Üniversitelerimiz bir türlü uluslararası arenada boy gösteremiyorlar, akademisyenlerimiz Dünyanın gelişmiş üniversitelerindeki meslektaşlarıyla rekabet edemiyorlar, yabancı ülkelerde düzenlenen bilimsel toplantılara katılma cesareti gösteremiyorlar, fikirlerini Dünyaya açmakta büyük zorluklar yaşıyorlar. Çünkü yabancı dil bilgileri oldukça yetersiz. Öyle bilim insanlarımız var ki yabancı dille yalnızca Doçent olabilmek için ilgilenmiş, artık dille ilgisini neredeyse tamamen kesmiş. İlim yuvası olması gereken üniversitelerimizde hemen her aşamada, özellikle de yönetim kademelerinde böyleleri ile karşılaşıyor olmamız çok acı. Kendisi gibi olanlara Dünyanın hiçbir yerinde üniversite hocası denilemeyeceğinin farkında olan bu zevatın yurtdışı seyahatlerinde başvurabildikleri taktikler hepimizin başını yere eğdirecek cinsten. Bunlar içerisinde kendilerini öğretmen veya turist olarak tanıtanlara bile rastladık. Ama bunlar Türkiye sınırlarından içeriye girdiler mi mangalda kül bırakmıyorlar, yazdıkları makale ve kitapların haddi hesabı yok. Söylemesi çok kolay değil, ama önümüzdeki resim maalesef böyle. Sadece birkaç bilim alanımız ve kendini özel olarak yetiştirmiş bilim insanımız bunun elbette dışında. Onlara gıpta ile bakıyoruz. Ama onların çabaları içinde bulunduğumuz gerçeği değiştirmede yeterli olamıyor. Bu yüzden de acil ve radikal tedbirler gerekiyor. Aksi halde üniversitelerimiz yerel kalmaya devam edecek.
Bir yabancı dili teknik ve akademik düzeyde bilmemenin bilimsel yayınları etkileyen birkaç tarafı daha var. Malum, üniversite hocaları olarak hepimizin Türkçe, dil bilgisi, kompozisyon ve edebiyat üstadı olma gibi bir şansımız yok, buna zamanımız da yok. Buna rağmen yazılarımızı dil kurallarına uygun olarak yazmak zorundayız. Uzun senelere yayılan tecrübelerimiz bize gösterdi ki yabancı dil öğrenmek insanın ana diliyle ilgili bilgi, görgü ve kültür düzeyini yükseltiyor, anlatım gücünü ve yazı yazma becerisini artırıyor. Yayın süreçlerindeki editörlük ve hakemlik tecrübelerimiz bize öğretti ki bir yabancı dili teknik ve akademik düzeyde bilmeyen kişilerin alıntıları çoğunlukla zayıf, anlatımları genellikle güçsüz, cümleleri çoğu kere düzensiz ve bozuk düzeyde kalıyor. Yabancı dilde uluslararası indekslerde yer alan bir yayın okumamış olan kişiler teknik yazı yazmakta zorlanıyorlar, problemleri belirlemek ve onlara çözüm bulmak yerine popüler konulara yöneliyorlar, az zamanda çok yayın yapmanın kolay yollarını arıyorlar, alanı olabildiğince basitleştiriyorlar, basitliği cazipleştiriyorlar, yeni araştırmacıların problemli konulara yönelmesini zorlaştırıyorlar. Üstelik uluslararası düzeyde bu işin nasıl yapıldığından habersiz oldukları için böylesi kişileri olması gereken noktaya çekmek zorlaşıyor, kendilerine laf anlatmak neredeyse imkansızlaşıyor, hatta “Bu uluslararası kriterlerden bana ne?” diyenleri bile çıkabiliyor. Üniversitelerde bunların çoğunluğu teşkil ettiği zamanlarda idari uygulamalar da bunların dar düşüncelerinden nasibini alabiliyor.
