Günümüzde çoğu tartışmalarda “Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir”, “11 Eylül’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır”, “11 Eylül bir milattır” gibi varsayımlar tekrarlanmaktadır.
Bu tür varsayımlar toplumda kabul görmeye başladığı zaman artık yüzyıllarca milat olmaktan kurtulamıyor.
İlkçağ, Hz. İsa’nın doğumuyla başlatılmış, Roma İmparatorluğu ikiye bölününce de Ortaçağa dönüştürülmüştü. Fatih İstanbul’u fethedince Yeniçağ, 1789 Fransız devrimiyle de Yakınçağ başlatılmıştı.
Günümüzde hangi çağda yaşadığımızı saptamak, olayların hızlı gelişmesi nedeniyle zor görünmektedir.
Modern çağ, uzay çağı, bilgi çağı, bilgisayar çağı derken, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” varsayımını yerleştirmeye çalışan “İletişim Çağı” “11 Eylül”e kilitlendi. Tarihi kategorize etmeyi kendine hak görüp, varsayımlar üreten Avrupa merkezli “Soyut düşünce”, halkı müslüman ağırlıklı olan coğrafyaları Ortaçağa mahkum etmişti. Üstüne üstlük, Ortaçağ kavramının içini “Karanlık Ortaçağ” nitelemesi ile doldurarak “Ortadoğu coğrafyası”nda yerleşik, halkı müslüman ülkelere fatura etmişti.
Avrupa merkezli “Soyut düşünce”nin öncüleri fatura ettikleri bu anlayışı, Ortadoğu coğrafyasını dolduran halkın bilinç altına yerleştirecek şekilde ihraç ederken, diğer yandan güç olarak Avrupa’nın sollayamadığı Amerika’ya da benimsetmişlerdi.
Tarihi “Somut bir düşünce” ile analiz ettiğimizde Avrupa’nın Ortaçağ denen zaman diliminde en karanlık dönemini yaşadığını yakalayabiliriz. Tam tersine, halkı ağırlıklı olarak Müslüman olan coğrafyalarda en aydınlık dönem Ortaçağ dilimiydi.
Aslında Avrupa’yı karanlıktan aydınlığa taşıyan, İncil’in anlaşılmasıyla başlayan “Protestan hareket”ti. Kilise taassubuna karşı “Evrensel bir pencere” açan İncil’in aydınlattığı yolda Avrupa, Kur’an İslam’ının olabildiğince aydınlık dönemini yaşayan Müslümanların bilgi birikimini ithal edip kullanarak “Müsbet Bilim” dediğimiz süreci başlatmıştı.
Kur’anın onayladığı orijinal İncil ve Tevrat felsefesinin aynı “Evrensel ışığı” paylaştıklarını yakaladığımız da, İslam’ın evrenselliğini de yakalayabiliriz. O zaman Kur’an dışı İslam’ın, Ortadoğu insanının (!) bilinç altına yerleştirilen yapay kültürünü temizleyebileceğiz.
Bunu gerçekleştirdiğimizde Amerika Birleşik Devletleri’nin mağrur başkanının dili sürçmeyecek, İtalya Başbakanı’nın bilinç altı boşaltılacak, İngiltere eski Başbakanı duymak istemediklerini duymaya başlayacaktır.
Ve de Afgan halkını, Amerika’nın güç taassubundan, İslam’ı illegalize ederek bireysel kültürünü din olarak yansıtmayı marifet bilen unsurlardan o zaman kurtulabileceğiz.