Bilindiği üzere, 1984 yılında Leicester Üniversitesi genetikçilerinden Prof. Dr. Alec Jeffrey tarafından ilk kez bulunan “DNA parmak izi (DNA fingerprinting)”, her insan için değişmez ve kopyalanamaz kimlik görevi görmekte ve 30 yıla yakın bir süredir güvenlik güçlerine, mahkemelere ve babalık konusunda kuşkuları olan ailelere hizmet etmektedir. Özellikle cinayetlerin aydınlatılmasında vazgeçilmez bir araç olarak görev yapmaktadır. Bu yöntemin eksik tarafı, ilgili kişinin sadece DNA parmak izini verebiliyor olmasıdır. Buna karşılık, söz gelişi; cinayet mahallinde kan izine rastlanan katilin neye benzediği ya da yüz görünümünün nasıl olduğu konusunda herhangi bir ipucu verememektedir. Belki, buna da şükür demek gerekir. Zira daha önceleri, yani DNA parmak izi analizinin yapılamadığı dönemlerde nice masum insan yıllarca özgürlüğünden mahrum bırakılmış, hatta hayatlarını kaybetmiştir. Ama şimdi, işin bir başka boyutunu ele alan genetik bilimi çok daha ileri adımlar atma aşamasına gelmiştir; kişiyi tanımlamak ya da kişinin yüz görünümünü ortaya koymak.
Aslında, uzun süredir üzerinde çalışılan DNA parmak izine ek olarak, bilinmeyen kişinin göz rengi, saç rengi ve ten renginin ne olduğu artık bulunmuş ya da bulunma aşamasına gelmiş durumdadır. Şimdi üzerinde önemle durulan konu, DNA örneği olan bir kişinin yüz şeklinin ya da daha değişik bir ifade ile simasının ne olduğunun bulunmasıdır.
Konuya ilişkin olarak, “Newscientist” dergisinin 14 Eylül 2012 tarihli nüshasında Manfred Kayser başkanlığındaki Hollanda Erasmus Üniversitesi Tıp Fakültesi ekibinin yaptığı araştırmanın (Liu F, van der Lijn F, Schurmann C, Zhu G, Chakravarty MM, et al.: A Genome-Wide Association Study Identifies Five Loci Influencing Facial Morphology in Europeans. PLoS Genet 8(9), 2012. e1002932. doi:10.1371/journal.pgen.1002932) haber yapılması üzerine, DNA örneğinden yüz şeklini belirlemeye çalışan diğer araştırmacılar da kendi bulgularını katkı niteliğinde de olsa belirtmeye başlamışlardır.
Hollandalı araştırmacılar, 10 bin Avrupalı bireyden elde edilen DNA örnekleriyle çalışmanın yanında, her bireyin üç boyutlu MRG grafilerini inceleyerek dokuz adet belirteç (“landmark”) ve ayrıca iki boyutlu portre fotoğraflarını inceleyerek de bunlara ek olarak sekiz belirteç daha bulmuşlardır. Araştırmacılar “Identi-Kit” adını verdikleri kit ile yaptıkları analiz sonucunda yüz görünümü ile ilişkili olduğunu ileri sürdükleri beş bağımsız gen loküsü bulmuşlardır. Araştırmacılar, yüz morfolojisinin oluşmasında aday gen olarak şu genleri saptamışlardır: PRDM16, PAX3, TP63, C5orf50 ve COL17A. Bunlardan en büyük etkiye sahip olan TP63 geni, iki göz yuvası arasındaki mesafenin (pupilla mesafesi) uzunluğu ile ilişkilendirilmiştir. Diğer tanımlanmış dört gen ise gözlerin burun köprüsüne olan uzaklığı, burun uzunluğu ve elmacık kemikleri arasındaki yüz genişliği mesafesini etkilemektedir. Fakat, gerek yukarıda sözü edilen genlerin ve gerekse üzerinde çalışılmakta olan diğer aday adayı genlerin yüz morfolojisinin oluşumundaki etkilerinin çok küçük olması sonuca ulaşmayı oldukça güçleştirmektedir. Bununla birlikte, araştırmacıların da söylediği gibi bu bir başlangıçtır.
Sonuç olarak, bilim-kurgu filmlerinde olduğu gibi, çok yakın bir gelecekte eldeki DNA örneği üzerinde yapılacak testlerle, örneğin ait olduğu kişinin yüz görünümü büyük bir doğrulukla ortaya çıkarılabilecektir. Bu bir bilimsel başarıdır, alınması gereken daha çok yol vardır, fakat yapılan çalışmalar sonuca ulaşmanın ya da pratikte kullanılmasının çok yakın olduğunu göstermektedir.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.