Kadere bak; kötü kaderim bu, elden ne gelir; kader kurbanı; alın yazısıymış ne yapalım gibi ifadelerle insanlar kendi yaşantılarındaki iyi ve kötü ne tür bir gelişme varsa, onu bu “kader” denen ve insanı elinde olmadan daha önce belirlenmiş, programlanmış bir konuma doğru yönlendiren bir doğaüstü olguya inanma eğilimindedir. Adam gider hırsızlık yapar, yakalanır ve ceza alır; kader! Uykusuz ya da içkili araba kullanır, kaza yapar ve bilmem kaç kişi ölür; kader! Daha buna benzer pek çok olumlu ya da olumsuz örnekte sorumlu olan hep amil; kader!
Ben, kader ya da anlaşılması gereken şekliyle “alın yazısı” konusunda yorum yapabilecek ne eğitime ne de bilgi birikimine sahibim ve haddini de bilen insanlardanım, fakat benden hiç değilse fikrimi beyan etmem konusundaki ısrarlı isteklerle daha fazla karşılaşmamak üzere konuyu daha da erteleyemediğim için, meslek hayatımda ilk kez böyle bir konuda yorum yapmak ve de fikrimi söylemek durumunda kalıyorum.
Her neyse, umarım acemi kasap gibi sağımı solumu kesmeden bu işin içinden çıkabilirim. Önce işin tasavvuf yönünden başlayarak konu hakkındaki fikrimi açıklamaya çalışacağım.
İslam dinine göre, insanın başına iyi ve kötü ne gelirse “kader” ya da “alın yazısı” şeklindeki bir teslimiyetçiliğin olmadığı açık olarak belirtilmektedir. Kader konusuna ilişkin Kuran’da pek çok ayet bulunmaktadır. Bunların üçünü örnek olsun diye buraya aktarıyorum:
“Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız (Ali İmran-145)”.
“Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah’a göre kolaydır (Fatir-11)”.
“Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler (Nahl- 61)”.
Aynı şekilde İncil’de de benzer ifadeler bulunmaktadır:
“Tanrı insanı yarattığında özgür olarak yarattı, ta ki, Tanrı’nın kendisine ihtiyacı olmadığını görsün. Tıpkı cömertliğini göstermek ve kendisini daha çok sevmeleri için kölelerine özgürlük veren kral gibi (Barnabas, 155:13”.
“Siz onlara benzemeyin! Çünkü Allah nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan dilemeden önce bilir(“Do not be like them, for your Father knows what you need before you ask him”)Matta,6:8)”.
Tevrat da diğer İbrahimik dinler gibi kader konusunda ayetler içermektedir:
“Gözlerin beni cenin iken gördü; Ve daha onlardan hiçbiri yokken, benim için tayin olunan günlerin hepsi Senin kitabında yazılmıştılar (Mezmurlar, 139: 16)”.
“Herşeyin zamanı ve gökler altında her işin vakti var; (Vaiz, 3: 1)”. “Biliyorum ki, Allah’ın yaptığı her şey ebediyen olacaktır; ona bir şey katılamaz ve ondan bir şey eksiltilemez… (Vaiz, 3: 14)”.
Dinler bakımından değinmeye çalıştığım “kader” ya da “alın yazısı” konusunda ortaya çıkan gerçek şu ki; özellikle İslam dininde kadercilik diye bir şey yok denebilir. Yani sen olmadık işler karıştır, sonra da her şeyi kadere bağla, yok öyle bir şey!
Bilindiği üzere, insandaki kalıtsal yapının ya da DNA yapısının daha insan doğmadan nasıl olacağı neredeyse kesin olarak bellidir, yani bir anlamda insanın kaderi daha doğmadan yazılmıştır.
Fakat bugün artık çok iyi biliyoruz ki, aynı Kuran’da belirtildiği üzere, annenin ve/veya babanın ya da kişinin bizatihi kendisinin yaptıkları ya da seçtikleri yaşam tarzı, o doğmadan önce belirlenmiş olan yapıyı değiştirebilmektedir. Annenin-babanın içtiği sigaradan tutun da kişinin yediği yemeklere kadar pek çok ajan DNA yapısını ya da DNA ifadesini değiştirebilmektedir (epigenetik faktörler). Keza bir insanda şu ya da bu anormal genin bulunması, illa da o genin bir hastalık oluşturacağı anlamına gelmemektedir; olsa bile onun da pek çok önleme yolları bulunmaktadır. Kişinin eşcinselliğe yatkınlığından psikolojik bunalımlarına kadar pek çok sosyal davranışın temelinde kalıtsal yapının kontrolü vardır, fakat bunların normale dönüştürülmesi kişinin kendi elindedir. İnsan yaşantısını ve davranışlarını iyi yönde kanalize ederse kalıtsal yapıdaki o olumsuz denebilecek durumların üstesinden gelebilir. Kuran da iyi işler yaparak kaderdeki kötü olayları iyi yöne çevirme işin Allah’ın yapacağını müjdelemiyor mu?
Sonuç olarak; teolojik ve bilimsel olarak kader konusunda bir altyapı varsa da, hem dinsel hem de bilimsel olarak “kamil” insan olup “iyi şeyler” yaparak kötü olan kısmı iyi yöne çevirmek kişinin bizatihi kendisine bırakılmıştır!
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı bilimsel, dinselkalın.