İstişare yöntemini kullanmak kaydıyla tüm insanların iktidar hakları eşittir.
Hayatın bütün alanlarında istişare ile yönetim süreçlerine girmek olmazsa olmazdır.
Devlet istişare için şart değildir. İstişare devletin kurum ve kurulları için şarttır.
İstişare süreci, insanların görüşlerinin tevhit (icma) edilerek hayata geçmesini sağlayan tek ve evrensel yöntemdir.
İstişare sürecinde herkesin aynı görüşü yansıtması eşya ve olayların yaratılış sürecine ve niteliğine uygun olmadığından, farklılıkların ortaya çıkması doğaldır ve gereklidir.
Bu yüzden istişare yöntemi ortak aklın kullanılması birlikteliğini kolaylaştırır.
Farklılıklarda birlik yapılanmaları oluşturarak, görev taksimiyle yeni ve farklı üretim süreçlerine girilir.
Farklı düşünce, farklı yöntem, farklı üretim ve birlikte paylaşım istişarenin evrensel özelliğinin doğal sonucudur.
İki insan arasındaki fikir alış-verişinin yönetim sürecine temel teşkil etmesi ve istişare kavramına uygun olabilmesi için en az üç kişi ile karara bağlanması esastır.
Fikir alışverişi toplumu bağlayıcı değil, ancak, toplumu oluşturan “en az iki” kişinin görüşleri karara bağlanabilmesi için “en az iki” nicelik yargısının “en az üç” nitelik yargısına dönüşmesi gerekir.
Bu da, bireyden oluşan özgür ve özgün fikrin, ikinci insanla paylaşılması ve üç insanın biraraya gelerek karar oluşturma sürecine girmesi, sürekli gelişme ve değişmenin evrensel adı olan İslâm’ın evrensel yöntemi istişare ile örtüşmesini gerçekleştirir.
İstişare yapan şûra üyeleri, emanet, ehliyet, adalet sacayağına oturan bir felsefeyle düşünür, üretir ve karar verir. Emaneti korumak onun için esastır.
Ehil olmak, verdiği kararlar için temel ölçüdür.
Adil olmak, hesap vermesinin olmazsa olmazıdır.
Tüm sosyal süreçlerde “sözleşme” temel metinlerdir.
Evlilikte sözleşme.
Kurumlarda sözleşme.
Devlette sözleşme.
İstişarede toplum adına, halk adına, tüm insanlık adına karar verildiğinden, her şûra üyesinin ehil olduğu konularda “içtihat” etme sorumluluğu vardır.
İstişare esnasında her birey özgürlük hakkını bir sorumluluk olarak algılamalıdır.
Başka bir deyişle, şûra üyesi özgürlüğü bir yaşam biçimi olarak algılamalıdır ki, bağımsız, bilimsel ve evrensel düşünceye göre fikir üreterek toplumun önünü açsın ve de adalet sergilesin.
Üyelerden herhangi biri alınan karara uymaz, tevhit’ten ayrılır ve yönetime isyana dönüştürür, mücadeleye girerse, “şûra”dan çıkarılır.
İstişare Kur’ani bir kavramdır. Olmazsa olmaz.
İstişare dünyadaki işlerin, olayların, eşyanın yönetimi için kullanılması gereken temel yöntemdir.
Evrensel “vahyi ilkeler” ikliminin oluştuğu ortamlarda yapılır.
İçtihat, dinamizm taşıyan insanların sorunlara çözüm bulduğu felsefi yaklaşımdır.
Allah’ın elçilerinin uygulamalarının rehberlik ettiği bir yoldur.
İslâm’da sınırları belirlenmiş bir devlet modeli yoktur.
Kurumların yönetim şekli yoktur.
Özel alan ve kamusal alan yoktur.
Birey ve ailenin mahrem olan ve namahrem olan alanları vardır.
İslâm dünyası diye ayrı bir alan yoktur.
Bir Müslüman’ın bulunduğu alan, Müslüman’ın devletidir.
Devlet insanların gücü anlamındadır.
Farklı inançların birarada olması özelliğinden, bir inancı simgeleyen devlet ismi konulamaz.
Allah yaratıcıdır. İnsanlar yaratılan sistemin yasalarını keşfederek adaletli bir yapılanma kurarlar.
Yöneticilerin yönetirken amaçları adaleti gerçekleştirmektir. Yöntemleri istişare; Hedefleri yaratıcıya hesap verebilmek; Araçları akıl, bilim, düşünce; Nitelikleri emanet, ehliyet, adalet; Yetkileri sevk ve idare; Sorumluluk alanları bütün insanlık.
Yönetici olmanın şartları, dini inançlarla ilgili değil, emanet, ehliyet, adalet ilkelerine bağlı olmakla ilgilidir.
Farklılıkların birliği felsefesiyle her farklı kümenin farklı üretimlerinin koordinasyonunu yapmak yöneticilerin evrensel görevidir.
Müslüman toplum oluşturduktan sonra Müslümanların devletini kurmak değil, daha toplumun oluşmaya başlama sürecinden itibaren istişare (yönetim) gücün (devletin) kendisidir.
Ucu açık bir süreç olarak toplum güç birliği içinde devam etmelidir. Homojen değil, heterojen bir yapı olarak, “Evrensel Ahlak İlkeleri”ne göre kendini yetiştirmiş insanların yaratıcıya ve yarattığı sisteme uyum sağlayan, iman niteliği ile donanmış ve bu donanımlarıyla toplumsallaşarak evrensel hukuk kurallarına bağlılığı yaşayan Müslümanlar…
Yöneticinin meşruiyeti, yöntemin istişare, amacın toplumun birliği, aracın bilim, hedefin insanların birbirine bağlı ve ayrı ayrı Allah’a bağımlı olmaları, bireyin yeteneğine göre üretmesi ve ihtiyacı kadar tüketmesi ikliminin oluşması durumunda geçerli olabilir.
Yöneticilerin hiçbir sözü ve eylemi kutsal değildir.
Kutsal olan vahiydir.
Toplumların çok kültürlü olmaları onların yöntemlerinde de farklılıklar yaratmalarını sağlayacağından, kültürü din gibi kutsal saymamalıdır.
Kültür, din değildir.
Dinin bir kültürü vardır, ancak kültürün bir dini yoktur.
İnsanlık tarihinde demokratik yaklaşımları yozlaştıran, para (mal, mülk-mülkiyet kavramı) ve makamın yöneticiler tarafından yönetilmesinin yetersizliğidir.
Bu durum İslâm toplumları için de geçerlidir. Para ve mülk yönetiminde, yetenek, üretim, tüketim, tasarruf, ihtiyaç, paylaşım kavramları yerli yerinde hayata geçirilirse sorunlar sıfıra yaklaşır.
Doğal Dünya Düzeninde, tek yaratıcıya bağımlılığın olmazsa olmaz bir yaklaşım olarak gerçekleşmesi, insanın insana bağlılığının evrenselliği, yönetimin istişare yöntemi ile yaşama geçmesi, bireyin yeteneğine göre üretmesi, ihtiyacı kadar tüketmesi, ihtiyacından artanı paylaşması ve bu ilkeler ışığında yapılanarak kurumsallaşması, “Medeniyet Süreci” olarak insanlığın beklentisidir. Saygı ve sevgiler.