Doçentlik başvuru ölçütleri 2010 yılının ekim ayından itibaren değişiyor. Başvuru ölçütlerini sağlamak için “Science Citation Index (SCI)” kapsamındaki dergilerden birinde yayımlanmış eser şartı gerekmekte. Akademik yaşamımın başından itibaren bilimsel alanda gözle görülür bir ilerleme kaydedildiğini, her geçen yıl artan sayıda ve kalitede yayınla doçentlik başvurularının yapıldığını kişisel olarak, istisnalar dışında, gözlemekteyim. Bu, önemli bir ilerleme olduğu kadar, gerekli de.
2009 yılı yayın istatistiklerine bakıldığı zaman Türkiye ilk kez dünyadaki bilginin yüzde birini üretmiş. Gerçekten önemli bir ilerleme. Ölçütlerle birlikte yayın kalitesi ve geleneği de değişmekte. Elbette gelişen dünya ve ülkemiz değerleri göz önüne alınacak olursa bu kaçınılmaz bir gereklilik. Bu gelişmeler olumlu olmakla birlikte yeterli olamaz. Çünkü yanıtı bulunmamış o kadar çok soru var ki; bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında okyanusta bir damla olabilir ancak. Benim kanaatim, hep gelişmenin sancılı bir süreç olduğu yönündedir. Engellenmeler çoğu zaman gelişmeleri de beraberinde getirir. Ancak yıldırma düzeyine gelmemek koşulu ile. Ülkemizin her yerinde üniversitelerin altyapı ve koşulları aynı nitelikte değil. Yeni kurulmuş üniversitelerin eksikleri herkes tarafından bilinmekte. Hatta hastanesi olmayan tıp fakülteleri bile bulunmakta. Öte tarafta tüm eksiklerine, olanaksızlıklarına karşın eski köklü üniversiteler var. Nasıl bir adalet anlayışı bu üniversitelerin mensuplarını aynı kefeye koyar? Yeni üniversitelerdeki genç akademisyenler bu koşulları nasıl sağlayacak?
Bir diğer başlık ise, nitelikli makalelerin çoğunun SCI kapsamındaki dergilere yönelmesi olacak. Bu durumun kaliteyi yükselteceği açıktır. Elbette ki kabul edilen makale sayısı yüzde 5-10 aralığında kalacaktır, basit bir öngörü ile. Düzeltmelerden sonra yeniden bir başka dergide kabul edilme olasılığı da vardır. Kuşkusuz ki bu dergiler daha kolay yayın kabul edenler olacaktır. Bu durumun akademik yaşantımıza büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Kalitenin artması ve daha nitelikli bilimsel çalışmaların ortaya çıkması, yüksek olasılık taşımakta. Ancak daha nitelikli olacak diye acaba masa başı yayın sayısı artar mı? Haksız yazarlık olgusuna nasıl bir katkıda bulunur, gibi endişelerim var. Asıl endişeyi dürüst, çalışkan, ancak olanakları sınırlı genç akademisyenler için taşımaktayım. Kurallar konurken mutlaka altyapı niteliklerinin yükseltilmesi gereklidir, kanısındayım.
Türkçe yayın üretiminde azalmaya yol açabilmesi ihtimali de bende endişe uyandırıyor. Zaten uzun zamandır nitelikli çalışmaların özellikle İngilizce yazılması gibi bir durumla karşı karşıya idik. Şimdi bu daha da köklü bir sorun olacak. Türk kökenli dergiler gayet iyi bir performans sergiledi. SCI expanded kapsamında yer alan dergilerimiz var ve gayet nitelikli olduklarını biliyoruz. Şimdi bu dergiler ortaya çıkan yeni durumdan nasıl etkilenecek? Mevcut dergilerin SCI kapsamına girmesinin çok kolay olmadığı gün gibi ortada. Benim bireysel şüpheciliğim mi, yoksa gerçek payı var mı, sorgulansın istiyorum; SCI kapsamındaki dergilerin büyük çoğunluğunun Anglosakson kökenli olduğu gibi bir tespitim var. Yüksek hedefler koymanın gelişime katkı sağlayacağından şüphem yok. Ama temelsiz, koşulları oluşturulmamış yüksek beklentiler yılgınlık, bıkkınlık ve çaresizlik yaratabilir, kaygısı taşıyorum.
Birbirinden çok farklı, standartları olmayan üniversite sisteminde nasıl olur da yayın ölçütleri bu kadar ağırlaştırılabilir anlamakta zorlanmaktayım. Bunun ülke için bir hedefi olmalı. Başka bir amaç taşımalı. Belki de bozulan akademik hiyerarşik piramidin yeniden inşası bir amaç olabilir, doğru bir amaç da olabilir. Benim endişem olanakları sınırlı genç akademisyenler için. Onlarda motivasyon sağlayacak, ufuklarını açacak neler yapabiliriz, sorusuna mutlaka yanıt aramalıyız. Hem maddi olanaksızlıklar hem de onları destekleyecek liderlerin bulunmayışı ciddi sorunlar yaratabilir. Sormadan edemeyeceğim, ne zaman adaletin eşitlikten daha erdemli ve doğru bir yaklaşım olduğunu anlayacağız? Eşit koşullar sağlamadan eşit ölçüt beklentisi adaletsizliğin ta kendisidir! Eğer herkesin vicdanı rahatsa diyecek sözüm yok, saygılarımla arz ettim.