş davet araçlarına kulak vermek olmalıdır.
Netice olarak şunları kaydedebiliriz:
1-Türkiye’de din işlerini idare eden Diyanet İşleri Başkanlığı, tarihsel tecrübeleri dikkate alarak camiye yüklenen aslî vazifeyi korumalı ve bu alanda camiyi cazibe merkezi haline getirme motivasyonuyla ortaya konulan yeni girişimleri gözden geçirmelidir.
2-Diyanet, ibadet ve ibadetle bütünleşmiş faaliyetlerin dışında kalan girişimleri kendi gençlik merkezlerine ve 4-6 yaş grubu okullarına yönlendirmeyi denemelidir. Bu girişimlerin ileride çıkarabileceği potansiyel sorunları öngererek tedbir almak bizzat Diyanet’in kariyeri ve geleceği açısından önem arz etmektedir.
3-Diyanet; hiçbir kimsenin itibar ve kariyer planlamasına su taşımamalı, hatta evvel emirde kendi itibar ve kariyerini korumalıdır. Unutulmamalıdır ki camiler ibadet mekanlarıdır. Aksi durumda ileride ortaya çıkabilecek farklı sorunları göğüslemek mümkün olmayacaktır.
4-Câmilere çağrının geleneksel yöntemlerinden olan ezan ve salâları gölgede bırakacak illüzyonistlikle malul çağrı türlerinin yeri ve mekânı belirlenmelidir.
5-Diyanet’in, “câmi işlevi” ile orantılı olarak aynı zamanda “câmî ahkâmı” üzerine kaleme alınan metinlerde vurgulanan hususları tekrar gözden geçirmesi yerinde olacaktır. Gözden geçirmesi yerindedir; çünkü “bir kuralı olmayanın hiçbir kuralı yoktur”.
2 yorum
Sefa hocam;her ne kadar Rahmetli Ahmet hocanın bu konuyu da işlediği doktora tezini okuyalı yıllar olsa da,Rahmetli Ahmet hocanın “Rasulullah’ın İslam’a davet metodu” konulu doktora tezinde,camii ve mescidlerin fonksiyonları kısmında ifade ettikleri de dahil,senin yazındaki hususlara da katılıyorum.
Diyanet’e güzel bir uyarı ve ikaz olmuş.!.
Teşekkürler.
Emeğinize sağlık hocam