Görülmektedir ki mesele oldukça ciddi, tablo hayli üzücü. Bu üzücü tabloyu düzeltebilmemiz için bir yerlerden başlamamız gerekiyor. Ülkemizde ilkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim kademelerinde yabancı dil öğretiminin yetersiz olduğu hepimizin malumu. Gözlerimizin önünde öğrenciyi ilkokuldan alıp üniversiteden mezun eden, fakat her kademede dil eğitimi verdiği halde ona bir dili öğretemeyen, konuşturamayan ve iletişim sağlatamayan bir sistem var. Kötü gidişi düzeltmek büyük ölçüde siyasi iradenin sorumluluğunda. Özellikle ilk ve orta öğretimle ilgili ne dersek diyelim, büyük bir ihtimalle siyasi bakış ağır basacak, şu veya bu hesap sebebiyle popüler uygulamalar devam edecektir. Oysa eğer neslimizi gelecek dünya için yetiştirmek istiyorsak, onları cihanla rekabet ettirmek istiyorsak, bir-iki pansuman tedbirle zevahiri kurtarmaya çalışmamalı ve derhal köklü değişimlere gitmeliyiz; böyle yapmazsak neslimizi yerelliğe mahkum etmiş ve küresel rekabetten uzak tutmuş olacağımızı bilmeliyiz.
Okullarımızda dil öğretimini sağlamlaştırmanın biri ilköğretimden, diğeri yükseköğretimden başlatabileceğimiz çeşitli yolları elbette vardır. Fakat bunları tespit etmek ve öneriler getirmek konunun uzmanları için çok daha uygundur. Biz burada bunun yalnızca üniversite sonrasını kapsayan boyutuyla ilgili birkaç hususa işaret etmekle yetineceğiz. Akademik alanlarda meydana gelecek bir hareketlenme belki.
Dünyada bilim insanı yetiştirmenin genel geçer bazı kriterleri vardır. Bunların en başında yabancı dil bilgisi gelir. Malum, bizde de yabancı dil kriteri hayli önemlidir, belli bir dil puanına sahip olmadan bazı bilimsel aşamalardan geçmek mümkün değildir, ancak hem bu aşamalar azdır hem de bunlarla ilgili yeterlilikler kişiyi ciddi bir akademisyen yapacak düzeyde değildir. Mevcut uygulamaya göre Yüksek Lisans aşamasında dil şartı aramak veya aramamak enstitülerin yetkileri dahilinde iken, Doktoraya kayıt yaptırmak isteyen bir aday YÖK’ün belirlediği dillerin herhangi birinden en az 55 puan almış olmalıdır. Aynı zamanda bu Doçentlik sınavlarına başvurmak için de yeterli sayılıyor. Halbuki hepimiz biliyoruz ki bir yabancı dilden 55 puan alması kişinin o dili bildiğini kesinlikle göstermiyor. Şimdiye kadar olan oldu, geçen geçti. Geriye bakarsak, hâlâ geride olanla devam edersek, sadece geriye gideriz. Geçmişte olanları geride bırakarak geleceğe odaklanmamız lazım. Üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz için ne yapmak, hangi standartları getirmek, hangi kriterleri koymak gerekiyorsa, hiç vakit kaybetmeden onları konuşmamız ve bir başlangıç noktası belirlememiz gerekiyor. Kanaatimizce konuyla ilgilenen herkes meseleyi tartışmalı, önerilerini ortaya koymalıdır. Biz bu noktada bazı önemli adımların atılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunları belki şu şekilde sıralayabiliriz:
1- YDS ve YÖKDİL gibi sınavlar dilsel cambazlık hünerlerini sergileme alanı olmaktan çıkarılmalı, bir an önce bir kişinin dil bilip bilmediğini gerçekten ortaya çıkaran bir hüviyete kavuşturulmalıdır.
2- Üniversite hocaları sadece belli aşamaları geçmek için yabancı dille ilgilenmekten kurtarılmalı, akademisyenlerin dil puanlarını sürekli güncellemelerini gerektiren bir formül bulunmalıdır.
