Bilgilerin saklanması, bilgilerin depolanması gibi haberleri görünce ister istemez çocukluk-gençlik yıllarımı, uzay çalışmalarını, “Sayın Türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun.”şeklindeki ulusal mesajımızı, Kumrular Sokak’taki Milli Kütüphanemizi hatırladım ve aşağıdaki bilgileri sizlere aktarmaya çalıştım.
Benim yaşımda olanlar hatırlayacaktır; bundan 58 yıl kadar önce 04 Ekim 1957 tarihinde, o zamanki Sovyetler Birliği (SSCB), Sputnik 1 adındaki uzay aracını başarıyla fırlatıp yörüngesine yerleştirdi. Sputnik 1’in fırlatılmasından yaklaşık dört ay sonra, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ilk uydusu olan Explorer 1 aracını uzaya fırlattı. Bu Soğuk Savaş dönemindeki uzay rekabetinde pek çok gelişmeler olduktan sonra Uzay Yarışı’nın başlangıcında Sovyetlerin sağlamış olduğu açık üstünlüğe karşı, ABD bir karşılık verme arayışına girdi. Bunun sonucu olarak; Ay yüzeyine ilk iniş ve ilk Ay yürüyüşünü gerçekleştirme hayali ile Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins adındaki astronotlardan oluşan mürettebatıyla Apollo 11 isimli uzay aracını 16Temmuz 1969 tarihinde uzay boşluğuna fırlatan ABD, 20 Temmuz 1969 günü hedeflerinin ilkini gerçekleştirecekti ve Apollo 11 başarılı bir şekilde Ay yüzeyine inmişti. Sıra uçuşun ikinci hedefini gerçekleştirmeye gelmişti: İnişten altı saat sonra Apollo 11’in komutanı Neil Armstrong, o ünlü sözlerini (İnsan için küçük bir adım, fakat insanlık için büyük bir adım.) söyleyerek, insanoğlu adına Ay’a ilk adımı atıyordu. Ardından ise Buzz Aldrin de Ay yüzeyine inerek Birleşik Devletler bayrağını Ay’a dikiyorlardı.
Artık işler iyice dikkat çeker duruma gelmiş ve şu an itibarıyla dünyadan yaklaşık 18 milyar km kadar uzaklığa erişen ve dünyaya en uzak insan yapımı uzay aracı durumundaki 733 kg’lık Voyager 1, dünya dışındaki canlıları bulma umuduyla 05 Eylül 1977 tarihinde NASA tarafından uzaya fırlatılmıştır. Yaklaşık 35 yıl gibi bir süre sonra, uzay aracının güneş sisteminin dışına çıkmayı başardığı NASA tarafından 12 Eylül 2013 tarihinde düzenlenen bir basın toplantısı ile kesin bir dille bildirilmiştir. Voyager’den gelen bir mesaj, dünyaya 13 saat gibi bir sürede ulaşmaktadır. Üzerindeki panelde dünyada konuşulan hemen hemen her dilden olduğu gibi Türkçe’den de bir mesaj (“Sayın Türkçe bilen arkadaşlarımız sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun.”) mevcuttur. Keza panelde kurt uluması, öpücük, bebek ağlaması, Mors alfabesi, fil sesi gibi sesler konmuş; Bach, Beethoven gibi sanatçıların şarkılarına yer verilmiş; Dünya, Satürn, Jüpiter, DNA, fetus, sperm, evrim resimleri ve toplama-çarpma gibi işlemler resmedilmiştir. Dünyaya ilişkin tüm bilgiler de, bugün olsa yerleştirilebilir miydi acaba?
İşte yukarıda söylemek istediklerim, şimdi söyleyeceklerimin girişini oluşturması bakımından biraz biraz uzay hikâyelerine el atılmış oldu.
“New Scientist” dergisinin 11 Şubat 2015 sayısında bir makale yayımlandı ve “cam-kaplı DNA(glassed-in DNA”) konusunda gelinen noktayı gündeme getirdi. Bilindiği üzere, mevcut yöntemlerle gelinen noktada tek tabakalı bir Blu-ray disk 25 GB’lık kapasitesi ile iki saatten fazla HDTV kalitesinde görüntü veya 13 saat civarında standart çözünürlüklü görüntü saklanabiliyor, bunun çift tabakalı biçimi ise 50 GB veri depolama kapasitesine sahip durumda. Keza, harici diskler de 8-10 TB (terra byte) depolama kapasitesine ulaşmıştır. Eğer çok daha büyük hacimdeki bilgileri depolayarak uzun yıllar saklamak istiyorsanız “DNA zaman kapsülü (DNA time capsule)” aygıtına ihtiyacınız var demektir. Zira sadece 1 g ağırlığındaki DNA parçacığı 455 exabyte kapasitesine sahip olmaktadır (1 exabyte=2^60 byte). Bu kapasite ise Google, Facebook ve herhangi bir büyük şirketin tüm verilerini saklayabilecek durumdadır. Ayrıca, cam kapsüldeki DNA bilgileri bozulmadan saklanabilmektedir: Örneğin; 700 bin yıllık at kemiklerinden DNA elde edilmiş ve dizilenmiştir. Bunun anlamı şudur: DNA üzerine depolanan bilgiler binlerce, hatta milyonlarca yıl saklanabilecektir.
Bir de işin mali yönü var ki Blue-ray teknolojisiyle kıyaslanamayacak kadar ucuz bir yöntem ortaya çıkmış durumdadır. Örneğin; bugün için 2 TB bir taşınabilir hard disk 140 dolar civarında satılmaktadır. Ayrıca, örneğin; Harold Washington Kütüphanesi’nin kapladığı alan 73 dönüm kadar; Danimarka’daki 1648 yılında kurulan Kraliyet Kütüphanesi bünyesinde 31 milyon kadar kaynak bulundurmaktadır. İşte tüm bu bilgileri birkaç g’lık cam kapsüldeki DNA üzerine depolamak mümkün hâle gelmiştir.
İşin yöntemi, teorik olarak canlıların kalıtsal bilgilerinin DNA üzerinde depolanması ilkesine dayanmaktadır. Yine 4 bazdan yola çıkılarak bu işlem gerçekleştirilmektedir. Bundan böyle bilgilerin şu ya da bu nedenle kaybolması hemen hemen imkansız hâle gelecektir.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.