Değerli okuyucular,
Bugün tartışacağım konunun, üniversitelerimizin geleceğini ve yetiştirilen bilim insanlarının niteliğini çok yakından ilgilendirdiğine inandığım için tartışmaya katılmanızı bekliyorum.
Bilindiği gibi “Tıp Doçenti” olmak için gerekli bazı koşullar vardır; bunlara “Başvuru Koşulları” deniyor.
Bizim zamanımızda “Doçentlik Sınav Yönetmeliği”nin ilgili bölümünde başlık: “Başvurma Şartları” idi. Bu yönetmeliğin birinci maddesi şu şekilde ifade edilmişti:
Madde 1: Doçentlik sınavına katılabilmek için adaylarda aranacak şartlar şunlardır:
a) Bir lisans diploması aldıktan sonra, doktor veya tıpta uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası Kurul’un önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulu’nca tespit edilen yeterlik kazanmış olmak,
b) Orijinal bilimsel araştırma ve yayımlar yapmış olmak,
c) Üniversitelerarası Kurul’ca merkezi sistemle hazırlanacak bir yabancı dil sınavını başarmış olmak,
d) Deneme dersinde başarılı olmak.
Bu şartlarda en önemli aşama “Tez” aşaması idi. “Orijinal bilimsel araştırma” niteliğinde olması gereken “Tez”, doçent olacak adayın bilimsel olarak en önemli göstergesiydi. Adayın, akademik çalışmalarda temel sayılabilecek formasyonunu, yaklaşımını ve felsefesini gösteren “özgün ” bir çalışmaydı. Akademik hayatına bilim felsefesi açısından yön veren temel dinamikti.
Günümüzde, “tez”in karşılığı doçent adaylarının “başvuru koşulları”nda şu şekilde ifadesini buluyor:
“Başvurulan doçentlik bilim alanı ile ilgili, SCI-Expanded, SSCI veya AHCI kapsamındaki dergilerde, adayın yaptığı lisansüstü ve/veya uzmanlık tezlerinden (yan dal uzmanlık tezleri bu kapsam dışındadır) üretilmemiş, en az bir adayın birinci isim olduğu özgün araştırma makalesi niteliğinde olmak koşuluyla, doktora veya tıpta uzmanlık unvanı aldıktan sonra yaptığı çalışmalardan en az üç makale (editöre mektup, özet ve kitap kritiği hariç) yayımlanmış olmak”. Bu son değişiklikle önceki “koşullar” arasındaki fark nedir?
1) Doçentlik tezi yerine birinci isim olarak hazırlanan “özgün araştırma” makalesinin SCI-Expanded, SSCI veya AHCI kapsamındaki dergilerden birinde yayımlanmış olması.
2) Bu özgün araştırma, daha önceki uzmanlık tezinden üretilmemiş olması.
Öncelikle şunu söylemek mümkün: Bir makalenin yukarda adı geçen “index”lerde yayımlanmış olması, Türkiye coğrafyasında bilim üretmenin dinamiği olacağı anlamına gelmez. Daha da önemlisi yazılar, dergilerin sayfalarını doldurur ama bilimin somut gelişme sürecine katkısı olmayabilir.
Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim öğretim birimlerinde çalışan bilim insanlarının uluslararası dergilerde yazılarının yayınlanması onur verici bir gösterge olabilir. Ancak bilim üretmeyi bu yayınlarla özdeşleştirmek sadece “tarihi yanılgı” olur.
Üstüne üstlük, bilim üretmeyi görev olarak üstlenecek doçent adaylarını böyle bir “yanılgıya” göre motive etmek ve yönlenme zorunda bırakmak, Türk milletinin istikbalini somut bilim üretme yerine “bilgi transferi” kolaycılığına teslim etmek olur.
Değerli Okuyucular!
Sizinle esas tartışmaya açmak istediğim “özgün çalışmanın tezden üretilmeme yasağının” bilim felsefesiyle ilgisinin ne olduğudur. Sevgi ve saygılarımla bekliyorum.
Not: 20 Şubat 2006 tarihli yazımın sonunda “ABD’den özür bekliyoruz” diye yazılan cümle “AB’den özür bekliyoruz” olacaktı. Düzeltir, özür dilerim.