3- Yabancı dil olmadan bilim yapmanın zor olduğu alanlar için mutlaka bir alan dili belirlenmeli, o dilden en az doçentlik için geçerli sayılacak kadar puan talep edilmeli, doçentlik dili bunun dışındaki bir dilden kabul edilmelidir. Mesela, İlahiyat bilimlerinin neredeyse tamamının alan dili Arapçadır. Her akademisyenden hem Arapçadan hem de uluslararası geçerliliği olan başka bir dilden yeterli dil puanı istenmelidir. Böylece ilahiyat alanlarında araştırma yapan akademisyenlerin temel kaynaklardan doğrudan yararlanabilmesi ve bunu sağlamadan tali kaynaklara yönelmemesi hedeflenmelidir. Bu sadece Temel İslam Bilimleri için değil, diğer alanlar için de şarttır. Bir İslam felsefecisi arkadaşımızın Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd gibi felsefecileri kendi eserleri dururken sırf dil probleminden dolayı Batılı kaynaklardan okuması, bir din eğitimcisi arkadaşımızın Arap ülkelerindeki din eğitiminin durumunu Arapça makalelerden tespit edememesi oldukça şaşırtıcıdır.
4- Bir akademisyenin Doçentlik unvanını alabilmesi için hem alanın zorunlu kıldığı yabancı dilden hem de uluslararası geçerliliği olan bir yabancı dilden ilgili sınavlarda en az 70 puan alması şart koşulmalıdır. Zira biliyoruz ki en az 70 puanı aşamayan bir kişinin yabancı dil bilgisi yetersiz demektir.
5- Bilim alanlarında iyi bir çalışma yapılmalı, alanla ilgisiz diller o alanda doçentlik dili olmaktan çıkarılmalıdır.
6- Üniversitelerimizdeki Profesörlük dahil bütün akademisyen alımları ve atamaları için en küçük bir müsamaha gösterilmeden hem alan dilinden hem de uluslararası bir yabancı dilden yeterli ve güncel dil puanı şartı getirilmeli, unvanlar yükseldikçe istenen dil puanı da yükseltilmelidir.
7- Atamalarda yabacı dil konusunda üniversitelere çok fazla hareket alanı bırakılmamalı, atamaların temel kriterleri YÖK tarafından belirlenmeli, bu yapılırken uluslararası yeterlilikler mutlaka dikkate alınmalıdır.
8- Üniversite yapılanmalarında akademik çalışmalar kadar güncel dil puanları da belirleyici olmalı, üniversitelerimiz dil bilmeyen, Dünyayı tanımayan, kendini yenilemeyen, böyle şeylere ihtiyaç da duymayan hocaların idare ettiği sıradan yerler olmaktan çıkarılmalı, kurumlarımıza uluslararası düzeyde hareket ve rekabet getirecek hamleler yapılmalıdır.
9- Üniversiteler bilimsel başarı kriterlerine göre acilen gruplandırılmalı, her bir grup için atama şartları belirlenmeli, yeni eleman alımlarında hangi akademisyenin kriteri hangi grup üniversitede çalışmasına elveriyorsa onun o kurumda çalışması sağlamalı, gerekli kriterleri yerine getirmeden üst gruptaki üniversitelere geçmesine imkan verilmemelidir.
10- Yabancı dille ilgili düzenlemeler yalnızca üniversite personeli ile sınırlı tutulmamalı, Yüksek Lisans ve Doktora yapacak öğrencilerden de araştırma yapmalarını sağlayacak düzeyde yabancı dil puanı istenmeli, iş sıkı tutulmalı, bu hususta istismara fırsat verilmemelidir. Fakat bu noktada üniversitelerin akademik gelişmişlik düzeylerine göre lisansüstü eğitimin A, B, C veya 1., 2., 3. şeklinde gruplandırılması, her grup için farklı dil puanı şartı getirilmesi ve öğrencinin akademik çalışmalarına bir üst grupta devam edebilmesi için birtakım şartları sağlamasının istenmesi daha isabetli olur.
