Soğuk Savaş’ın sona ermesi, “Tek kutuplu dünya”ya kapı açan yapılanmanın geçiş sürecine girilmesini doğurmuştur.
Dünyanın, güç dengeleri ve insan doğası açısından tek kutuplu kalması, hem doğal değildir hem de demokratik ahlaka uygun değildir. Küreselleşme süreciyle dünyanın düzenini ve yönlendirmesini ABD’ye ihale eden iletişim medyası, bu soyut yaklaşımın somut sonuçlarını düşünmeye bile zaman bulamamıştır. Dünya’yı küçük bir köy ilan eden medya, arkasına Amerikan rüzgarını alarak tüm ülkelerin halklarının bilinç altlarını “Tek kutuplu dünya” ile doldurmaya çalışmıştır. Bu konuda büyük başarı gösteren uluslararası medya, istihbarat olarak bilgili ve bilinçli fakat ipin ucunu uluslararası iletişime kaptıran Amerika’yı da yanıltmıştır.
Aslında Amerika geleneksel dış politikasını değiştirmeye niyetli değildi. Wilson’cu dış politikasını (Ortak güvenlik, rakibini Amerikalılaştırmak, anlaşmazlıklarda hukuka uygun şekilde karar veren bir uluslararası sistem ve etnik self determinasyona tam destek) devam ettiriyordu. Nükleer silahları Reagan dönemi dışında hep güç olarak gösterdi. Etik ölçüleri de görmemezlikten geldi.
Amerika soğuk savaştan sonra dünyanın tek kutuplu kalacağına hiçbir zaman inanmadı. Bunun doğal olmadığını biliyordu. Çünkü Amerika’yı Amerika yapan bilimsel düşünceye göre üretimdi. Dünyanın sosyolojik yapısını bilimsel düşünceyle irdelediğimizde, her biri ayrı bir güç olan Birleşik Avrupa, Çin, Japonya, Hindistan, Rusya, Arap ülkeleri ve Türkiye tek kutuplu olmayı her an etkileyebilecek potansiyellerdi. Amerika’nın çok iyi bildiği bir başka gerçek de tek adama bağlı devlet düzenleri nasıl diktatörlüğü yeşertirse, tek devlete bağlı dünya düzeni de dünya diktatörlüğünü yeşertecekti.
Yine Amerika’nın istihbarat sistemiyle kaçınılmaz olarak bildiği başka bir gerçek de, dünya tarihinde genelde dünyanın iki kutuplu bir yapılanma gösterdiğidir. Legalite ve illegalite. Çağımızda legaliteyi temsil eden sistem demokrasi, illegaliteyi temsil eden sistem terörizmdir. Benzetmemiz gerekirse istişare kökenli demokrasi, insanın doğal, biyolojik gelişme sürecine, terörizm ise aynı süreç içerisinde gelişen kanserin biyolojik gelişme sürecine uyar.
Amerika’nın yanılgısı, kanserin başladığı yerle olan mücadele programıdır. Bu yaklaşım kanserin yayılması demek olan “Metastaz”ların kendi bünyesinde de kök saldığını görmemezlikten gelmesini pekiştiriyor. Ne yazık ki konvansiyonel silahlarla kanser metastazlarını radikal anlamda temizlemek mümkün değildir. Buna operasyonlara, kimyasal maddelerle tedavi ve radyasyon tedavileri de dahildir.
Terörle mücadele için yeni yöntemler keşfedilmelidir.
En iyi yöntem bağımsız, bilimsel ve evrensel düşünceyi yerleştiren eğitim seferberliğidir. Yeni Dünya Düzeni’ne değil,
DOĞAL DÜNYA DÜZENİNE ALIŞMALIYIZ.