Doğal gaza yapılan son zamlar büyük bir kesim tarafından tepki ile karşılanmış, ancak kısa bir süre sonra, her zaman ve her konuda olduğu gibi olay kabullenilmiştir. Bunun sonucu olarak da, maddi gücü yeterli olanlar çaresiz ödemeleri karşılarken, yeterli olmayanlar alternatif ısınma yolları arayışına yönelmişlerdir. Elektriğin de pahalı olması nedeniyle, pek çok kimse tarafından soba ile ısınma tercih edilmiş ve soba satışlarında büyük bir patlama olduğu görsel ve yazılı basına da yansımıştır.
Doğal gaz fiyat artışına tepkilerde daha çok toplumun maddi gücünün yetersizliğine odaklanılmış, ancak, hava kirliliği ve bunun insan sağlığına etkileri üzerinde hemen hiç durulmamıştır. Oysa bu olgunun insan sağlığını ve yaşamını etkileyen bir boyutu da vardır ve bu yönü ile ülke sağlığından sorumlu olan Sağlık Bakanlığının da konuya müdahil olması ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla koordinasyon halinde bazı çareler araması beklenilmektedir.
Bilindiği gibi 1980’li yıllarda kullanılan kalitesiz kalorifer kömürü özellikle bazı illerde hava kirliliğine neden olmuş, buna koşut kış aylarında rahat nefes alınamaz bir durum ortaya çıkmıştı. Doğal olarak bu durumdan bebekler, çocuklar, yaşlılar ve kronik akciğer hastalığı olanlar daha fazla etkilenmiştir. O zamanlar bu konunun ciddiye alınmasıyla, kalorifer yakıtı olarak önce kaliteli kömür, daha sonra da doğal gaz kullanımına geçilmesi hava kirliliğini büyük ölçüde azaltmıştır. Konuya ilişkin herhangi bir araştırma sonucu topluma yansımamış olsa da, olgunun insanlar üzerindeki olumsuz etkisi ortadan kalkmış ve büyük bir olasılıkla hava kirliliğine bağlı hastalık ve rahatsızlıklarda azalma olmuştur.
Şimdi ise, doğal gaza yapılan yeni zamlarla, özellikle, ekonomik koşulları yetersiz nüfusun yaşadığı semtlerde, sağlıksız ısınma araçları ve kalitesi düşük kömür kullananların sayısı artmıştır. Doğal olarak geçmişte yaşanan hava kirliliği ve buna bağlı sağlık sorunları tekrar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bununla birlikte, kış aylarında basında sıklıkla dikkati çeken sobadan zehirlenme ve ölümlerin oranında da artma olabileceği düşünülmektedir.
Hava kirliliğinin sadece soba kullanılan alanlarla sınırlı olabileceği düşünülebilir. Ne var ki, daha şimdiden İstanbul’un hiç umulmadık semtlerinde yoğun kömür kokusu evlerin içinde dahi duyumsanmakta ve genizde yanma, burun mukozasında iritasyon ve alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Bu olgu, hava kirliliğinin insan sağlığını olumsuz etkilemesi olasılığının sadece soba kullanılan alanlarla sınırlı kalmadığının, mevsim koşulları ve rüzgârın da etkisi ile daha geniş alanlara yayıldığı gerçeğinin bir göstergesidir. Diğer bir deyişle, doğal gazda fiyat artışına bağlı hava kirliliği, düşünüldüğünden daha geniş bir alana yayılmaktadır ve bununla ilgili sağlık sorunları büyük kitleleri etkileme potansiyeli taşımaktadır.
Anılanlara ek olarak, bu yeni durumun, doğal gaz kullanımına devam etme zorunluluğu olan ailelerin bütçelerini önemli ölçüde etkileyebileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Çünkü ısınmak için geçmişe göre daha fazla harcama yapılması, doğal olarak eğitim, sosyal etkinlikler, hatta beslenme gibi alanlarda kısıntıya gidilmesini zorunlu kılacaktır. Yine bu da insanların yaşam tarzını ve sağlığını büyük ölçüde etkileyebilecektir.
Yukarıda anılan nedenler, soruna çok yönlü ve çok disiplinli yaklaşımı gerekli kılmakta, sivil toplum örgütlerinin de katkısını alarak Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Belediyeler gibi konu ile yakından ilişkili kurum ve kuruluşların koordinasyon halinde ve ivedilikle çözüm üretmeleri beklenilmektedir.