11- A grubu lisansüstü eğitimde Yüksek Lisans için en az 55, Doktora için 65 puan aranmalı, başarılı olan öğrencilerin üniversitelerde önleri mutlaka açılmalıdır. Diğer grup eğitimler için bunlar onar puan aşağıya çekilebilir.
12- Yüksek Lisans ve Doktora aşamalarında birer makale, Doçentlik aşamasında yabancı dilde en az bir makale, Profesörlük aşamasında ise yabancı dilde en az iki makale yayınlanması veya bunların muadili bir yayın yapılması şart hale getirilmelidir. Son iki aşamadaki yayınların uluslararası düzeyde olması gerekli tutulmalıdır.
13- Üniversitelerde hiçbir akademik personelin sabit ve devamlı bir kadrosu olmamalı, atamalar belli periyotlarla yenilenmeli, ancak kriterleri sağlayan akademisyenler herhangi bir ilana ve ihtiyaca müstenit olmaksızın yeniden atanabilmelidir. Böylece hem ülkemizdeki ilmi yayınların sayısı artırılmalı hem de hocaların yayın hayatından kopmamaları sağlanmalıdır.
14- Üniversitelerde akademik atama süreçlerinde ve bunlarla ilgili kriterlere uyulup uyulmadığı hususunda bütün yetki YÖK tarafından atanan ve yalnızca ona karşı sorumlu olan akademik kurullarda olmalıdır.
15- Yabancı öğretim elemanı alımlarında da yerli personele uygulanan kriterler uygulanmalı, kendi ülkesinde öğretmen olma vasfını bile haiz olmayan kişilerin sırf ana dillerine istinaden üniversitelerimizde hocalık yapmalarına fırsat verilmemelidir.
16- Üniversitelerimizde hem çeşitli kurslar düzenlenerek hem de dil puanları için ek imkânlar ve avantajlar sağlanarak yabancı dil öğrenimi teşvik edilmelidir.
17- Dr. Öğretim Üyesi ve Yrd. Doç. Dr. gibi akademisyenin bilimsel yeterlilik kriterlerini sağlamasını zorlaştıran ara kadrolar tamamen kaldırılmalı, bunun yerine Öğretim Görevlisi kadroları güçlendirilmeli, lisans dersleri büyük oranda onlara verdirilerek daha çok ilmi araştırma ve uluslararası yayın yapması gereken personelin ders yükü azaltılmalıdır.
Her biri üzerinde uzun uzun müzakereler yapabileceğimiz bu kriterler başlangıç için ağır olabilir. Ancak ülkemiz ve üniversitelerimiz için daha ağır sonuçlar doğuracak olan, mevcut durumu kabullenmek, pasif kalmak ve harekete geçmemektir. Eğer Türkiye üniversitelerindeki mevcut akademisyen profilini bir üst lige taşımak için radikal bir hamle yapmayacaksa, uluslararası kalitede bilimi ve eğitimi, Dünya bilim camiası ile entegre olmayı ve rekabet etmeyi, sonrasında doğacak olan ilmi boşlukları doldurmayı, bilimi ve teknolojiyi unutmalıdır.
3 yorum
Akademik yaşamda çok önemli yeri olan, yabancı dil konusuna değinmişsiniz. Teşekkürler. Aramıza hoş geldiniz. Yazılarınızn devamını dilerim.
Teşekkür ediyorum Muhterem Hocam. Yazılarım devam edecek, inşallah. Hocalarımızın değerlendirmeleri benim için son önemli.
Geçen geçti demek çözüm değil hocam. Bir defaya mahsus YÖK Başkanı dahil tüm akademik personel yabancı dil sınavına girmelidir ki şaibeler ortadan kaldırılsın. Yabancı Diller alanındaki öğretim elemanlarından ise en az üç dil istenmelidir.